Yüksekova Güncel

DBP eşbaşkanları: Yerinden yönetime kulak verilmeli

Politika

23 Ağustos'ta kongreye gidecek olan DBP'nin Eş Genel Başkanı Emine Ayna, "Devlet mi, yoksa demokratik devlet mi? Buna karar vereceğiz. Kürdistan'da bugün yaşanan durum, devletin halkın iradesini tanımayıp kendi otoritesini dayatmasıdır" dedi. Bir diğer Eş Genel Başkan Kamuran Yüksek de, "Cumhurbaşkanı 'Bu ülkede başkanlık sistemi olmalı' dediğinde tutuklanma olabilir mi? Yerinde yönetimde denildiğinde de bunun anlaşılması gerekir. Buna kulak verilmesi gerekir" diyerek, Suriye, Irak, ve Libya'daki yaşananların buna kulak verilmemesinden kaynaklandığını söyledi.

Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanları Kamuran Yüksek ve Emine Ayna, partilerinin 23 Ağustos Pazar günü 3. Olağanüstü Kongresi ve son güncel gelişmelere ilişkin Diyarbakır'da bulunan DBP Genel Merkez Danışma Bürosu'nda basın toplantısı düzenlendi. Toplantıya eş genel başkanların yanı sıra Diyarbakır İl Eşbaşkanı Ali Şimşek de katıldı. Toplantıda ilk olarak konuşan Emine Ayna, seçimlerin ardından kongre sürecine girdiklerini belirterek, 23 Ağustos'ta kongreye gideceklerini aktardı. Kongrede tüzük değişikliğine de gidileceğini kaydeden Ayna, toplantıyı kongre sürecine ilişkin bilgilendirmenin yanı sıra bölgede yaşanan gelişmelere ilişlin düşüncelerini de paylaşmak amacıyla bu toplantıyı düzenlediklerini söyledi.
Ayna, demokrasi güçleri olarak her zaman barışı savunduklarını ve bu gün de barışı savunmaya devam edeceklerini belirterek, barışın bir tarafın köleliği kabul etmesi demek olmadığına dikkat çekti. Barışın ancak eşitlikle mümkün olabileceğini savunduklarını söyleyen Ayna, "Türkiye Cumhuriyeti, cumhuriyet tarihinden bu yana sözde temsili demokrasiyle yönetilen bir ülke. Bunun yeniden ele alınması ve bir an önce tüketilmesi gerekir. Çünkü bu rejim değişikliği özelinde bir sistem değişikliği olmadı. Cumhuriyet kurulmadan önce imparatorluk rejimiyle yönetilen bu topraklar cumhuriyetten sonra da oluşan devlet yapısı aynı zihniyetle yönetildi. Mesele o rejimin ne kadar demokratik olduğudur. Cumhuriyetten önce aynı yetkiler babadan oğla geçiyordu. Cumhuriyetten sonra da aynı yetkiler sandıkta seçilerek veriliyordu. Problem bu zihniyettedir. Köklü değişime uğraması gereken yön budur" ifadelerini kullandı. 
Halkın iradesi kabul edilmeyip seçimlere gidiliyor 
Gelinen noktaya halk iradesinin mi devlet iradesini mi esas alınacağının sorulması gerektiğinin altını çizen Ayna, şu ifadeleri kullandı: "Karar vereceğimiz budur. Bugün yaşıyor olduğumuz durumda bu kararsızlığın sonucudur. Cumhuriyet tarihi boyunca bu topraklarda her zaman devlet iradesi söz konusuydu. İktidar partileri bu coğrafya da her zaman burada iradeydi. 7 Haziran seçimleriyle açığa çıkan bu halkın iradesidir sivil alanda var olan. Yaşadığımız buna karşı devletin direniyor olmasıdır. Seçimin ertesi günü hemen seçim denilmesi budur. Diyor ki; 'Halkın iradesini kabul etmiyorum. Bu yüzden seçim yapıyorum.' Hani demokratik siyaseti destekleyecektik. Görüşmelerin bir tarafı olan devlette bunu söylüyordu." 
