Yüksekova Güncel

Yüksekdağ: ‘Kınıyorum‘ diyerek AKP kendini bu işten kurtaramaz

Politika

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Partilerine yönelik olarak çok bilinçli ve organize bir saldırı hareketinin düğmesine basıldığını, düğmeye basanın da AKP Hükümeti olduğunu belirtti.

Yüksekdağ, “Daha önce gerçekleştirilen saldırıların sorumluları açığa çıkartılabilseydi bugün böyle bir kontra saldırısı ile karşı karşıya kalmazdık. "Geçmiş olsun", "Kınıyorum" demekle hükümet durumunu kurtaramaz. Bir buçuk ay boyunca boyunca kınamadın, "Geçmiş olsun" demedin, bugün diyerek kendini kurtaramazsın“ dedi. 

Son bir buçuk ayda 60 bürosu saldırıya maruz kalan HDP'nin şimdilik son olarak Mersin ve Adana'daki büroları bombalı saldırıya maruz kaldı. 1990'lı yılların kontrgerilla saldırılarını hatırlatan saldırıda, şans eseri can kaybı yaşanmadı ancak 4 HDP'li yaralandı. Daha önceki saldırılar karşısında susan hükümetten bu kez "Kınıyoruz" açıklaması geldi. Ancak Başbakan Davutoğlu, "Saldırının sorumlusu olarak Ak Parti'yi gösteremezsiniz" demeyi de ihmal etmedi.

Saldırıların faili kim? Neden yoğunlaştı? HDP saldırılar karşısında ne yapacak? 

ANF'nin sorularına HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ yanıt verdi.

Yüksekdağ'ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

AKP SALDIRI DÜĞMESİNE BASTI

Partinize yönelik olarak sürekli saldırılar yaşanıyor. Bu kez Mersin ve Adana'da bombalı saldırılar gerçekleşti. Ne oluyor, bu saldırıları nasıl yorumluyorsunuz?
Bir buçuk ay boyunca partimize yönelik olarak gerçekleştirilen hiçbir saldırı münferit ya da tekil değildi. Herhangi bir anlık reaksiyondan dolayı gelişen saldırılar da değildi. 60 büromuza da yapılan faşist saldırılar da, sokakta çalışma yürüten arkadaşlarımıza yönelik saldırıların her biri aslında planlı ve organize saldırılardı. Adana ve Mersin büromuza yapılan bombalı saldırılar da, bu saldırılar zincirinin bir halkasıdır. Saldırıları tırmandırma çizgisini resmediyor. Partimize yönelik olarak çok bilinçli ve organize bir saldırı hareketinin düğmesine basılmıştır. Düğmeye basan da AKP hükümetinin kendisidir. Siyasi iktidar merkezleri tarafından HDP'ye dönük bir saldırı hareketlerinin düğmesine basılmıştır. Bütün demokratik kamuoyunun bu saldırılara karşı birleşik bir tutum alması gerekir. Seçim güvenliğini sağlayabilmek için de hep birlikte bu saldırıların durdurulması için tavır alınması gerektiğini belirttik. Ancak geride bıraktığımız bu süreç boyunca partimiz bu saldırılarla başbaşa bırakıldı. Siyasi iktidar, Başbakan, Cumhurbaşkanı, bu saldırıların durdurulması için tavır almak bir yana her gün yaptıkları miting konuşmalarında partimizi hedef gösterdiler. Sadece Cumhurbaşkanı ve Başbakan değil, hükümetin bakanları, sözcüleri, AKP'nin genel başkan yardımcıları her gün HDP'yi her yerde hedef göstermeye devam ettiler. Saldırılarda Cumhurbaşkanı ve AKP'nin birinci dereceden sorumlu olduğunu düşünüyoruz. 

İNSANLARIMIZI ÇATIŞMAYA SÜRÜKLEMEK İSTİYORLAR

Amaçlanan nedir?

