ERSİN TEK/YAZDI
Yazar Ersin Tek 'Hayata Karşı İtaatsizlik (1)' adlı yazısını okuyucuları için yayınladı.
ERSİN TEK'İN YAZISI ŞÖYLE:
''Her insan kendi keyfine göre yaşamak ister. Bu istek insanların fıtratlarında vardır ve yaşamları boyunca şiddetini arttırarak var olmaya devam eder.
Bireyin özgür veya bağımsız olması gerektiği fikrini insanların (Batı’nın) aklına aydınlanma filozofları sokmuştur. Filozoflar bu işi büyük bedeller ödeyerek yapmışlardır.
Bu filozoflar; özgürlüğü akıl adına geleneksel anlayışların ve inançların üzerinde tutmuş, eskilerin itaat ettikleri dinsel ahlaka ve hayat şartlarına karşı isyanı başlatmışlardır. İsyan edilen bu şartlar, insanlığın binlerce yıllık tecrübesinden ve dinsel inanışlarından damıtılan özelliklerdi.
Bireyin özgürleşmesi veya bağımsızlaşması dört asır önce başladı. Ancak bu özgürlüğün tam olabilmesi için yalnızca geleneğe karşı çıkmak yeterli değildi. İnsanın madde dünyasına da hükmetmesi gerekiyordu.
Maddenin dünyasına hükmetmek için de bilim ve teknolojinin gelişmesi gerekiyordu. 18. yüzyıla gelene kadar bilim ve teknoloji yavaş ilerlediği için eskilerin inanışlarına ve hayat tarzlarına karşı çıkmak ve bireyin bağımsızlaşması gerektiği fikrinin doğumu gecikmişti.
Rönesans’ın matematikçisi Copernic'in; dünya merkezli evren anlayışının yanlış olduğunu, merkezde Güneş’in olduğunu ve Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğünü söylemesiyle birlikte ilk isyan başlamış oldu. Kilise Copernic'in iddialarını çürütmek için çok uğraştı ama çürütemedi. Bu iddiaları çürütemeyince Ptoleme'nin dünyası kararmıştı. Galileo Davası, bu yeni anlayışın önemini daha da arttırdı. Aristo'nun, Saint Thomas d'Aquin'in, Dante'nin dünyası da yok olmuştu.
Ancak yok olan bu dünyaların varlığı insanlara daha mantıklı geliyordu. Çünkü merkezde dünya vardı, önemli olan biz dünyalılardık, her şey bizim etrafımızda dönüyordu, cennet ve cehennem ulaşabileceğimiz -satın alabileceğimiz- kadar yakındı bize.
Bu yeni anlayış fani dünyalıları bir rüyadan uyandırmış ve huzurlarını kaçırmıştı. İnsanların zihinlerine ayrılık tohumları ekilmişti. Dinsel ahlaki disiplin bozulmuştu. İnsanlar için bu durumu kabullenmek kolay değildi. Eski inanışların ve alışkanlıkların birden bire yok olması veya terk edilmesi düşünülemezdi. Çünkü insanlık geleneğin ve dinsel ahlakın derin etkisi altında yetişmişti. Bu yüzden inşa ettikleri görkemli mabetleri, kurtarıcılarını, Tanrı’ya yönelişlerini ve yalnızlık anındaki o derin yakarışlarını unutmaları kolay olmayacaktı.
Bu durumdan ötürü aklın, inancı karartması asırlar sonra olacaktı. Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle beraber insanlar özgür olmayı ve var olma mücadelesini daha iyi öğreniyorlardı. Bu arada bilim ve felsefesinin mücadelesi de alttan alta büyüyordu. Sanayi Devrimi ve makineleşmeyle birlikte insanın yeryüzüne hakimiyeti artıyor, aklın mantık kurguları insanlık tecrübesinin üstüne çıkmaya başlıyordu.
Daha sonraları ideolojiler bilimsel kavramlara ve dinsel ahlaka tercih edilecekti. Pascal ve Descartes’ten sonra bir fikrin açıklığı onun doğruluğu olarak kabul görecekti. Böylece her ideoloji, zekanın her fantezisi, akla uygun olması hâlinde hayat tarzı için esas teşkil edebilecekti.
Daha sonra Machiavelli'nin söylediği gerçekleşecek, insanların hakiki var oluş sebebi Allah değil, kişisel menfaatler olacaktı. Bütün çabalar yalnızca dünya nimetlerini elde etmek ve elde tutmak için harcanacaktı.''
Devam edeceğiz...