Sessiz ormanda, birden kuş kanatlarının sesleri yükseliyor. Sonra o sesleri başka sesler takip ediyor. Ormanda da bir tedirginlik olduğu kanaatine varıyor insan.
Kuşa korkma, denize öfkelenme diyemiyoruz. Aklımızın yasasına aykırı çünkü. Ama insan, insandaki huzursuzluğu bastırabileceğini, yönlendirebileceğini keşfetmiş bir kere. Ne zaman kendi edimlerinin sorumluluğu ile yüzleşmesi gerekse, bundan kaçınmak için en kolay olan yola başvurur. Susturur, bastırır, yönlendirir.
Yaşadığınız toplum yazgınızı belirler. Mesela denizde dalgalarla boğuşmak yerine, onun üstünde yüzecek kayıklar düşleyebilir, belki o düşlerimizi hayata geçirebilirdik. Ama öyle olmuyor, dalgalarla boğuşmak zorunda kalıyorsun. Erkeklerin ürettiği ve varlığını amansızca bir bağlılıkla koruduğu bu hayatta öyle, onların bize dayattığı sorunlarla uğraşırken, ömrümüz gidiyor, beyin enerjimiz gidiyor.
Oysa daha yararlı bireyler olabiliriz. Bu anlamsız engeller olmasa, sorunları çözmeye kafa patlatacağımıza, yaşam kalitemizi arttırmaya katkıda bulunabilirdik. Tüm hayata bu şekilde kendi zihin gücümüzü yansıtabilirdik. Ama anlamsız alışkanlıklarındaki ısrar, bizi onların belirlediği bir alana hapsediyor.
Evet, bize hayatı zindan ederlerken, aslında erkekler birbirlerine güvenmiyor. Ancak birbirlerini kısıtlayacak bir düzeni inşa etmektense, bizleri birbirlerinden sakınmayı ve saklamayı daha kolay bir yol olarak benimsemişler.
Bu sakınma ve saklama durumu, bizleri de hayatın dışına çıkarmaktan başka bir içeriğe sahip değil. Ama hayat o kadar karmaşık bir yapıya bürünmüş ki, o alışkanlıklarının şekillendiği dönemden tüm boyutlarıyla kopmuş neredeyse. Hayat, artık onların bu alışkanlıklarının aleyhine işliyor. Bir gün olması gereken noktaya kadar geri çekilecekler, çünkü hayat bunu dayatıyor.
Büyük kentlerde çalışan arkadaşlarımızdan duyduklarıma baktığımda, iş hayatı pek öyle kaliteli değil. Yanında çalışmak için can atacağınız niteliklerde patronlar da yok. Ama çalışmak, iş aramak için hepsi can havliyle uğraşıyor. Çünkü hayat dayatıyor.
Üretime katılma, yaşadığımız topluma kendi hayallerimizle katkıda bulunma gibi, bir çok haklı nedenimizden vazgeçsek bile, hayatta kalmak için, iş bulmak, çalışmak ve hayatımızı kazanmak zorundayız. Bu da sizin yarattığınız dünya. Birbiriyle çelişmelerine şaşırmıyoruz, çünkü doğanız biraz böyle zaten. Ama iki dünyanız birbirini kemirecek, birisi dağılıp gidecek. Bunlardan sadece biri ile devam edebileceksiniz. Hayatın yasası bu.
Kadınlar canlarını yakan şeyleri söylediklerinde, size kendinizi güzelleştirme şansı tanırlar. Kadın doğası böyledir. Şans tanımayan bir yok ediciliği içermez. Size olan inançlarını yitirmeden önce, bütün şansları tanıdıklarından emin olmaya çalışırlar.
Ayrıca kadınlar eşitlikçi değildir, adildir. Önce eşit hale getirirler, sonra eşitlikçi olurlar. Yetenekli olan evladına ilgisini kısıp, yeteneksiz olana ilgisini çoğaltarak aralarında bir denge kurar, zayıf olanı güçlü olana karşı korur. Kadın doğası hakkında ahkam kesen bir çok erkeğin eşini alın, fiziksel olarak aynısını yerlerine koyun, onları değiştirdiğinizi fark etmezler bile. Ama bu konuda kadınlar, tam tersidirler. Karakterlerinizi inceler, sizinle ilgili hükümlerini ona göre verirler.
Kurgulayanı kadınlar olsaydı, bu hayat böyle uçurumlar içermezdi. Ama artık bu hikaye değişiyor. Hem hayat böyle buyuruyor, hem de biz kadınlarda sizinle mücadele etme kültürü ve hafızası güçleniyor.
Günümüz kutlu olsun.