Seçmen tabanımızın, halkımızın sabrını taşırmaya ve dirayetini kırmaya çalışıyorlar. İnsanlarımız kendilerini savunma refleksiyle de olsa bir çatışma ve karşılıklı gerilime yol açacak bir zemine doğru sürüklemek istiyorlar. Ama istediklerini gerçekleştirmeyeceğiz. Onların istedikleri çatışma ve gerilim ortamının doğmaması için bütün parti örgütlerimiz, bütün milletvekili adaylarımızla soğukkanlılık ve dirayetlerini koruyarak seçim çalışmalarına devam edecekler. Onların korktuklarını başlarına getireceğiz. 7 Haziran'da onların korktukları, HDP'nin ve halklarımızın büyük bir başarı elde etmesidir. 7 Haziran'da hiçbir güç bizim bu başarıyı elde etmemizin önüne geçemeyecektir. Bugün hiç utanmadan sıkılmadan bu saldırılara başka failler aramaya çalışıyorlar. Kuyruklu yalanlarla saldırılardaki sorumluluklarının üstünü örtmeye çalışıyorlar ama bu halk aptal değil, karşılarında kandırılabilcek bir toplum yok. Herkes bu saldırıların siyasi sorumlusunun kim olduğunu biliyor. Kazdıkları çukura kendileri düşecekler. Bizler başarmak için girdiğimiz bu yolda kararlı adımlarla yürümeye devam edeceğiz. 

BU HÜKÜMETİN PROVOKASYONUDUR
Saldırılara ilişkin olarak hükümet ile bir diyaloğunuz oldu mu?

Defalarca oldu. Her saldırı düzenlendiğinde mutlaka İçişleri Bakanlığı ile görüşmelerimiz oldu. Gerek heyetimiz gerekse de parti örgütü ve vekillerimiz aracığıyla hükümet ile diyaloğu hiçbir zaman kesmedik. Sadece İçişleri Bakanlığı ile değil aynı zamanda Başbakanlık ve valiliklerle de görüşmeler yapıldı. Her düzeydeki hükümet ve devlet kurumu ile her düzeydeki parti örgütümüzün sorunu çözme ve saldırıları engelleme çabaları sürdü. Ancak ne yazık ki sonuçsuz kaldı. Sonuç almanın ötesinde ırkçı faşist çetelerin bizlere saldırdığı yerlerde polislerin onları desteklediğini gördük. Bunun sayısız örneği, şahidi, ispatı var. Görüntüleri ile herşeyiyle ortada. Şimdi utanmadan hükümet, son saldırı için de "provokasyondur" diyebiliyor. Kimin provokasyonu o zaman? Bu provokasyonsa eğer, gerçeğe bakım bu soruya cevap vermeleri gerekir. Gerçeğin bize söylediği tek şey var, bu hükümetin provokasyonu. Hükümet tahammüden 2015 seçimlerini provoke ediyor. Bu hükümet provokasyon suçlusudur. Sorunu resmi kanallardan hükümet ile ilişkiler temelinde çözme çabamıza rağmen bu provokasyon sürüyor. Bir buçuk ay boyunca bu durumu engellemeye çalıştık. Biz sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz. Bu bir buçuk ay boyunca bu seçim sürecinde savaş çıkmadıysa eğer partimizin gösterdiği sorumluluk sayesinde olmuştur. Bunu bütün Türkiye bilmeli. Bunlar seçim sürecinde savaş yaratmak istediler. Kan akıtmak istediler. Bunun önüne biz geçtik, hükümet geçmedi. 

