HDP İzmir Milletvekili ve HDK Eşsözcüsü Ertuğrul Kürkçü, gündeme ilişkin ANF’ye konuştu.
‘SUR’U DEVLET BİLİNÇLİ BOŞALTTI’
Amed’in Sur ilçesinin, devlet tarafından bilinçli tahrip edilip yakıldığına dikkat çeken Kürkçü, bundan daha korkunç ve vahşiyane bir şeyin olamayacağını vurgulayarak, şunları söyledi: “Evlerin boşaltılması, Kürdistan’ın en eski semtini belki de en eski yaşam merkezlerinden birisini, oradaki yurttaşların talebi olmadan, onlara danışmadan, onların ihtiyaçlarıyla ilişkilendirmeden sömürge uygulaması yapılması demektir. Kürdistan bir sömürge olmayacak. Kürdistan’ın hiç bir ilçesi sömürge muamelesi göremez. Kürt halkının isyan dahil her türlü itiraza baş vurmaya hakkı var. En temel yurttaşlık hakkıdır bu. Sur halkının direnmek için her türlü sebebi vardır. İlçeyi boşaltmanın hiç bir yasadan, hiç bir anayasal tedbirden hiç bir uluslararası sözleşmeden kaynaklandığını hükümet bize söyleyemez. Bu kabul edilip, insanlıkla ilişkilendirilemez.”
‘ENDİŞELİYİM, ENDİŞELİYİZ’
Kürkçü, Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerindeki okullarda öğretmenlerin çekilmesi ve bölgeye sağlık memuru ve doktor yığınağı yapılmasını, değerlendirerek şunları aktardı: “Bu dakikaya kadar kentten ayrılmayanların ağır bir silahlı saldırı altında olacakları ve can güvenliklerinin tehlikede olduğuna dair çok açık bir beyandır. Devlet geride kalanlara ‘sizin hayatınızı esirgemiyoruz, sizin hayatınız gidenlerden daha değerli görmüyoruz’ diyor. Daha önceki Şırnak ve Cizre katliamlarını hatırladığımız da, AKP hükümetinin o katliamları icra edenlerle ittifak halinde olduğunu düşündüğümüzde durumun son derece vahim ve ürkütücü olduğunu söyleyebilirim. Katliam boyutlarının çok büyük olabileceğinden endişeliyim, endişeliyiz.”
‘ÖZ YÖNETİME HAKKIMIZ VAR’
Kürdistan illerinde ilan edilen öz yönetimlere devletin düşmanlığının nedeninin gayet açık olduğunu belirten Kürkçü, şunları ifade etti: “Kendi sakat ve kabul edilemez idaresine barışçıl bir seçenek sunulmasına duyduğu öfkeyle ilgilidir. Kürt halkının statü ve özerklik iddialarını karşılayamamanın, bunlar karşısında içine düşünülen çaresizliğin göstergesidir. Barış ve müzakere sürecine başarısızlıkla sonuçlandıran hükümettir. Ama biz kendimizi başarısız saymıyoruz. O yüzden kendi kendini yönetmeye, öz yönetime hakkımız vardır diyerek attığımız adımlar karşısında, başvurduğu bir bastırma önlemidir hükümetin tedbirleri.”
‘HENDEKLER İLK KEZ KAZILMADI’
Sıkça tartışma konusu olan hendeklerin, öz yönetim talebinin şiddet yoluyla ezilmesine karşı, halkın kendini savunmak için, bulduğu yollardan bir tanesi olduğunun altını çizen Kürkçü, şöyle devam etti: “Türkiye’de sadece bu dönemde kazılıyor değil. 2012 yılında gayet iyi hatırlıyorum, Sebahat Tuncel eş başkanımızla birlikte Lice’deki durumu görmek için gitmiştik, çok benzer bir durum vardı. Orada gördük ki bu barikatlar ve hendekler olmasa halkın uğrayacağı kayıpların çok daha fazla olacağı gözle görülüyordu. Çünkü karşılarında herhangi bir nizam, kurala ve hakka dayanmaksızın insan öldürme yetkisiyle donanmış çeteler vardı. Bu çetelerden kendilerini korumak için savcılığa başvuramayacakları için buldukları ilk bildik yöntemi uyguladılar. Bu savunma yöntemlerinde gençler ve daha politik olanlar öne çıkıyor ama bu halkın tamamının bu yöntemi uygulamadığı anlamına gelmiyor. Sadece devlet şiddeti sonuçlanıncaya kadar ayrıldıkları mahalle ve kentlerine geri dönmeye başlayınca, bu sefer topyekûn boşaltma kararı aldılar.”
