YAZI ŞÖYLE;
Bugün gökyüzü berrak ve bulutsuz, buram buram sen kokan, mis kokulu bir bahar sabahı... Güneş her zamanki gibi sımsıcak yüzünü göstermiş, rengârenk kardelenler bir gelin gibi süslemiş ovamızı. Şehrin etrafındaki sıra dağlar bir müddet gölge olmaktan kaçınmış gibi kendince seyrediyor baharın bu eşsiz güzelliğini...
Bir kır düğününde görmüştüm seni; bu duruş, bu bakış, bu güzellikler bana o günü hatırlattı... Duru ve masum bir güzellik hakimdi sana, ürkek bir ceylan gibiydin, her şeye yabancı, bir peri misaliydin... O gün beni benden almıştı havan; tarifi zor ve incecik bir duygu içerisine girmiştim, sanki bir rüyadaymışım gibi uzak ve derin bir denizin gizemli dalgalarına kapılmış gibiydim. İşte o gün ben sana bahar tadında sevdalanmıştım...
Ve şimdi sensizim, üşüyor kalbim...
Gecenin, ayın, yıldızların aşkı bu kenti ısıtmaktan vazgeçtiği günden, yani senin dünyamızı terkedişinden beridir mevsimlerimiz hüzün ve özlemle böyle geçiyor...
Sonbaharda sararıp düşen yapraklarda, kışın yağan bembeyaz kar tanelerinde, ilkbahar çiçeklerinin toprakla buluştuğu nisan yağmurlarında hep seni arıyor yaslı gözlerim; başka gözlerde, başka gülüşlerde, memleketimin yetim coğrafyasında; taşında, toprağında, gününde ve gecesinde sen varsın benim için... Gökyüzünde yanıp sönen milyonlarca yıldızın içinde bir tanesini aramak gibi bir şey seni başkasında aramak...
Herşeyimin özünde sen varsın; mergezer yaylasının eşsiz güzelliğinde, soğuk su pınarlarında, berivanların yorgun ellerinde hep sen varsın. Belki yarım kaldı sevdamız, hayallerimiz ve umutlarımız. Yine de bitmiyorsun ve kimbilir, belki de bu yüzden sevdalandım sana; başka sevdalara engeldi seninle yaşadıklarımız ve yaşayamadıklarımız...
Yalnızlık simsiyah bir örtüyle örtmüş seher vaktini, zifiri karanlık var buralarda. Şimdilerde yüreğim kor bir yangın yeri misali, taşıyor içimdeki alevler, göğe yükselen feryat ve figanlarımda seni arıyorum hep...
Bir filim şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünde yaşayıpta tamamlayamadıklarımız. Dikili ağacımızın tatlı ve güzel meyvelerini öpüyorum, onlara sarılıyorum yokluğunda; biri Havin, biri Kaan... Senden bana kalan iki güzel emanet, iki can parçası, yaşama umudum...
Doyamadım, doyamadım ben sana güzelim... Muhabbetine, mağrur bakan gözlerine, bahar tadında başlamış sevdana ve senle geçen her güzelliğe doyamadım ben, yarım kaldım...
İşte bu yüzden! Başkasında seni aramak, başkasında senden bir şeyler görmeyi, bulmayı hayal etmek bir başka acı, bir başka ölüm...