‘GEÇMİŞ OLSUN‘ DİYEREK AKP KENDİNİ KURTARAMAZ

Saldırılara karşı ne yapmayı planlıyorsunuz? Seçmenlerinize, parti tabanına öneriniz nedir?
Bu saldırılar karşısında her yerde partili arkadaşlarımızı, seçim çalışması yürüten gönüllülerimizi soğukkanlı olmaya, siyasi iktidarın provokasyonuna gelmemeye, tuzağına düşmemeye çağırıyoruz. Bunlar başarmaya bir adım kalmış, kazanmaya bir adım kalmış bir partiye karşı düzenlenen provokasyonlar ve kurulan tuzaklardır. Partili arkadaşlarımız bu tuzaklara hiçbir zaman düşmemeli, soğukkanlılığını korumalı. Elbetteki demokratik tepkilerini ortaya koyacaklar. Bütün nefesleri ile gerçeği halklarımıza açıklamalılar. Seçim çalışması yürütürken, kapı kapı, sokak sokak, kan ve savaş isteyenlerin, kirli karanlık odakların kim olduğunu kim olduğunu anlatmalılar. Türkiye halklarının buna ihtiyacı var. Bizim seçim kampanyamızı bozacak, halklarımıza yeni yaşamı anlatmamıza engel olacak hiçbir provokasyonun araya girmesine izin vermemeliz. AKP hükümeti '90'lı yıllardaki kontrgerilla yöntemleri ile karşımıza çıkarılan bir siyasi merkezdir. Bunlar hala darbecilik yapmakta, kirli savaş ve siyaset yöntemlerini kullanmaya devam etmektedirler. Ama biz Türkiye'nin aydınlığı için, Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik kurtuluşu için bütün üstlendiğimiz siyasi sorumluluk ve çabayı daha da ileriye taşımak konusunda kararlıyız. Adana ve Mersin'deki saldırı son derece profesyonelce düzenlenmiş bir saldırıydı. Bir istihbarat aygıtı yoksa elinizde böyle bir saldırıyı düzenleyemezsiniz. Sorumuz çok net: İstihbarat aygıtı kimin elinde. Çok açıktır ki, istihbarat örgütleri de hükümetin elindedir. Böyle bir profesyonel saldırı düzenleyebilecek ya da düzenletebilecek tek merkez siyasi iktidarın kendisidir. Eğer kendisi değilse kimin olduğunu açığa çıkartacak. Daha önce gerçekleştirilen saldırıların sorumluları açığa çıkartılabilseydi bugün böyle bir kontra saldırısı ile karşı karşıya kalmazdık. "Geçmiş olsun", "Kınıyorum" demekle hükümet durumunu kurtaramaz. Bir buçuk ay boyunca boyunca kınamadın, "Geçmiş olsun" demedin, bugün diyerek kendini kurtaramazsın. Açıkçası, "geçmiş olsun" dilekleri karşısında da samimiyetlerinden çok ciddi şüphe duyuyoruz. 

YSK HALKLARA BİR GÜN HESAP VERECEK

Partiniz, seçim mitingleri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın anayasayı ihlal ettiği gerekçesiyle yaptığı başvurular sonuçsuz kaldı. Buna ne diyorsunuz?

Bunlar hiçbir kuralı tanımıyor. Tam bir kuralsızlık, tam bir fütursuzluk, tam bir kendini kaybetmişlik. Söyleyecek bir şey bulmakta zorlanıyoruz. En güzel cevabı 7 Haziran'da vereceğiz. Ancak 5-10 koldan sürdürdükleri bu çalışmaya rağmen hala memnun değiller. Bu kuralsızlıklarının kendilerinin başına patlayacağını düşünüyorum. Cumhurbaşkanı'nın durumu çok çarpıcı bir örnek. “Hem AKP'nin genel başkanıyım, hem başbakanım, hem Cumhurbaşkanıyım, aynı zamanda bunların toplamı olan başkan olacağım“ diyen bir zat var karşımızda. Bütün kuralları "Ben koydum, ben kaldırırım" diyen, halka ve seçmene zerrece saygı duymayan bir zat var. Bütün Türkiye halklarını 7 Haziran'da bu saygısızlık ve kuralsızlığa çok güzel bir cevap vereceğini düşünüyorum. YSK da tam anlamıyla bir AKP kurumu gibi davranıyor. Bu tarihsel bir seçimdir. Bütün devlet kurumları çok iyi bilmeli. Hükümetler gider, siyasetçiler gelir geçer. Ama bu devlet kurumları olacak. Bunlar tarihte, YSK'nın bütün sorumluları bu halka hesap vermek zorunda kalırlar. Şu an YSK da Türkiye halkına hesap vermek zorunda olan bir kurumdur. 

