Çoğunlukla onların barınma, sağlık, ulaşım, hayatta kalabilme gibi temel sorunlarına tanık olmaktan belki de göremediğimiz başka bir yön daha var aslında: Göçmenlerin cinsel ve bedensel hakları.
Her ne kadar bizler için tanımdan ibaret olsa da Türkiye’de özellikle Suriyeliler için kullanılan “misafir” tanımlaması, ne yazık ki göçmenlerin yaşamlarını doğrudan etkiliyor. Kadınların hiç de yabancı olmadığı bir tanım aslında. Yaşadığı şiddetten can havliyle kaçarak devlete sığınan kadınların sığındıkları yere de “konukevi” deniyor mesela. Çünkü en temelde kadınları değil, aileyi korumayı öncelik edinen sosyal politikalar gereği kadınların evlerine geri dönmesi isteniyor. Göçmen kadınlar için de benzer şey geçerli. Güvencesiz, kayıtdışı sektörlerde çalışmaya zorlanırken ciddi biçimde emek sömürüsü, cinsel taciz ve ekonomik şiddet ile karşı karşıya kalıyorlar. Özellikle kayıtsız “siyah” kadınlar için ırkçılık hayati bir riske dönüşüyor ve her türlü tacize açık görülüyorlar. Geçtiğimiz günlerde Senegalli bir göçmenin saldırıya uğradığı Kumkapı’da göçmen kadınların işyerlerinde yaygın bir şekilde tacize uğradıkları, işyeri sahiplerinin cinsel ilişkiye zorladıkları gibi pek çok bilgi basında yer buldu. Örneğin aylarca çalışıp sonra patronun cinsel ilişkiye zorlamasından dolayı parasını almadan işten çıkarılan kadınlar var. Bazı patronlar ise ücret dahi ödemiyor; daha da kötüsü, ücretlerini ödememek için polise şikayet ederek sınırdışı ettiriyor.
LGBTİ göçmenlerin durumu ise çok daha vahim. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli yaşadıkları ayrımcılık ve zulüm nedeniyle göçe zorlanan LGBTİ’ler, kurtuluş umuduyla geldikleri ülkelerde ise hem mülteci olma durumunun yarattığı sorunlar, hem de cinsel yönelimleri nedeniyle bir kez daha ayrımcılığa ve cinsel istismara maruz kalıyor, sokak ortasında saldırıya uğruyor, zar zor bulduğu işinden oluyor...
ORTAK MÜCADELE HEP BİRLİKTE
Hakları kağıt üstünde bile tanınmamış bu insanların yaşadıkları belki pek çok kesim tarafından kulak arkası ediliyor ama kadınların gündeminde öncelikli yerini de koruyor. Müslüman Toplumlarda Cinsel ve Bedensel Haklar Koalisyonu (CSBR) üyesi örgütlerin 8 ülkede eş zamanlı olarak düzenlediği “Ortak Mücadele Hep Birlikte” (One Day One Struggle) Uluslararası Cinsel ve Bedensel Haklar Kampanyası kapsamında gerçekleşen “Göçmen Kadınlar ve LGBTİ’lerin Cinsel ve Bedensel Hakları Paneli” bunu ortaya koydu.
Bu can alıcı sorunu sayfamıza taşımamıza vesile olan panelde dikkatimizi çekenleri sizlerle paylaşmak, Suriye’deki savaş ile birlikte özellikle büyük şehirlerde her gün tanıklık ettiğimiz mülteci sorunlarına karşı bir araya gelme ihtiyacımızı pekiştirmek ve kadın hareketinin göçmen kadınlar ve LGBTİ’ler ile dayanışmasının önemine vurgu yapmak aslolarak derdimiz...
CİNSEL ŞİDDET MAĞDURLARININ ÇOĞU KADIN
Karnını doyurabilmek, çocuğuna bakabilmek, hayatta kalabilmek, barınabilmek gibi dertleri olan bir kadının cinsel ve bedensel haklarından söz etmek elbette çok da kolay olmuyor. İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı (İKGV) çalışanı Nilgün Yıldırım Şener’in aktardığı verilere göre İstanbul’da bu şartlarda yaşayan 285 bin kayıtlı Suriyeli var, tahmin edilen ise 400-500 bin civarı ve bu sayı giderek artıyor. İstanbul Esenler’de Suriyeli sığınmacılara yönelik hizmet veren danışma merkezine başvuran her 100 sığınmacıdan 10’u cinsel şiddete maruz kalmış. Örneğin; Ocak-Temmuz 2015 döneminde merkezde açılan dosyalar arasında cinsel şiddet mağduru olanların 89’u kadın, 37’si erkek, 9’u ise LGBTİ. Kadın ve LGBTİ’lerin maruz kaldığı cinsel ve bedensel hak ihlallerini göz önüne aldığımızda, barınmanın en büyük sorun olduğunu, bunun yanı sıra taciz ve tecavüz korkusunun çok yaygın olduğunu söylemek mümkün.