Seçimlerin ertesinde halkın iradesi tanınmadı 
Ayna, 2013 Newrozu'ndaki PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısını anımsatarak, bunun "Silahlı mücadele yerine demokratik mücadelemizi yükseltilmesi" çağrısı olduğunun altını çizdi. Ayna, bütün saldırı ve dayatmalara rağmen öfkelerini bastırdıklarını ifade ederek, "Bir sivil irade açığa çıkardık. Ertesi gün 'Bu iradeyi tanımıyorum' dedi. Yarın erken seçimde 80 vekil 100 vekil olduğunda ne olacak. Askeri darbe mi yapılacak? Biz sivil irademize sahip çıkıyoruz. Ölümüne kazandığımızın sivil irademizin yok sayılmasını, çiğnenmesini kabul etmiyoruz. Vazgeçilmelerimiz var. Her halkın vazgeçilmezleri olduğu gibi. Bir Türk Türk kimliğinden nasıl vazgeçmez ise biz de vazgeçmeyiz. Nasıl bir Türk anadil hakkında vazgeçmez ise bizde vazgeçmeyiz" diye konuştu. 
'Türk kimliğine yakıştırılan katletme midir?'
Ayna, MHP Lider Bahçeli'nin HDP'ye oy veren seçmenlere dönük "şerefsiz" ifadesine de sert tepki göstererek, "Buradan bize 'Şerefsiz' diyenlere sesleniyoruz. Şeref nedir? Anadillerini savundukları için onlara dayatılan inkarı kabul etmeyenler midir? Kimseye şerefimize ve onurumuza tek kelime söyletmeyiz. Bugün 3 insan katledildi. Şehir merkezine girip iki çocuğu katlettiler. Şeref ve onur bu mudur? Türk ulusal kimliğine yakıştırılan bu mudur? Biz herkesi onuru ve şerefi hatırlamaya çağırıyoruz" dedi. 
'Bugün devlet kendi otoritesini halka dayatıyor'
Silopi ve Yüksekova'da halk meclisleri tarafından yapılan "öz yönetim" açıklamalarına da değinen Ayna, "Devlet mi yoksa demokratik devlet mi buna karar vereceğiz. Kürdistan'da bugün yaşanan durum devletin halkın iradesini tanımayıp kendi otoritesini dayatma günüdür. Devlet otoriter olursa halkla ilişkisini asker ve polis üzerinden geliştirir. Devlet demokratik olursa halkla ilişkisi seçilmişleri üzerinde geliştirir. Demokrasi seçilmişlerin mi atanmışların mı yönetim şeklidir. AKP devlet olduğu gün onun için seçilmiş yoktur. Bunun karşısında sessiz kalmayacağız. Bu nasıl bir şereftir, nasıl bir onurdur ki cenazeleri rehin olarak tutuyor. Bu hangi onurdur? Hangi şereftir ki kendisine yakıştırmadık ki cenazelere işkence ediyor. Sorgulama süreci bitmiştir. Bu mantık temelden ortadan kaldırılmalıdır" diye kaydetti. 
Türkiye'nin demokratikleşmesi Dolmabahçe Protokolü'nden geçiyor 
Ayna, Dolmabahçe Protokolü'ndeki maddelerin derhal zaman kaybedilmeksizin hayata geçirilmesi gerektiğini söyleyerek, "Türkiye'nin demokratikleşmesi için o protokoldeki maddelere adım olarak hayata geçirilmelidir. Devlet halkın sivil iradesini tanımazsa kendi iradesini yaratma çabasına girer. Halkın önüne koyduğu birçok engeli yıkarak bu sistemin yasaları çerçevesinde açığa çıkardığı bir güç var seçimlerden sonra ama devletin yaklaşımı kendi yasalarına rağmen bunu tanımama noktasına geldi" ifadelerini kullandı. 
Ayna, konuşmasını "Vazgeçilmezlerimiz tüm dünya halklarının vazgeçilmezleridir. Nasıl ki tüm diğer halklar liderlerinin tutsaklığını kabul etmezse Kürt halkı da Başkan Öcalan'ın da özgürlüğünden vazgeçmez" sözleriyle tamamladı. 