SEÇİM BARAJINI AŞTIK ANCAK DEVLETİN ENGELİNİ DE AŞMAMIZ LAZIM

Kamuoyunda son dönemde “HDP nasıl olsa barajı aştı” şeklinde yaygınlaşan bir algı var. Bu algı yerinde mi?
HDP'nin seçim kampanyası boyunca çok ciddi bir yükseliş kaydettiği açık. Bu olumlu bir gelişme elbette ki. Son dönemde yapılan anketlere, bizim sahada gözlemlediğimiz bulgulara da baktığımızda aslında barajı aştığımızı, barajın üstünde bir performans ve tablo ortaya çıkardığımızı söyleyebilirim. Ama bizim mücadele etmemiz gereken tek baraj yüzde 10'luk seçim barajı değil. Aynı zamanda biz siyasi engel ve saldırılar barajını da aşmak zorundayız. Şu an oransal olarak karşımıza çıkartılan yüzde 10 barajını aşmış durumdayız. Ama karşımızda çok daha zorlu ve ciddi bir baraj daha var. AKP hükümetinin saldırılarından, siyasi iktidarın engelleme ve bizi barajın altına itme müdahalelerinden oluşan bir baraj daha var. Biz bu barajı hala aşabilmiş değiliz. Rakibimiz bir siyasi rekabet hukukuna göre hareket etmiyor. Adil bir seçim yarışı üzerinde değiliz. Adaletsiz bir yarış. Kirli savaş hileleri, komploları ve saldırılarının karşımıza çıkartıldığı, seçim sandıklarında da aynı zamanda böyle hilelerle müdahalelerle karşı karşıya kaldığımız bir tablo var önümüzde. Evet, oransal olarak barajı aştık ama siyaseten barajı aştığımızı gerçek anlamda söyleyemeyiz. Bunun için bizim her düzeyde, her düzlemde barajın çok daha üzeride bir oranla başarı elde etmemiz gerekiyor. Devletin engelini aşmanın en temel yolu da 7 Haziran gününe kadar hiç rahatlamadan seçim kampanyamızı, kaydettiğimiz yükselişi sürdürmektir. Ev ev, kapı kapı, insan insan HDP'ye oy istemektir. Sandıklara giderek oy vermektir. 