“Neden kayıt yaptırmıyorlar?” sorusuna ise yanıtları çok net. Suriyelilerin arasında; Türkiye’de kayıt yaptırmaları durumunda kaçak yollarla yurtdışına kaçtıklarında tekrar Türkiye’ye gönderilmek ve burada kayıt altında oldukları için sınır dışı edilecekleri dedikodusu var. 4 çocuklu olan Ayşe ve Ali adında Suriyeli bir çiftle yaptığı görüşmeyi aktaran Şener şunları söyledi: “Bir an önce onları başka bir ülkeye göndermemizi istediler. Çocuklarıyla birlikte gelmişlerdi ve kadın Suriye’de yaşarken eşinin kardeşi tarafından defalarca kez tecavüze uğradığını çocuklarının yanında anlattı. Çocukları odadan dışarı çıkarttık. Kadın ve eşiyle ayrı ayrı görüşmeler yaptık. Görüşmelerin devamında tecavüz eden kişinin sık sık dolaylı yollarla onlara ulaştığını, Türkiye’ye gelmesi durumunda karısına aynı şekilde saldırmaya devam edeceğini, bunun için kocasını öldürmekle tehdit ettiğini söyledi. Görüşmelerin devamında kız çocuklarının da cinsel saldırıya uğradığını öğrendik.”
ŞİDDET, İSTENMEYEN GEBELİK, KORKUYLA YAŞAMAK...
Suriyeli göçmen kadınların yüzde 90’ı savaş döneminde saldırıya uğramasa bile Türkiye’ye gelene kadar her ay bu korkuyla yaşamış. Sağlık hizmetlerine erişime ilişkin uygulamaların da sürekli değişmesi, doğum kontrolü, kürtaj gibi hizmetlere erişimin mümkün olmaması gibi büyük sorunlar da var. Kadınlar gebelik takibi yapamıyorlar, istenmeyen gebeliklerin sayısı da giderek artıyor.
Ucuz iş gücünün artması, ücretlerin düşmesi, ev kiralarının artması derken Türkiye’de Suriyelilere yönelik giderek artan nefret söylemi ve şiddet de yine en çok kadınları etkiliyor. Suriyeli bir kadının ifadesinden örnek verelim: “Gittiğimiz kurumlarda hakarete maruz kalıyoruz. Ne zaman hastaneye gitsem ağlayarak çıkıyorum”. Yine bir başka Suriyeli kadın toplumsal baskıdan kaynaklı Ramazan ayı boyunca sahur zamanı kalkarak ışıkları açmış. Komşuları, “Evde Kur’an yok mu?” diye sorduğu için satın almak, dışarı çıktığında başörtüsü takarak yürümek zorunda kalmış. “Ancak böyle yaparak baskı görmüyordum” diye açıklıyor göçmen kadın yaşadığı zorluğu.
‘AÇIK CEZAEVİNİ YAŞAMAKTANSA DENİZDE BOĞULMAYI GÖZE ALIYORLAR’
Zaten toplumsal önyargılar LGBTİ’leri çok ciddi bir biçimde ötekileştirirken, söz konusu bir de göçmen LGBTİ’ler olduğunda koşullar çok daha ağır oluyor. Türkiye’yi sığınılacak bir liman değil de bir sonraki adım için geçip gidebilecekleri bir yer olarak gören göçmen LGBTİ’ler, Türkiye’de kadın ve LGBTİ’lerin yaşadığı tüm sorunları katmerli bir biçimde yaşıyor.
Bir mülteci komisyonu kuran ve kendilerine başvuru yapan mülteci LGBTİ’lere hukuki destek veren Lambdaİstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği’nden Av. Fırat Söyle, Türkiye’deki LGBTİ’lerin yaşadığı hak ihlallerinin nasıl korkunç boyutlara ulaştığını örneklerle anlatıyor. Barınma ve yiyecek ihtiyaçlarını gidermek için cinsel ilişkiye zorlanan mülteci LGBTİ’lerin sayısının her geçen gün arttığını söylüyor.
