Diyarbakır
Yaklaşık 5 gündür sokağa çıkma yasağının devam ettiği Nusaybin’de durum gittikçe kötüleşiyor. Nusaybinlilerden sık sık mektup alıyorum. Dün aldığım bir mektubu aynen yazıyorum:
“Sayın Baysal, Nusaybin den size yazıyorum. 4 gündür zincirli paletli tanklar dâhil zırhlı ağır silahlarla adeta savaş var şehirde, Nusaybin’de yerel basından başka basın yok, onlar da baskı altında ve sesimizi duyuramıyorlar, sesimizi kimse duymuyor. Şu ana kadar 3 sivil ölü ve 5 sivil yaralı var. Şehir tamamen kuşatma altında, minareler dahil yüksek yerlere keskin nişancılar konulmuş durumda, özellikle çatışmanın yoğun olduğu bölgelerde elektrik ve su yok, mobil internet tamamen kapalı, hastalar hastaneye gidemiyor, bir şekilde giden orada mahsur kalıyor, kamuoyu oluşturma adına sizden yardım talep ediyorum.”
Nusaybin’den aldığım tüm mesajlar durumun gittikçe kötüye gittiğini gösteriyor. HDP milletvekilleri günlerdir Nusaybin’e girmeye çalışıyor, ancak girmelerine izin verilmiyor. Ben bu yazıyı yazdığımda Nusaybin'e geçişine izin verilmeyen HDP Mardin milletvekili Mithat Sancar Nusaybin'e doğru yürüyordu. Nusaybin’de bir evin havan topuyla vurulduğu ve evin içindeki 3 kişiden haber alınamadığı bilgisi geliyor. Sosyal medyada Nusaybin’den bir resim gözüme ilişiyor. Beyaz bayrakla dışarı çıkan 2’si yaşlı 3 kişinin resmi bu. İnsanlar keskin nişancılar tarafından vurulmamak için kendi sokaklarında beyaz bayrakla yürüyorlar. Nusaybin’den gelen diğer resimlerde de keskin nişancıların sokak aralarında yürüdüklerini, evlerin damlarına çıktıklarını görüyoruz.
Nusaybin’de çatışmalar daha çok hendeklerin olduğu Dicle, Yenişehir, Fırat, Abdülkadir Paşa mahalleleri ve Yeni Turan, Selahaddin Eyyübi sokakları civarında yoğunlaşıyor. Telefonla görüştüğüm Nusaybinli bir genç “Devletin 5 gündür hala bu mahallelere giremediğini, giremeyince de bu sefer rastgele insanları taradığını” söylüyor. 1000 metreden bile rastgele ateş açıldığını belirtiyor. Kamu kurumları, marketler, okullar kapalı. Devlet Hastanesinin kapalı olmadığını ama hastanede görevli sadece birkaç kişinin olduğunu öğreniyorum. Görüştüğüm Nusaybinli hemşire olan yakınının hastaneye gidemediğini söylüyor. Elektrik arada bir gelse de genel olarak yok, bu nedenle şarjlar tasarruflu kullanılıyor. İnsanlar mahallelerde sokağa çıkma yasağına rağmen evlerinin önüne çıkıyorlar. Ancak asker, polis müdahalede bulununca evlere tekrar giriyorlar. Nusaybin halkı sokağa çıkma yasağı olacağını öğrenince biraz gıda stoklamış, ama yasağın bu kadar uzun süreceğini beklemedikleri için gıdalar bitmek üzere…
Bu devlet öylesine kötü, öylesine zalim, öylesine yalan hile, her türlü şark kurnazlığı ile dolu ki… İnsanları kendi evinin kapısının önünde katlediyor ve yandaş medyasına “PKKlı teröristler Nusaybin’de evinin kapısını açmayan Ahmet Sönmez’i kurşuna dizdi” diye haber yaptırabiliyor. 55 yaşında katledilen Ahmet Sönmez’in ailesi ve katliamın en yakın şahitleri “abimizi polisler vurdu” demelerine rağmen, havuz medyası ailenin açıklamasına yer vermiyor, ufacık bir özür dileme terbiyesini bile göstermiyor.
Peki bizler ne yapacağız, yanı başımızda Nusaybin, Silvan yokmuş gibi yaşamaya devam edebilir miyiz? Hele ki medya mensupları olarak! Nusaybin’de yaşananları duyurmadıkça, Nusaybin’in sesine ses olmadıkça, orada yaşananlardan bizler de sorumlu değil miyiz?
Türkiye’deki basın çalışanlarına, gazetecilere, yazarlara seslenmek istiyorum:
Nusaybin’i duyun, duyurun! Bir kişinin daha katledilmesini inanın engelleyebilirsiniz!