Demirtaş’ın konuşmasından satır başları şöyle:
DTK Kongresi
“Kongre, demokratik özerkliğin içeriğine, Türkiye’de nasıl uygulanabileceğine, tüm Türkiye’yi kapsayacak bir düzeyde şiddetsiz çatışmasız bir ortamda bir anayasal yapım sürecine nasıl dahil edilebileceğine dair fikirlerimizi o toplantıda belirteceğiz. Sonuçları da DTK paylaşacak.
Sokağa çıkma yasakları
“Yasakların sürdüğü ilçelerden ağır ihlal haberleri gelmeye devam ediyor. AKP hükümetinin insanın kanını donduran hak ihlalleri yapması beni şaşırtmıyor. Demokrasiye, insan haklarına ve evrensel hukuka hiçbir zaman saygı duymadıklarını yaşayarak gördük. Ölümlerin bu kadar normalleştirilmeye çalışılması, asker-polisin, PKK’lilerin, kadın genç çocukların yaşlıların bir Saray savaşında ölüp gitmeleri hepimizi kahrediyor. Demokrasiye inanmış bir hükümet olsaydı şu anki uygulamalar bizi şaşırtabilirdi, fakat bunlar hiçbir zaman kendilerine biat etmiş olanlar dışında hiç kimseye yaşam hakkı tanımadılar.
“Muhalif hiçbir renge ve sese tahammül yok. En sert biçimde ezme politikası uyguluyorlar; muhalif medyaya, Kürtlere, Alevilere, emek çevrelerine, kadın hareketlerine, çevre hareketlerine dönük tablo budur.
Taybet İnan
“Türkiye şu anda AKP’ye biat etmeyenlerin yaşadığı zulüm ve buna sessiz kalanlar arasında ikiye bölünmüş bir ülke haline geldi artık.
“8’inci güne giren, tam bir trajedi diyebileceğimiz bir insan hakları ihlali bir vahşet vardı. Taybet İnan; 11 çocuk annesi bir kadın. 8 gün önce Silopi’de keskin nişancı güvenlik görevlisi tarafından öldürüldü ve tam 8 gündür cenazesi sokaktaydı. Evin içine bile alınamadı. Cenaze bu sabah alınabildi. Eşinin cenazesini almaya giden kocasına da keskin nişancılar ateş etti yaralandı. Cenazeyi almaya giden kayınbiraderine de ateş edildi ve öldürdüler. Bunlar bir filme konu olsa hepimiz bundan utanırız.
“Şu anda Silopi İlçesi’nde 5 cenaze günlerdir evde bekletiliyor, Taybet İnan’ın da cenazesi sokaktan yeni alınabildi. Defin edilebilmiş değil.
Parlamentonun sessizliğine eleştiri
“Evet, bizler siyasetçiyiz fakat insanız. Siyasi ikbalimizden daha kıymetli bir şey var, insanız. 80 milyonluk bir ülkeyiz ‘kardeşiz, etle tırnağız, tavuklarımız birbirine karışmışmış’ gibi bir geçmişimiz var. Ama bu ülkenin bir ilçesinde bize oy verdikleri için, Kürt oldukları için, AKP Kürdü olmadıkları için, biat etmedikleri için öldürülen insanlar cenazelerini defnedemiyorlar, sokaktan cenazelerini alamıyorlar.
“Böyle bir ortamda bu parlamentonun bu kadar sessiz, insanlığından çıkmış, insani duygularını yitirmiş kişilerce yönetilmesinden utanıyorum.
“Seçilmişler olarak bize bedel ödetmek isteyebilirler, parlamentonun buna gücü var. Ama 11 çocuklu bir kadının 8 gün boyunca cenazesinin kapının önünden alınmasına izin vermemek, başına bir keskin nişancı dikip ‘o cenaze oradan alınmayacak’ demek nasıl bir insanlık halidir, merak ediyorum. Şu parlamentoda AKP’de insani duygularını yitirmemiş ve buna ses verecek kimse yok muydu? Arkadaşlarımız defalarca görüşmeler yaptı, bugün cenaze ancak evin içine alınabildi.
“Bunlar unutulacak şeyler değil”
“Her şeyden geçtik; saldırılar, ihlaller, hakaretler, tanklar, toplar… Bunlar devlet refleksi. AKP iktidarını korumak için bunu yapıyor; anlıyoruz. Fakat cenazeden ne istiyorsunuz, ölüden ne istiyorsunuz? Bir ölüye bunu yaparak ne elde etmek istiyorsunuz? Çok merak ediyorum, Davutoğlu Çarşamba günü geldiğinde soracağım. Cenazelere, ölülere bu tür uygulamaları reva görerek elde etmek istediğiniz amaç nedir? Bu tür şeyler tarihte çok az yaşanır. En barbar vahşi savaşlarda savaşanlar bazen ateşkes ilan ederler cenazeler alınabilsin, defnedilebilsin diye. Kendine Müslüman’ım diyen kendinden başka herkesi İslam dışı kabul eden, 13 yıldır İslam’ı araç gibi kullanıp bunun rantını yiyen hükümet bir cenazeden nasıl bir beklentiyle işkence işine girer.
