İnsanın insana, insanı anlattığı zamanlardan, insanın insana araçları anlattığı zamanlara geçmiş olduk. Telefonumuz, bilgisayarımız vb. araç gereçlerimizdeki artılar ve eksilerle ilgili çok fazla bilgiye sahibiz. Ama birbirimiz için bu araçlardan herhangi biri kadar derinlemesine düşünemiyoruz.
Algılarımız yüzeysel, tanıma çabamızdan çok vakit öldürme eğilimimiz var. Bu nedenle her ilişki kırılgan zeminlerde ifadesini buluyor. Hiç kimsenin hiç kimseden emin olamadığı, kimsenin kimseye herhangi bir konuda kefil olamadığı bir çağ bu. Herkes şikayetçi ama varlığı gittikçe yaygınlaşıyor.
Yarım yamalak tanımalar ruhları yaralayıp duruyor. İnsanın insana inanması bir ihtiyaç, dünden bugüne çeşitlenen ve giriftleşen ilişkileriyle tüm toplumda. Yine aynı toplumda insanın insana inançsızlığını öğütleyen onlarca cümle de kuruluyor.
Bu ne zaman mı gerekli oluyor! Hayat bu ne zaman, nerde, nasıl ihtiyaç duyacağını asla kestiremezsin. Bazen inişlerde, bazen çıkışlarda…
Birbirini tanıma arzusunu ve ödevini unutmuş toplumların evlerinde, kuruntuların mırıltısı duyulur. Temelsiz kuşkular ve korkular büyür, büyütülür…
Yabancılaşma tanımaktan, kendini tanıtmaktan kaçınmanın evladıdır. O dizlerin dibinde büyür. Herkesin şikayet ettiği bir konu olması, herkesi ilgilendirdiğinin de kanıtıdır.
Tanımak, güvenmenin ön evresidir. Tanımadan güvenmek veya güvensizlik ya kendine ya da karşındakine haksızlıktır.
İnsanın doğasına biraz kafa yormuş herkes, bir insanı bütünlüklü ele almaktan kaçınır. Onu parça parça özellikleri ile birlikte ele alır. Hangi yönüne, hangi miktarda güven duyacağını bilir. Tanımış, güçlü özellikleri ve zayıf özellikleri ile ilgili tespitlerini yapmıştır. Önemsemiştir yani.
Bu evreden sonra kendisine düşen sorumluluklar başlar. Kanaatlerine sadakat göstermek. Her ne olursa olsun, o insanın o özelliklerine güvenmek… Bu insan ilişkilerini günümüzdeki yapısından koparmakta, kendi zaman dilimi içerisinde özgün bir biçimde yapılandırmaktadır.
Ancak böyle bir zaman diliminde insan insana şans tanır. Güveninizi pekiştirme olanağı bulur. Aksi bir gerçeklikte siz zaten o kişinin bütün özelliklerini, kendi sabırsızlığınızın ve zamansız beklentilerinizin esiri haline getirmiş olursunuz. Şikayete de, kuruntulara da hakkınızı, kendiniz iptal etmiş olursunuz.
Çıkışlarda her şey güzel giderken heyecanlandığınız, güven konusunda sorgulamadığınızın insanı, inişlerde sorguluyorsanız, ahlakınızı düşünmelisiniz. İnişlerde zaman tanıyamıyorsanız, çıkışlarda duyduğunuz heyecan, utanç verici olmaz mı?
Ama günümüz insanının en büyük sorunlarından biri de neyi, niçin hak ettiği, meselesi değil midir! Adil bir bakışa sahip olanlar üstte değindiğimiz utancı his eder, yoksunluk ise çok fazla. Karşıdakinin neyi ne kadar hak ettiğini düşünemediği kadar hem de…
İnsan insanı derinliğine algılamaya çalışmalı. Masallarda, efsanelerde, kutsal kitaplarda, derinliği olan romanlarda vb… sık sık karşılaştığımız bir durum değil midir insanın insana inanması ile ilgili sınavlar. O sınavları hep, çekinceleriyle birlikte güvene, şans ve zaman tanıyanlar geçmektedir. Hep birlikte hatırlayalım.