Bir karanlığa kapılır bir şafağa gebedir hayatın,
yürek sevgiye susamış, gönüller muhabbete aşık bir yanda insanlığa aşık bir zümre diğer yanda yedikçe doymaz batın,
buralar hep ıssız ve bazen ışıksız
Zindan iki hece hayat ve ölümle bağdaşlaşan azamet, bazen düşünür, bazen sus pus olur yahut salınır durur etrafında bir alamet, hep gökyüzünü seyre dalar insanlık ya biten gündür ya da bir şafağın söküşünü heyecan ile bekler,
Bugün yine sislerle perdelenmiş bir hayatın sabahına uyandık gözlerin hep akışına bırakılan yaşların, buruk bırakılan ve sessizliğe terk edilen yüreklerinin çırpınışlarına şahit olurken, geceyi andırıcasına bir karanlığa sevk ediyordu en zifirisine...
ve anladık ki her geçen gün geçmiş değil hala yaşanılan ve yaşanan en acı gündür kelimelerle telaffuz edilemeyen...
Hadi diye bir ses olmaz mı sevinçle irkilen ve sonucun hüsranla değil, vuslat ile biteceği bir zamanın...
Artık hayatı çevreleyen zaman bile ötelere yolculuğun heyecanında...
Gecenin sessizliğine büründüm yokluğun bir penceresinden bakarak, hala ayakta olmanın bir sevinci içerisinde somurtarak kendi içime çekiliyorum gelgitlerle…
Ve gecenin karanlığıdır çepeçevreleyen maruzat, çığlıkların hep seferber olduğu bir andır Gaziantep…
Her duygu ile anlatılamaz asla yaşanılan ve yaşatılan bu haller, gözlerinin feri ile ışığın yoksun olduğu bir kalpsizliğin eseri bu çocukların hep öldüğü ve hayatlarının heba edildiği bir vakit;
Her tarafta çığlık sesleri, ardından sirenlerle sokakların doluşu ve yüreği yanmış bir babanın yaşama umudu ile taşıdığı bir evladının bedenidir en çabuk bir hal ile koşuşturduğu bir gece ve yerlerde kan ile onlarca yatan; kimi ölümün eşiğinde, kimi bir tebessüm bile olsa bir yüzü karşısında bekleyen bir başka insan…
Gazikentte sokaklar artık kan ile doldu her bir köşede bir şehit yatarken hayatın heba edilişi ve rahmetten yoksun merhamete nail olmayan canilerin hep tekrarlayan can alışları ve nice sözlerin hakim olduğu bir yazıyı kaleme alırken tek bir dille cümleyi yoksun kılan insanlıktan nasibini alamamış insanlık dışı varlıklar için; doğ ey güneş erit taştan adamı ve kurut taşları diken elleri derken bir daha dünya yüzünü görmemek üzere zalimleri için yaşasın cehennem…
Hangi cümle ile dile gelir bilmem; artık yürekleri yangın yerine çeviren en hüsran dolu bir an kan ve gözyaşının dolduğu başka bir zaman
Aman aman hep yanmasın bu yürek diye binler seferber olurken hep zulmün ve zalimin bir dizi izi kalır hep sinelerde ve mutluluğun eşiğinde olanların hayatını geceye çeviren bir andır gecenin karanlığı gibi kör ve koyu
Ve çocuk olmaktı hayat gece ile son bulan ve güneşini bile hissetmeyen gözü yaşlı annelerinin acı dolu yüreğinde saklı, tıpkı bir bahar gibi mis kokan ve hiçbir şey ile değişmeyen bir çocuk…
Ağla sen güzel çocuk gözlerin şahit olsun, kıyametin son deminde bir daha dile getirmek üzere ağlayan ve titreyen sesinle ellerin şahit olsun bir daha zalimleri için yaşasın cehennem…