MEHMET ÖZDİL - YÜKSEKOVA GÜNCEL
İslam peygamberi Hz Muhammed'in hadislerine baktığımızda islamiyet adına tecavüz, işkence ve katliam yapan bu selefi örgütün gerçek bir islam düşmanı olduğunu açıkça görebiliyoruz.
İslam peygamberi Hz Muhammed'in hadislerine baktığımızda islamiyet adına tecavüz, işkence ve katliam yapan bu selefi örgütün gerçek bir islam düşmanı olduğunu açıkça görebiliyoruz.
Örneğin Hz Muhammed bir hadiste şöyle diyor: “İnnellahe lâ yenzuru ilâ süveriküm ve siyâbiküm velâkin yenzuru ilâ kulûbiküm ve niyyâtiküm”.
Bu hadisin anlamı ne peki? “İnnellahe lâ yenzuru ilâ süveriküm ve siyâbiküm”: Allahü teâlâ, sizin şeklinize, elbisenize, sakalınıza, sarığınıza, cübbenize bakmaz. Velâkin "Yenzuru ilâ kulûbiküm ve niyyâtiküm”. Kalplerinize bakar ve niyetlerinize bakar.
Şimdi herkes sarığı, sakalı, cübbesi olanı âlim veya müslüman zannediyor. Aslında bunlar islam kimliği altında yine büyük çoğunluğu islam inancına mensup bir halka karşı soykırım girişiminde bulunan sapık niyetli zavallılardır.
İşin ilginç tarafı aralarında Türkiye'nin de bulunduğu birçok müslüman ülkenin bu vandalist yapıların eylemlerine karşı sessiz kalmasıdır. Işid teröristlerinin Kürt şehri Kobané'yi kuşatıp burdaki Kürt halkına yönelik tecavüz, işkence ve katliam girişimlerine karşı Türkiye'deki Kürtler sınıra yürümeye ve buradaki akrabalarına destek olmaya çalıştılar.
Bu eylemsellik karşısında Türkiye iktidarının medyası ve bilimum kurumları ile takındığı tavrın ne hukukla ne de vicdanla izahı olabilir. Çünkü sınıra yürüyen insanların tek amacı Kobané'deki akrabalarının akıbetini öğrenmek ve onlara psikolojik de olsa bir destek sunmaktı.
Bu insanlara karşı kulluk kuvvetlerinin takındığı tavrın ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Örneğin seçilmiş bir belediye başkanina bir Üsteğmenin "burası benim devletimse buradan çıkın" demesi ve ardından Genelkurmay'a çağırılıp ödüllendirilmesi hangi demokratik hukuk devletinde görülmüştür. Ne bekliyordu Genelkurmay o üsteğmen belediye başkanını yere yatırıp kelepçe mi vurmalıyıdı. Yoksa halkın iradesinin kafasına mı sıkmalıyıdı? Daha da vahimi sivil iktidarın emrindeki Genelkurmay'ın bu tavrına kayıtsız kalmasayıdı.
Asıl akıl tutulması yaşayanlar bu tavrın ortaya çıkmasına sebeb olanlar olmasın? Eğer sınıra yürüyen insanlara karşı bu gibi tutumlar sergilenmeseydi ve bu tutumun sahipleri devlet kurumlarında şeref konuğu olarak ağırlanmasaydı belki de bu gün Kobané ateşi ülkemizi sarmaz ve yirmiye yakın vatandaşımız da sokak eylemlerinde hayatını kaybetmezdi. Dolasıyıla Türkiye'nin Işid'e göz yumduğu ya da destek verdiği algısı da oluşmamiş olurdu.
Meseleyi doksanlı yıllardan kalma güvenlikçi tedbirlerle çözmeye çalışmak ülkemizi daha da içinden çıkılmaz bir maceranın içine sürükleyeceği açıktır. Hükümet çözüm sürecinin karşısında duran devlet içindeki odakların tuzağına düşmemeli, acilen bu tavrından vazgeçmeli ve ortadoğu politikasını gözden geçirmelidir. Çünkü hükümetin dünyanın değişik ülkelerindeki Kürtlerle ilgili politikaları dış politika olmakla beraber aynı zamanda içerideki politik duruşu da ilgilendirmektedir. Son olaylar artık her ne kadar yaşadıkları devletler ayrı olsa da Kürtlerin bir bütün olduğunu bize göstermektedir.
Yazının başında da bahsini ettiğimiz hadiste olduğu gibi artık halk bizim şeklimize bakmıyor tam tersi niyet ve eylemlerimizle bizim ne yapmaya çalıştığımızı çok açık bir şekilde anlıyor. Dolayısıyıla artık ülke olarak sembolik müslümanlık ve demokratlıktan çıkıp gerçek anlamda vatandaşlarının hassasiyetlerini anlayan ve buna uygun politikalar üreten bir yapıya kavuşmamız lazım. Aksi taktirde ülkemizi derin bir kaosun içinde bulabilir ve bu gemide hep birlikte batabiliriz