Türkiye’nin ‘kuzuların sessizliği’ içinde bu durumu olmasından önümüzdeki on yılda büyük utanç duyacağını düşündüğünü söyleyen Kürkçü, kirli savaş döneminde olup bitenlerden sonra duyulan utanç gibi olacağını belirtti. Kürkçü, şunları aktardı: “ Ama bu artık yüzsüzlük derecesine varıyor. Çünkü insan bütün kısa ömrü boyunca kaç kere böyle derin bir utanca razı olabilir.”
‘SÜREÇ, ON EKSEN ÜZERİNDEN DEVAM ETMELİ ‘
Kürt Halk Önderi Öcalan’ın müzakerelere başlamasının bu şatlar altında en iyi seçeneklerden birisi olacağına dikkat çeken Kürkçü, “Süreç kaldığı yerden devam etmelidir. Öcalan’ın ortaya koyduğu on eksen üzerinden sürecek bir hakiki müzakere süreci olmayacaksa bir diyaloga artık ihtiyaç yoktur. Taraflar düşüncelerini ortaya açıkça koydular. Bunları kamuoyuyla paylaştılar. Aslında kamuoyu bu ortaya koyulan bileşkeler doğrultusunda bir sonuca gidilmesine de yol vermişti. Buna razıydı. Hala 7 Haziran’a gelinceye kadar toplumda destek yüksekti. Dolayısıyla Türkiye bu açıdan kamuoyu hazırdır. Önemli olan buradaki irade. Bu irade Özgürlük Hareketi, Öcalan ve HDP’de vardır. Fakat devlette ve Erdoğan’da bu irade Ortadoğu’daki gelişmeler karşısında havaya uçmuş görünüyor. Asıl mesele şudur; Kürtlerle eşit ve haklı bir yeni yaşamı kuracak mı, kurmayacak mı devlet katında? Kürtler buna hazırdır ama devlet hazır değildir. Bütün kıyamette bundan kopmaktadır” diye konuştu.
‘İÇ SAVAŞ OLASILIĞI DOĞUYOR’
Kürdistan’da yaşanan savaşın bir iç savaş olmadığını aktaran Kürkçü şunları belirtti: “Halk, halkla savaşmıyor. Devlet zorla silah altına aldığı kişilerle halka saldırıyor. Çatışma bu eksende cereyan ediyor. Ancak hükümetin sıkışmaya başladığı batağa girdiğini hissettiği an bu çatışmayı topluma yayma eğiliminde olduğunu çok defa gördük. Eğer bu çatışmalardan sonuç alınamaz ve yeniden bir uzlaşma kapısı açılamazsa iktidarda da sıkışmaya başlayacaktır hükümet. O zaman iç çatışmanın kapısını açıp mahşerin dört atlısına yol verebileceğini hissediyorum. Bu son derece ürkütücü. Sadece bir ayrılık kapısı değil, metropollerde de çok büyük husumetlere ve çatışmalara yol açabilir. Bu kapıyı açan tarihin lanetlileri arasına girebilir. Umarım bu kapı açılmaz.”
‘STK VE AYDINLAR SİLKELENMELİ’
Türkiye’de devlet değilse de halkın devreye girerek ortak yaşam iradesinin hakkının verilmesinin gerektiğini belirten Kürkçü, “İzmir Büyük Şehir Belediyesi, Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi’ni kardeş belediye, Diyarbakır’ı kardeş kent ilan etmişti. Kardeşlik şimdi değilse ne zaman. Bu sorunun cevabını vermez ise Türkiye halkları, o zaman hakikaten endişe verici bir döneme girebiliriz. Endişe verici olan, Kürt halkının ayrı talebinin ortaya koyulması değil, bu talebin barışçıl yöntemlerle sonuçlanmasına toplumun hazırlanmamış olmasıdır. Mutlaka sivil toplumun ve halkın sıradan yurttaşların devletin yapmadığını yapması ve Kürt halkının yanına kendisini koyması gerekiyor. Sivil toplum kuruluşları (STK) ve aydınların artık silkinmesi gerekiyor. İki hafta sonrası çok geç olabilir” dedi.Anf