O hikayeden yola çıkarak, böylesi varoluşların yollarını inşa etme ile ilgili ne büyük ihtiyacımız olduğunu düşünmeye, böylesi iyimser düşüncelere kendimi bırakmaya başlamıştım. Aziz Sancar’ın başarısı ile his ettiğimiz tüm heyecan hafta sonu kan ile, can ile noktalandı.
Bu coğrafyanın gerçeklerini belirleyen faktörlere yabancılaşmamızın bir belirtisi idi iyimserliğimiz. Ömrü kısa oldu.
Şimdi yine önümüze, her birimizin aklının, kalbinin önüne, derin vadileri olan, dikenli geçitleriyle devasa dağlar dikildi. Aşmak zorunda olduğumuzu bilmek ve adımlamaya çalışmak, her adımda kanamak, kanamak…
Eyy kalabalıklar, böyle zamanlarda herkes kendi mevzisine sarılırsa, o mevzilerden yükselecek dumanlar yalnızca fırtına bulutlarını besler. Eğer büyük kırılmalara arzulu değilseniz, aklınızdan geçen her düşünce çıkmazları derinleştiriyorsa, köprüleri hatırlayın. Sizinle ötekiniz arasında bağlar kuran köprüleri...
Soluğunuz olsun, öfkenizin de, kızgınlığınızın da önünde dursun ve bir anlamla buluştursun. Düşleriniz arasında bağlar kursunlar ki kendinizi içinde hiç görmek istemeyeceğiniz kabuslara dönüşmesin yaşam. Çünkü güzel niteliği barındıran bir başarı, kaygıları çoğaltmak üzerinden gelişmez, kaygıları azaltmak, gidermek üzerine kuruludur.
Sizin endişelendikleriniz ve sizden endişelenenler… Tüm yolculuğumuzun atmosferine dönüşmüş durumda… Böyle bir kısırdöngüde var olmak için gerçekten uğraşmaya değer mi?
Bu kısır döngü herkesi dönüştürerek derinleşir, burası Ortadoğu, bu berbat denklem bu coğrafyanın karakteri gibi.
12 milyon insan bu denklemin soğuk yüzünden kaçıştı. Ailelerinin geri kalanının saadeti için, binlercesi her şeyi yapmaya açık insanlara dönüştüler. Bu denklem oluşurken, çoğu nereye varacağını öngörememişti. O anki görüneni beslediler. Sonucu ise ölme oranı çok yüksek yolculuklar ve denizlerde dalgalarla boğuşmayı göze alan insanlara dönüşmek oldu…
Eğer gelinen bu nokta tüm tarafların kaçınılmazı ise zaten bu düşüncelerim hükümsüzdür. Ama en azından emin olmak istedim, gerçekten başka bir yolu kalmadı mı diye!
Ağır acılarda sayı bir teferruat olsa da, bu kadar insanın sadece, biraz huzur arayışlarını dillendirme, böyle bir geleceğe vesile olma arzularının, bu şekilde bir bedel ile karşılanmış olması, içinde olduğumuz dehşetin düzeyini anlatıyor. Ya bu noktadan bir dönüş yolu bulunmalı ya da bu duruma uygun yaşamalı… Herkesin herkesten tedirgin olduğu, herkesin herkesten sakındığı bir biçimde…
Bu topraklarda yaşayan insanların, yaşam kalitesini arttırmaya dönük düşler de artık tereddütlü bir bahara kalır. Uğranmaya değer olup olmadığımızın tereddüdünde bir bahara…
Tedirgin her insan adına iyi ve güzel olanı dillendirmek için, sevenleri ile vedalaşarak gidenler varmış Ankara-Tren Garına… İçlerine doğmuş gibi, belki de değişen iklimin doğasına herkesten daha vakıflardı...
Şimdi utanmak, ve düşünmek vakti…