Başkanlık nasıl öneriyse özerklikte öneridir
Ardından konuşan Kamuran Yüksek ise, Ortadoğu'da Libya ile başlayıp Suriye ile devam eden sürece değinerek, Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerden doğru sonuçların çıkarılmaması durumunda Türkiye'nin içerisinden geçtiği savaş ortamında kurtulmasının mümkün olmadığına işaret etti. 2013'ten bu yana devam eden sürecin AKP ve şu anki Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından zehirlendiğini ifade eden Yüksek, süreçle birlikte ortaya çıkan imkanların kaldırıldığına dikkat çekti. 
Bu ortamdan çıkışın tek yolu müzakereler olduğu belirten Yüksek, şu ifadeleri kullandı: "Bundan başka sorun çözücü metot yoktur. Bu açıdan Türkiye'nin AKP eliyle girdiği süreçten müzakerelerle çıkarılması lazım. Aksi durum Ortadoğu'daki diğer ülkelerdeki ortama gidiş olabilir. Bölgedeki gelişmeler çok dikkate alınmalıdır. Bugün Türkiye'nin karşı karşıya olduğu durum bir rejim değişikliği durumu Türkiye'nin gündemindedir. Türkiye'nin değerlendirmesi gereken bir durumdur. Türkiye'nin artık böyle yönetilmesi mümkün olamaz. Artık adem-i merkeziyetçi yönetimlerin esas alındığı bir dönemdir. 70 milyonluk bir ülke 81 ilden oluşan bir ülkenin merkezi olarak yönetilmesi mümkün olamaz. Son bir ayda yaşanan kriz dahi bunu gösteriyor. Parlamentoda tek başına bir iktidar oluşamadığı için ülke yönetimsiz. Nasıl bu ülkede başkanlık sistemi tartışılabiliyorsa bu bir öneridir. Türkiye başkanlık sistemiyle mi demokratik özerklikle mi yöneltilsin ikisi de bir öneridir. Bu ülke bunu da tartışılmalıdır." 
Erdoğan 'Başkanlık' dediğinde tutuklandı mı? 
Bölge kentlerinde son günlerde bu yönlü taleplerin ortaya çıktığını söyleyen yüksek, buna karşı gözaltı ve tutuklamaların hayata geçirildiğine dikkat çekti. Yüksek, "Cumhurbaşkanı 'Bu ülkede başkanlık sistemi olmalı' dediğinde tutuklanma olabilir mi? Yerinde yönetimde denildiğinde de bunun anlaşılması gerekir. Buna kulak verilmesi gerekir" diyerek, Suriye, Irak ve Libya'daki yaşananların buna kulak verilmemesinden kaynaklandığını söyledi. 
'Halkın seçtiği vekiller muhatap alınmıyor'
Erdoğan'ın 2011 yılındaki "Valiler seçimle iş başına gelmelidir" açıklamasını hatırlatarak, bunun arkasında olduklarını söyledi. Yüksek, "Merkezi sistem öyle bir hal almış ki şu an da Hakkari ve Şırnak'ta olaylar oluyor HDP'nin hiçbir milletvekili muhatap alınmıyor. Hiçbir vali kaymamak HDP vekillerini dikkate almıyor. STÖ temsilcilerini, halkı dikkate almıyor. Halkı, halkın seçmiş olduğu seçilmişleri dikkate almayan bir yönetimi halkta kabul etmediğini söylüyor. Devleti atanmışlar mı yoksa seçilmişler mi yönetmelidir. Seçimlerin sonuçlarında ortaya çıkan HDP milletvekilleri iktidar ve cumhurbaşkanı kabul etmiyor. Bu seçimi kabul etmiyorlar. Bu halkın seçtiği vekilleri merkezi sistemin dışına itiyorlar. Gelinen süreçte zorunlu olarak karşı karşıya kalınan bir durumdur" dedi. DİHA
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.