Yedi kentin on sekiz ilçesinde elli dört kez sokağa çıkma yasağıilan ediliyor. Toplam sokağa çıkma yasağı iki yüz on iki günübuluyor.
Bugün itibarıyla, Cizre’de on bir, Silopi’de on bir, Nusaybin’de on bir, Dargeçit’te on dört, Sur’da yirmi üç gündür süren sokağa çıkma yasakları var.
İnsanlar açıkça ev hapsine mahkum ediliyor, o insanlar ne yer, ne içer, nasıl yaşar? İş, okul, hastalık, günlük yaşam, olağan ve zorunlu ihtiyaçlarını nasıl karşılar? İnsanların sokağa çıkmasını yasaklayarak, terörün önlendiği tek bir ülke yok dünyada.
AKP iktidara geldikten sonra yaklaşık yirmi yıl süren Olağanüstü Hal’i kaldırıyor. Aradan geçen yıllarda, artan terör karşısında yeniden OHAL ya da sıkıyönetime gitmiyor.
Bunun yerine, son aylarda sokağa çıkma yasakları icat ediyor, sıkıyönetim ya da OHAL yerine.
Ankara’dan vali ve kaymakamlara verilen talimatlarla. Meclis’ten geçirmesine gerek duymadan.
Kırk gündür okul yok
2015 OECD verilerine göre, okula devamsızlıkta Türkiye OECD ülkeleri arasında birinci. Bundan ayrı olarak, Güneydoğu’da çocuklar kırk gündür eğitimden uzak, okula gidemiyor.
Olayın diğer yine vahim. Çocuklar sadece okula gitmemekle kalmıyor, evleri bombalanıyor, o çocuklar şu anda hangi psikoloji içinde, ruh dünyaları nasıl normale dönecek?
Ya günlerdir sokaklarda bekleyen cesetler? Örneğin, Silopi’de. HDP Gurup Başkan Vekili Çağlar Demirel’in Meclis kürsüsünden söylediğine göre, “Silopi’de on iki ceset sokakta yatıyor”. (22 Aralık 2015, Meclis Tutanakları). Aynı konuyu başka milletvekilleri de dile getiriyor, “sokakta çürüyen cenazeler”, toprağa verilmesine izin verilmiyor.
Olabilir mi böyle bir şey? Nerede, hangi çağda yaşıyoruz? Nefret ve kin terörü, terör nefret ve kini ayrıca tetikliyor. Bu politikayla ne terör biter, ne terörle mücadele.
Ailesinin gözü önünde kurşunlandığında yere düşen Dilek için ambulans çağrılması gerekirken, acıya dayanamayan ağabeyi ve babası için kelepçe isteniyor. Ambulans yerine kelepçe. İnsanlığın hali, Malraux misali.
Artvin Cerattepe
Güneydoğu’da iç savaş yaşanırken, ülkenin diğer yerlerinde neler oluyor? İki gün önceki (22 Aralık saat 14 bileşimi) Meclis tutanaklarından aktarıyorum:
Uğur Bayraktar (Artvin): “Ormanlık arazide maden girişimine izin vermemek için Cerattepe’de ağaçlar kesilmesin diye, insanlar 1.800 metrede beş aydır nöbet tutuyor. Rize İdare Mahkemesi beş aydır yürütmeyi durdurma kararı vermiyor, insanlar bunu bekliyor”.
Balıkesir
Tutanaklara devam.
Ahmet Akın (Balıkesir): “Balıkesir Karesi CHP İlçe Başkanlığının işletmekte olduğu Balıkesir Sanat Merkezi on bir ayda iki kez polis eşliğinde Maliye, SGK, Milli Eğitim Müdürlüğü temsilcilerinden oluşan bir heyet tarafından basılıyor. Mevzuata aykırı hiçbir işlem yok. Sırf işletmecisi CHP İlçe Başkanı olduğu için yıldırmak amacıyla basılıyor”.
Küçükçekmece
Tutanaklara devam.
İsmail Faruk Aksu (İstanbul): “Küçükçekmece’de bölücü terör örgütü iki kişiyi öldürdü. Her gün yaşanan olaylar nedeniyle mahalle sakinleri korku içinde. Örgüt esnafın iş yerlerini kapatması, halkı ise, ya örgüte biat etmesi ya da mahalleyi terk etmesi için tehdit ediyor. İstanbul’un göbeğinde güvenlik tesis edilemiyor”.
Soma
Tutanaklara devam.
Tur Yıldız Biçer (Manisa): “Soma’da işçiler ya sarı sendikaya ya da sendikasızlığa mecbur edilmektedir. 301 işçinin öldüğü katliamdan sonra işsiz kalan madencilerin yirmi dört takside bölünen tazminatlarının sadece birinci taksiti, göstermelik olarak bayramdan önce ödenmiş, madenciler yine açlığa mahkum edilmiştir”.
Akkuyu
Tutanaklara devam.
Aytuğ Atıcı (Mersin): “Akkuyu Nükleer Santralında inceleme yapmak için Enerji Bakanlığından izin istedim. İzin isteme ayıbı bir yana, bu izni alamadım”.
Başka örnekler de, var. Ülkenin neresini tutsanız, elinizde kalıyor. Her yerden sorun fışkırıyor, daha önemli olan, o sorunlar çözümsüz ve daha da katmerli hale gelerek, kangrene dönüşüyor.
Bu ülke açıkça yönetilemiyor.
İsmail Kahraman
Yönetme zafiyetine kendi çapında küçük bir örnek AKP’li Meclis Başkanı İsmail Kahraman ile ilgili.
Kahraman Rizeli, CHP milletvekili Mehmet Bekaroğlu da, Rizeli. Kahraman’a “ağabey” diyecek kadar yakın.
Bekaroğlu Kahraman’ı ziyaret etmek için randevu istiyor. On iki gün sonra randevu veriliyor. Bekaroğlu o gün, verilen saatte Kahraman’ın Meclis’teki odasına gidiyor. İçerde biri var, normal olarak bekliyor.
Aynı sırada bekleyen bir başkası, işinin kısa süreceğini söyleyerek, Bekaroğlu’nun randevu saatinde içeri giriyor. Bekaroğlu beklerken, bir AKP milletvekili geliyor, doğrudan Kahraman’ın odasına dalıyor.
Aradan yarım saat geçiyor. İçerdekiler hala içerde. Ses yok. Bekaroğlu sekreter aracılığı ile Kahraman’a haber gönderiyor, yine ses yok. Randevu saatini zaten çoktan geçmiş, “Başkandan haber bekleyeceğini” belirterek, ayrılıyor.
Aradan bir hafta geçiyor, Meclis Başkanından hala ses yok. Ne nezaket ama.
Ülke kaos içinde, yukarıdan aşağıya bu yönetimle bu kaos tesadüf değil.