Yüksekova Güncel

Yüksekdağ: Cizre asla unutulmayacak

Politika

Yasağın kalktığı ilk gün gidip gördüğü Cizre'yi "Büyük vahşet, büyük direniş, asla unutulmayacak" sözleriyle özetleyen HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, "O vahşeti gördükten sonra direnişin ne kadar büyük ve değerli olduğunu bir kere daha anlıyorsun" dedi. Yüksekdağ, "Daha büyük kazanmak istiyorsanız büyük direnmek zorundasınız" diyerek, "Direnerek kazanacağız" şiyarıyla kutlanacak bu yılki Newroz'un önemine dikkat çekti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, devletin kuşatma ve katliam girişimlerine karşı halkın 80 gün özyönetim direnişi sergilediği Cizre'ye giderek burada temalarda bulunmuştu. Yüksekdağ, Cizre'de gördüklerini, Cizre'nin bu süreçteki rolünü, devletin Kürdistan'daki konumunu, özyönetim direnişleri karşısında halkın tutumunu ve 2016 Newroz'unun anlam ve önemini DİHA'ya değerlendirdi.
* Bir hafta önce Cizre'deydiniz. Ne gördünüz, neyle karşılaştınız, 80 günlük direnişin sonucunu değerlendirir misiniz?
Cizre'de en özet hali şu: Büyük vahşet, büyük direniş. Tarihte örneği az bulunan bir vahşet yaşanmış Cizre'de. Biz bunu Cizre'nin sınırları içine girmeden önce de anlayabiliyorduk. Ama oraya girdikten sonra o vahşetin boyutlarını çok daha iyi anlıyorsunuz. O vahşeti gördükten sonra direnişin ne kadar büyük ve değerli olduğunu bir kere daha anlıyorsun. Örneğin özyönetim süreçleri boyunca yaşanan ölümler, kayıplar önemli oranda insanların morallerini bozdu, hırpaladı ve aslında direnişin çapını da görmemizi epeyce engellemiş. Ben bunu Cizre'ye gittikten sonra daha somut gördüm. İnsanlar bu kadar kaybın, ölümün, acının arasında daha çok ölüme ve acıya odaklanıyor ve direnişin çapını tam olarak göremiyorlar. Biz Cizre'ye girdikten sonra o vahşetin izlerini gördükten sonra direnişin akıl almaz bir büyüklük ve çapta olduğunu bir kez daha anladık. Bildiğimiz, bilmediğimiz silahlarla ve o mahallede, o kentte uygulanan anlatsan bitiremeyeceğim, zulmün ortasında ne kadar insanüstü bir direniş sergilendiğini görüyorsun.
* Bodrumlarda insanların yakılarak katledilmesinin ardından halk ile devlet arasında bundan sonra nasıl bir bağ olacak?
Cizre bir tarihtir. Cizre 21'inci yüzyılda Türkiye ve Kürdistan'ın mücadele tarihinde artık bir kilometre taşı, bir dönüm noktasıdır. Kürt halkının devletle kurduğu ilişki bakımından bir dönüm noktasıdır. Bu devlet ve bu devlet zihniyetiyle barış olmayacağını Cizre ile birlikte Kürt halkı somut bir şekilde görmüştür. Bu devlet zihniyeti değişmek zorunda. Kürtler, ancak o şekil barışabilir bu devletle veya bu Türk gerçeğiyle. Başka yolu yoktur. Cizre'ye gittiğinizde Kürdistan halkının tepkisini, yorumunu dinleyip gördüğünüzde çıkaracağınız tek sonuç budur. Cizre asla unutulmayacak. Oradaki saldırılar, oradaki savaş, oradaki ahlaksızlık kardeşlik hukukunun yeniden tarif edilmesini, yıkılıp yeniden kurulmasını gerektirecek kadar korkunç boyutlardadır. Tarihsel kardeşlikten bahsediliyor ya, artık kardeşlik tanımı yıkıldı, yıkılıyor ve devletin kardeşlik tanımı yerle bir olacak Türkiye'deki egemen Türkçü algının kardeşlik tanımı. Bir kardeşlik tanımı yıkılıp un ufak olduktan sonra, onun küllerinden başka bir kardeşlik tanımı yapılacak. Ama bu sefer Türk devleti yapmayacak bu kardeşlik tanımını, Kürt halkı yapacak. Tersten kurulacak bu sefer kardeşlik tanımı.
