Neden böyle ilerlediğini sorguladığımızda, karşımıza dağılmış bir merkez gerçeği çıkıyor. Lokal ya da daha büyük ölçekli bir çok alan arası rekabetten kaynaklanıyor. Hepsi var oluşunu sağlama alma kaygısında. Bu yüzdende daha yenisi, önceki üretimleri tüketilmeden, özellikleri içselleştirilmeden, piyasaya sürülüyor.
Tüm mali hesaplarla ters olsa da planlamalar, süreç böyle işliyor. Çünkü siz keşfinizi hemen kullanıcılara ulaştırmaz iseniz, rakiplerinizden biri, mutlaka o keşfe çok yakındır ve sizden önce tüketime sunarsa bütün emeğiniz boşa gidecektir. Zarar ise hesaplanamayacak boyutlarda olacaktır. Tüketicilerinizin tercih alanından çıkmanız da an meselesi…
Bu nedenle üreticiler olasılık hesaplarını tutma yorgunluğunu yaşıyor. Risk ve fırsat aralığı gittikçe birbirine daha da yaklaşıyor. Hepsinde uçurumun kıyısında dolaşıyor olma hissi hakim.
Tabii bu tespitler, temel ihtiyaçlara yönelik üretimlerde bulunanlar için değil, sanayi toplumu süresince şekillenen ve bilgi çağı ile kendisini sınırları kestirilemez ölçüde dışa vuran “oluşmuş ihtiyaçlara” yönelik üretimlerde bulunanları kapsamaktadır. Gıda vb. sektörlere de yansısa da, asıl teknoloji alanında ki seyri baş döndürücü.
Bilgi çağının temel özellikleri gereğince, bilgi tekelleri yıkıldı. Klasik ve sınırlı merkezlerden, çok merkezli bir dünyaya doğru hızlı bir ilerleme kayd edildi. Rekabet çok canlı ama sonuçları öngörmek oldukça zor. Tüm merkezler için zor. Çünkü rekabetteki canlılık, hızı etkiledi, hız ise insanı. Eğilimler eskiye nazaran çok daha çabuk değişebiliyor. Şimdi ki tüketici tadımlık fırsatlar sunuyor üreticilere. Tatlardaki çeşitlilik ve zenginlik kararların değişim hızını arttırdı. Bu yüzden sürekli daha yenisi ile, üretimlerini desteklemek ve kendi alanlarında kalma sürelerini arttırmak gibi sorunlarla uğraşıyorlar.
Bu değişim hızı sadece mağazalara ürünlerini gönderen üreticileri kapsıyor sanmayın. Aynı sorun medyaya, sanata, belki politikaya da yansıyor diyebiliriz. Bu kadar hızlı değişen ilgi alanlarına uygun içerik oluşturmak ciddi bir sorun oluşturmakta. Bu da kuruluşların sürekli kendi iç yapılarını güncel tutma, üretme becerisi olan ekiplerine sürekli dinamizm kazandırma gibi kaygılar gütmesine neden olmakta.
İçerik oluşturma da yetersiz kalan ekonomik darboğaza sürükleniyor. Bu durum rekabetin gittikçe kontrol edilebilir olmaktan bağımsızlaştığı, artık kendi başına belirleyici olma vasfını kazandığını gösteriyor. Tabi bu ürkütücü.
Çünkü Herkesin kendisini tehdit altında his ettiği bir dünya da, değerler aşınır. Doğa ile ilişkiler sadece nesnel ve gelecek ihtiyaçlardan bağımsız ele alınmaya sebep olur. Tüketilir, hızla tüketilir.
Gidişatı öngörmeye çalışmak, olan biteni kavramayı gerektiriyor. Ancak herkesin kavrayışını aşan bir hızla ilerliyor. Tam kavradık, denildiğinde başka bir boyuta eviriliyor ve tanım eskiyor.
Bu hıza yeterli gücü toparlamış olarak katılanlar, birçok olasılığı göz önünde bulunduran planlamalar yapabiliyorlar ama bu güçten yoksun olanlar buhranlar ile karşı karşıyalar.
Bu çağın karakterinin farkında olmak, çevremizde olan bitenden etkilenme düzeyimizi azaltır mı bilmiyorum. Ama nedenleri anlamak, belki kendimizi daha hazır tutmamıza katkıda bulunur.
Dünyanın hızı tamamen değişti, uzaydan bakıldığında aynı görünse de.