Barınma sorunu ise apayrı. Toplu şekilde yaşıyorlar. Aynı evde 20 kişinin kaldığı dahi oluyor. Ranza sistemi ile yatak kuruluyor çoğu zaman. Bu şekilde yaşamak neredeyse şans. Bunu bile bulamayan LGBTİ’ler çalıştıkları yerlerde barınmak zorunda kalıyor. Tabi bu da beraberinde cinsel ve ekonomik sömürüyü doğuruyor. Mısırlı bir eşcinsel erkek İstanbul’da bir tekstil atölyesinde çalışıyor ve bütün günü orada geçirdiği için cinsel yöneliminin farkına varan bir başka mülteci tarafından tecavüze maruz kalıyor. Yaşadıklarını bir başkasına anlatması durumunda işinden edilmekle tehdit ediliyor ve barınacak yer bulamama korkusuyla uzun süre bu istismarı gizliyor. Aylar sonra karakola suç duyurusu için gidiyor ancak hiçbir işlem yapılmıyor.
“Bu insanlar adeta açık cezaevi koşullarında yaşıyor. Bu yüzden denizde boğulmayı bile göze alıyorlar. Avrupa’ya gidebilecekleri başka bir yol olsa Türkiye’ye uğramayı akıllarından bile geçirmezler. Neler yaşıyorlar varın siz düşünün.”
İNSANA YAKIŞIR BİR HAYAT SÜRMELERİ İÇİN...
Mültecilerin/göçmenlerin/sığınmacıların insana yakışır bir hayat sürmeleri için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve uygulanması için kamuoyu oluşturulması gerekiyor. Göçmen olsun olmasın bizler; sokakta taciz edilmeden yürüyebileceğimiz ve çalışabileceğimiz şekilde güvenliğin sağlanmasını; taciz ve tecavüz suçu işleyen esnaf ve işverenlerin cezalandırılmasını istiyoruz. Hukuki durumlarına bakılmaksızın kadınların maruz kaldıkları şiddet ve tecavüzü çekinmeden şikâyet etmelerini sağlayacak mekanizmaların oluşturulmasını ve her türlü hukuki desteğin sağlanmasını istiyoruz. Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler ve CEDAW’ın Kadın Göçmen İşçilerle İlgili 26 Sayılı Genel Tavsiyesi doğrultusunda cinsel şiddet gören kadınlara koruma sağlanmasını; göçmen kadınların ve LGBTİ’lerin başvurabilecekleri çok dilli danışma merkezlerinin kurulmasını istiyoruz. İşyerlerinde uğradıkları cinsel taciz ve hatta tecavüz sonucu cinsel ilişkiye zorlanan göçmen kadınlar ve LGBTİ’lerin cinsel yolla bulaşan hastalıklar sonucu oluşan risk nedeniyle ücretsiz sağlık hizmeti ve destek alabilecekleri cinsel şiddet kriz merkezleri kurulmasını istiyoruz.
EZİDİ KADINLAR AVRUPA’YA GİTMENİN YOLLARINI ARIYOR
Yaklaşık iki yıldır Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV) ve Sınır Tanımayan Kadınlar adına sahada göçmen kadınlarla birlikte çalışan Özgül Kaptan’ın Batman’daki Ezidi kampına yaptığı ziyaretten izlenimleri şöyle: “Benim gittiğim Ezidi kampında sadece kadın ve çocuklar vardı. Az sayıdaki erkekler çalışmaya gitmişlerdi. Kendi dillerinde konuşabilen sosyal çalışmacılar olması, kültürlerine yakın insanların bulunması, alışık oldukları bir coğrafyada olmalarına rağmen konuştuğumuz bütün kadınlar Almanya’ya gitmek istediklerini belirttiler. Nedenini ise “Orada tanıdıklarımız var. Çok iyi yaşıyorlar” diye açıklıyorlardı. “Peki ya almazsa Almanya hükümeti?” ihtimalini düşünmek bile istemiyorlardı. Şengal’e geri dönme fikrini ise hiç akıllarına getirmemek gerektiğini biliyorduk, sormadık bile.
Gezdiğimiz yerleşim alanında pek çok sosyal çalışma yapılıyordu. Özellikle çocuklar için çeşitli eğitim-oyun programları uygulanıyordu. Kadınlar için dikiş atölyesi kurulmuştu. Kendileri için kıyafet dikebiliyorlardı. Fakat yine de boş oturmaktan çok sıkıldıklarını söylediler. Filistinliler gibi 60 yıl boyunca kampta yaşamak zorunda kalmamalarını içimizden dileyerek ayrılmıştık kamptan.