* Cizre 90'lı yıllarda da direniş merkezlerinin en önemli merkezlerindendi. O günlerdeki direniş ile bugünkü arasında ne tür farklılıklar var?
Cizre'deki direniş, doksanlı yıllardaki halk hareketinin çapının artık bir halk devrimine dönüşmüş halidir. Doksanlı yıllarda gerilla hareketi yakın bir zamana kadar Kürt Özgürlük Hareketi, PKK bir gerilla hareketi olarak biliniyordu. Öyleydi de. Doksanlı yıllarda kitlesel halk hareketleriyle beraber halkçı yönü ön plana çıktı ve serhildanlar karakterize etti. Bu dönemdeki halkçı içerik Cizre'deki özyönetimlerle beraber artık serhildanlar, gerilla biçimi de önemli oranda aşılmıştır. Cizre halk devrimi, kitle hareketinin bir dönüm noktası olmuştur ve oradaki özyönetim direnişlerinin geneli ve özelinde de Cizre direnişi artık Kürt Özgürlük Mücadelesi'nin bir kitlesel halk devrimi hareketine dönüşmesine bir kilometre taşı olmuştur. Bu açıdan bence Cizre'den geri dönüş yoktur. Cizre'nin açığa çıkardığı halk hareketi bakımından da açığa çıkarılmış kazanılmış güç kaybedilemez. Artık bu güç alınmıştır, içerilmiştir ve sindirilecek bu süreç içinde halk tarafından, hareket tarafından. Bu hareketin çıkışında geri dönüş ve düşüş yoktur.
* Cizre halkını nasıl gördünüz?

Bilincin dönüştüğüne tanık oluyoruz. Algının halkımız nezdinde daha da büyüdüğüne, geliştiğine ve nitelikli hale geldiğine tanık oluyoruz. Cizre halkı bunu muhteşem biçimde yansıtıyor. Düşünün 3 yüz insan katledildi Cizre'de. İnsanlar inanılmaz yürekleri parçalanmış ve acılara boğulmuş durumda ama tek bir yenilgi, yani 70 yaşındaki ihtiyarından 7 yaşındaki çocuğuna kadar tek bir yenilgi izi, bir bezginlik, bir yılgınlık izi, emaresi göremiyorsunuz. Muhteşem bir halk duruşu. Buna rağmen küçücük Cizre'deki '30-40 tane genç' diyorlardı elinde silah olan. Koskoca orduları gönderdiniz onları yenebilmek için üç ay boyunca. Dört beş ayda ancak 'yıktık, bitirdik öyle yendik diyebildiniz' yani. Şimdi o yıkıntıların içinde ne yapacaksınız o halkı nasıl yeneceksiniz. Yenilmemiş, ezilmemiş, yılmamış. İşte bu yüzden devlet zafer yüzü göremez Kürdistan'da. Sefer olur zafer olmaz orada. Ben özyönetim alanlarını gördükten sonra çok emin oldum artık. Sefer yapabilirsiniz, yıkabilirsiniz, katledebilirsiniz, taş üstünde taş bırakmayabilirsiniz ama muzaffer olamazsınız, bu çok net. Ve Cizre bunun en tipik örneklerinden biridir.
* Başbakan Davutoğlu'nun kendi deyimleriyle "Fetih namazı" kıldığı Silopi'de durum ne?