“Bunlar unutulacak şeyler değil. Panzerin arkasına takıp sürüklediğiniz cenaze unutulacak şeyler değil. Elbet bir gün bu savaş bitecek, hendekler barikatlar ortadan kalkacak, tanklar toplar oradan çıkacak; ama bugün bunu yapanlar ve buna sessiz kalanlar toplum böyle şeyleri unutmaz, nesiller boyu devam eder. 1915’te, 1938’de yapılanlar unutuldu mu? Onların çocukları, torunları anlatılan acı öykülerle büyüdüler. Cizre’nin Silopi’nin çocukları bunu unutacak mı? Ne ektiğinizin farkında mısınız?
“Cenazemizden neden korkuyorsunuz?”
“Güçlü bir ülkeyiz havası vermeye çalışıyorlar ama bu ne kadar zavallı ve çaresiz olduklarının göstergesidir. Genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları, 10 bin asker ,NATO’nun en büyük ordusu değil mi bu güç, özel harekatçılar, saraya bağlı özel birimler… hepsi orada. Silopi’de. Neden bir kadının cenazesinden bu kadar korkuyorsunuz? Madem bu kadar güçlüsünüz, haklısınız, cenazemizden neden bu kadar korkuyorsunuz merak ediyorum?
Medyaya eleştiri
“AKP yüzde 49,5 değil, yüzde 90 da alsa ahlaksızdır, çukurlaşmış bir anlayış tarafından yönetilen bir hükümettir. Hükümet bu noktada sınırları çoktan aşmış durumda. Camilere, mezarlıklara saldırıdan sonra kendilerine bağlı tetikçi medya da bunların PKK tarafından yapıldığı yalanını yayarak bu suça ortak oluyorlar. Ertürk Yöndem yaşasaydı utanırdı, bu kadarını ben bile yapamadım der utanırdı. Yazıklar olsun bunlara. Ülkeyi yönetenler insan değil, onların medyası da medya medya değil. Onları yöneten bütün bunları ihlalleri görmezden gelip bize üstüne üstlük hakaret manşetleri atanlar tuvalet kağıdı kadar değeriniz olsaydı cevap verirdim ama tuvalet kağıdı kadar değeriniz yok. İliklerimize kadar direniyor teslim olmuyoruz. Siz bizim cenazelerimizden korkuyorsunuz. Eskiden en iyi Kürt ölü Kürt’tü, şimdi ölü Kürt’ten de korkuyorsunuz.
Türkiye toplumuna çağrı
“Türkiye toplumu özellikle batıya serzenişlerimizi ifade etmiştim. Bizim yaptığımız çağrı Kürtler katlediyor kurtarın çağrısı değil. Kürtler kendisini kurtarıyor siz de bu kurtuluşa dahil olarak kendinizi kurtarın. Biz faşizme karşı sonuna kadar direniyoruz, sizde katılın çağrısıdır. Bizim çağrımız budur. Bunu tekrarlamak istiyorum. Vicdanı olan hiç kimse sessiz kalmasın bu vahşi, barbarca saldırılarına karşı sesiz kalmasın. İnsan bu vahşi, barbar politikalarından vazgeçtiği vakit önümüze yeni bir durum çıkacak.
“Genelkurmay Başkanı değil Davutoğlu Cizre’ye gitsin”
“Başbakan Silopi ve Cizre halkını kurtarmaya çalıştığını söylüyor. Genelkurmay Başkanı değil sen git oraya. Madem bu halkı kurtarmaya çalışıyorsunuz, madem halk coşku ile karşılıyor o zaman genelkurmay başkanı gitmesin siz gidin. Askeri polisi niye gitmiyorsunuz? Sur’a gidin mesela. Ülkenin Başbakanı değil misiniz? Yoksa bir sorun sıkıntı mı var, giremiyor musunuz oraya? Sanmıyorum bu kadar kudretlisiniz girebilirsiniz. Cizre, Başbakanı davet ediyor. Yarın değil bugün Cizre’ye, Silopi’ye bir gidin. Kurtarmaya çalıştığınız Kürt halkı sizi coşku ile karşılayacaktır. Ama gizli, saklı bir bayram sabahı Diyarbakır’a gittiğiniz gibi değil. Eminim, halk kurtuluş mücadelesinin kahramanı Davutoğlu’nu hak ettiği gibi karşılayacaktır.
Rusya ziyareti
“Bizim Rus uçağı düşürülürken muhalefet olarak bilgimiz yoktu, sonrasında da bilgilendirilmedik. Biz parlamentoya gelirken, ‘hükümet bir gün ne amaçla yaptığı belli olmayan bir Rus uçağı düşürürse biz hükümetin arkasında duracağız’ diye bir sözümüz de yoktu. Tam olarak kime ihanet etmiş olduk? Biz seçilirken, içeride ve dışarıda barışı savunacağımızı söyledik halkımıza. Şimdi niye düşürdükleri beili olmayan yanlış bir dış politikayı eleştirdik diye kime ihanet etmiş olduk? İhanet kavramının bu kadar rahat kullanılması paniğin ve korkunun göstergesidir.
“Lavrov Türk Dışişleri Bakanı’na telefon açsa gitmeyecekler mi? Uçak düşürüldüğünde Türkiye’de yanlıştı dedik, ABD’de de yanlıştı dedik, Rusya’da da yanlıştı dedik. Asıl ülkeye de kendi parti programlarına da aykırı davranan onlardır.
“Savaş kışkırtıcılığı yapmadığımız için mi ‘hain’ olduk? Biz esnafın, milletin sorununu çözüyoruz. Tek bir diplomatik kanalları yok, sadece HDP var” İMC