TÜM MÜMİNLERİ BİZ BİRLEŞTİRİYORUZ

Partinizin yeni yaşam bildirgesinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılması maddesini, özellikle Erdoğan, Kürt kentlerinde elinde Kur'anla seçim çalışmasında kullandı. Partinizin de bu konu gündeminde durdu. Bu konuda iki sorum var. HDP'nin yeni yaşamında din ile birey ilişkisi nasıl tanımlanıyor? İkincisi Erdoğan'ın karşı propagandasının sonuçları neler oldu?
AKP Hükümeti‘nin de diğer iktidarlar gibi din ve halklarımızın inanç alanına bakışı hep ikiyüzlü olmuştur. Bugün de aynı ikiyüzlülükle yaklaşıyorlar. Din alanını ve halklarımızın inançlarını siyasi çıkarları temelinde istismar ediyorlar. Biz çok şükür ki, dini ve inancı sorgulanabilecek ve bunu kanıtlama zorunda da hissetmeyen bir siyasi yapıyız. O nedenle inanç temelli, din temelli bir siyaset yapma ihtiyacımız yok. Dini, halklarımızın inanç alanlarını kullanarak kutsal değerlerinden kendisine koltuk çıkarmaya, mevki kazanmaya uğraşarak siyaset yapmayı hiçbir zaman kendimize yakıştırmadık, bundan sonra da yakıştırmayız. Ama AKP Hükümeti, 13 yıl boyunca halkımızın dini duygularını ve inançlarını istismar ederek kendisine mevki yaptı, zenginlik yarattı, saray kurdu. Şu anda da saltanat ilan etmeye çalışıyor. AKP'ni din ve inançla kurduğu ilişki çok büyük yalan ve riyakarlık alanı olmuştur. Türkiye toplumunun çok büyük bir kesimini fakirleştirirken kendileri zengin olmuştur. Halkı açken zengin olan, tok yatan bir siyasi iktidar oluşturmuşlardır. Bu bir kere inanca ve İslami değerlere en büyük hakarettir. Bunlar İslam'ın terbiyesini almamışlardır. Almışlarsa da unutmuşlar, reddetmişler. Ayrıca müminleri de bölen, birbirine düşman eden bir anlayışları, riyakarlıkları vardır bu siyasi iktidarın. Yıllar boyu bizim melelerimizi, seydalarımızı katleden işkencecilerin temsilcileridir bunlar. O nedenle Türkiye halklarının inancını temsil edebilecek, inanç hassasiyetlerini koruyup gözetebilecek bir temsiliyette değildirler. Tam tersini bütün inananların ve Müslümanların sadece inancı ve hak değerleri için bir araya gelmesi ve kucaklaşmasını savunuyoruz. Bunların yaptığı gibi ümmetin ayrıştırılmasını, kutuplaştırılmasını değil, o ümmetin birleştirilmesini savunuyoruz. Biz de dedik ki, 'Sizin bu dini inancı kullanmanızın önüne geçeceğiz'. AKP dini inancı Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle kullanıyor. Devlet kurumu ile kullanıyorsunuz. Bu kurumu elinizden alacağız, dedik. İyi ki de dedik. Türkiye halkları ve tüm Müslümanlar için en iyi olan şeyi söyledik. Bu Diyanet aracılığıyla imamın diline devlet prangası vurulmasına engel oluyoruz. İnananları inancı ile başbaşa bırakıyoruz, araya devletin, hükümetin, siyasi çıkar peşinde koşanların girmesine engel oluyoruz. Diyanet'i bunun için kaldırıyoruz. Onun yerine İnanç İşleri Başkanlığı getiriyoruz. Orada da şüphesiz camilerin, cemevlerinin, kiliselerin bütün inananların da toplumsal ekonomik temel ihtiyaçlarına yanıt vereceğiz ancak biz bir baskı kurumu oluşturmayacağız. İnanç yapıları koordinasyonlarını kendileri kuracak, seçtikleri inancın önde gelenleri ile birlikte, ulus ayrımı yapmaksızın kendi koordinasyonlarını kuracaklar ve devletin sultasından inanç alanını kurtaracağız. 

Erdoğan'ın elde Kur'an mitinglerinin sizin tabanınızdaki etkisi ne oldu?
Açıkçası çok karşılığı olmadığını düşünüyoruz. Gördüğüm kadarıyla halkımız gerek Kürdistan'da gerek Türkiye kentlerinde, AKP Hükümeti‘nin ve Cumhurbaşkanı'nın düşündüğü kadar bu yalan ve çarpıtmaya icabet göstermiyor. Elbette zihin bulandırmaya çalışıyorlar. Kimi yerlerde insanlarımız, 'Bunlar yine din alanını sömürüyorlar. Buna karşı daha dikkatli olun' diye halkımız bize dostane şekilde hatırlatmalarda bulunuyorlar. En fazlasından bu kadar etkisi olmuştur. Ama O'nun dışında gittiğimiz hiçbir yerde ters bir reaksiyonla karşı karşıya kalmadık. Çünkü bizim insanımız doğruyu, yanlışı görebilecek seviyeye ulaşmış durumda. Biz dindar halkımızla da, Alevi toplumumuzla da, demokratik mücadeleye inanan bütün halklarımızla da çok güzel bir kenetlenme sağladık bu süre içinde. Kutsal değerleri kullanarak giriştikleri bu komplonun da boşa çıkartıldığını çok net söyleyebilirim.ANF

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.