Silopi'yi görüyorsunuz güya oraya gidip zafer kutlaması yapacaktı, Cuma namazı kılıp bilmem ne yapıp! Bizim kitle etkinliklerimizi de ne kadar insan katıldığını sayıyorlar. Bunun üzerinden bir psikolojik savaş yürütmeye çalışıyorlar ama devlet korkunç durumda orada. İnsanlar artık yıllar boyunca kafalarındaki devletin olduğundan çok daha korkunç olabileceğini gördü. İki duygu yaşıyorlar. Korku, tedirginlik var örneğin Silopi'de. Cizre'de yok ama. Yani devletle arasında en ufak manevi bir bağ kalmamış. İyiliğe dayalı en ufak bir manevi bağ kalmamış. Ve bir ay boyunca Silopi'ye gidip o Cuma namazını kılabilmek için Silopi'de ablukayı kaldırdıktan sonra bile terör estirdiler. Bizim bütün partili arkadaşlarımızı sokakta gördüklerinde tutukladılar. Yardım malzemeleri götürenleri tutukladılar. 8 Mart startını 1 Mart'ta Silopi'de verdik. Yüz metrelik sokakta bile on polis ve bir panzer var. Bütün sokakları böyle Silopi'nin. Böyle bir terör estirerek orayı Başbakan'ın gelmesine hazır hale getirdiler. Ona rağmen 2 bine yakın koruma, üç beş tane Skorsky askeri helikopterlerle yukarıdan indirme yapıyor, üç otobüs özel harekatçı, kaç kişinin o otobüslerle getirildiğini de biliyoruz. Halk bariyerlerin öbür tarafında, özel güvenliklerle gitti Cuma namazını kıldı. 
* Devletin Kürdistan'daki durumu ne, hakta nasıl bir tavır var?

Perişan durumdalar. O muzaffer havalarının arkasında öyle bir acizlik, öyle bir sefalet var ki ve bunu çocuk bile baksa bilir kabak gibi ortada. Şimdi böyle zafer mi olur. Böyle kamu düzeni mi sağlanır, böylemi sağladınız? O nedenle şu anda devlet çökmüştür orada. Devletin zihni ve pratiği de kesinlikle çökmüştür. Ve bizler bu süreç içerisinde şunu çok iyi görmeliyiz. Özyönetim direnişleri Cizre ve yıkıp enkaza çevirdikleri her yerde yıkan, yıkılan, ölen bu gerçeğin bir parçasıdır. Ama şunu unutmamamız gerekiyor. Ölenin canından, ruhundan, idealinden doğan yeni devrimi, devrimin yeni gücünü görmemiz lazım. Yıkılanın, yıkıntıların içerisinden filizleneni görmemiz lazım. Bu gibi kaos dönemlerinde bunları görmek bazen çok mümkün olmayabilir, bazen çok hızlı göremeyebilir herkes. Ama gerçekten çok tarihsel yeni bir gücün, yenilenmiş bir gücün ve enerjinin olduğunu görmemiz gerekiyor.
* Kürdistan'daki özyönetim direnişleri Türkiye halklarına ne anlatıyor?
Otuz yılı aşkın sürede Kürt özgürlük mücadelesi kendisini iki noktada yeniden doğurdu. Bir Rojava'da, iki özyönetim sürecinde kendisini yeniden üretti, yeniden doğurdu. Bu yeniden doğum, yeniden üretim bütün Türkiye'yi, bütün Ortadoğu halklarını özgürleştirecek ve yeni bir geleceğe taşıyabilecek yeni bir güç, yeni bir enerjidir. Bu yüzden sımsıkı sarılmamız lazım bu yeni doğuma. Bütün Türkiye halklarının, bütün emek ve özgürlük güçlerinin sarılması lazım. Çünkü Türkiye ve Ortadoğu halklarının geleceği ondadır.
* Cizre, Sur, Nusaybin ve birçok merkezde devletin kuşatma ablukalarına karşı özyönetim direnişleri ve bu direnişler içinde 2016 Newroz'una giriyoruz. Bu açıdan neler söylemek istersiniz?
2016 Newroz'u kısaca direnenlerin kazanacağı özü taşıyor. Daha büyük kazanmak istiyorsanız büyük direnmek zorundasınız. Bizim 2016 Newroz'una vereceğimiz mesaj budur. O nedenle bizim Newroz sloganımız 'Direnerek kazanacağız'. Yıllar boyunca her yerde halklarımız direnerek kazandı. Bütün kazanımlarımızın gerisinde hep direnişler olmuştur. Ve büyük kazanımlar için de büyük direnişler verilmiştir. Bu 2016 Newroz'unda da bütün Türkiye ve Kürdistan'da, Ortadoğu ve Mezopotamya'da büyük bir direnişin imza atması gerekiyor. Bu büyük direniş, Sayın Öcalan'ın özgürlüğünün kazanılmasıdır aynı zamanda. Halkın özgürlüğü için adım atmak, halklarımızın özgürlüğünü kazanmak, Rojava halkının özgürlüğünü, statüsünü kazanması, Türkiye halkının ve bir bütün Kürt halkının bütün parçalardaki özgürlüğünü kazanması, Sayın Öcalan'ın özgürlüğünü kazanmak anlamı taşıyor. Aslında bakarsanız belki de bu 18 yıl içerisinde belki de ilk defa Başkan'ın özgürlüğüyle halkın özgürlüğü bu kadar yakın iç içe oldu. Örneğin Rojava'daki bir kazanımın geliştirilmesi doğrudan Öcalan'ın özgürleşmesiyle bağlantılı.
Halkımızın bu özyönetim direnişinin Türkiye'nin demokratikleşmesi mücadelesinin kazanımının doğrudan Öcalan'ın özgürlüğünü kazanmak anlamına geleceğini düşünüyorum. Bu süreci başarıya ulaştırabilmemiz bizim, demokrasi mücadelesi, yerelden yönetim iradesinin geliştirilmesi, darbeye karşı direniş ve bu direnişin kazanılması kesin bir biçimde yeniden masaya dönülmesi ve bu sefer de daha ileri bir noktadan Sayın Öcalan'ın özgürlüğü koşullarında masanın yeniden işletilmesi noktasına getirecek bizi. İşte bu nedenle biz 2016 Newroz'unda da yeni bir düzey üzerinden, kazanılmış bir düzey üzerinden Sayın Öcalan'ın özgürlüğü ve baş müzakereci pozisyonuna uygun şartlara kavuşarak diyalog ve müzakere sürecini yeniden başlatılmasını istiyoruz. Bu talebi ön plana çıkarıyoruz. 2016 Newroz'u bu iradenin, bu direniş gücünün bir zirvesi olacak. Kadınlar baharın açılışını yaptı 8 Mart'ta. 21 Mart'ta güzel bir zirve noktası bu talebin bu direniş gücünün, bu kazanma iradesinin zirve noktası olacak. Bütün Türkiye ve Kürdistan'da da bizler bu bilinçle bu iradeyle Newroz'a hazırlanıyoruz. Güçlü mücadeleler olacak, ciddi saldırılar olabilir. Halkımızın her yerde bütün saldırılara karşı direnme meşruiyetini kendi haklılığına inanarak, güvenerek, sıkı durması, dik durması gerekir. Mücadeleci bir duruş alması gerekir. Bakın 8 Mart'a ne kadar saldırdıklarını görüyorsunuz. Newroz'a daha kapsamlı saldırılar gerçekleştirebilirler. Ama 21 Mart bizim bayramımızdır, dirilişin, direnişin bayramıdır. O nedenle her yerde halkımız mutlaka ulusal değerlerine, kimliğine, kültürüne özgürce ve sınırsızca sahip çıkmalıdır. Ben şuna inanıyorum. Newroz kavşağı bu kazanma mücadelesinin en önemli kavşağı olabilir. O kavşaktan da bizler direnişle geçeceğiz. Sıkı ve güçlü bir direnişle geçeceğiz. Bunu gerçekleştirdiğimiz koşullar içerisinde baharı ve yeni bir dönemi, yeni bir zemini oluşturmak hepimiz için daha iyi olacak. DİHA
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.