Gelgitler kapanı diyorum buna, ucu açık kalıyor cümlemin… Çırpınıp duruyoruz boylu boyunca, hiçbir çıkışı açık olmayan kapanda…
Hal, bilinci devşirir. Kapanın ötesini hayal dahi ettirmez. Gerçek kapandır ve aklınla, duygularınla esirisindir artık. Kapanın ömrünün bilinmeze yazılı olması, zorlu bir sınavdır. Aşmak için, aşkın olmayı dayatır.
Oysa insan, gücünü kapanla dengelemeye eğilimlidir. Kendi sığlığı ile barışık olmaya, verili halini onaylamaya…
Gözü öteleri gören biri, ne kapanla boğuşmaya alıştırır kendini, ne de basıncını dengeleme kaygısı güder. O gördüğü yere hazırlar kendini, o oraya dair düşüncelerini inceltmeye bakar.
Varsayalım ki kapan bir illüzyon der, edinilen bu alışkanlıklarla yol nereye varır sorgular, düşünür.
Ömrü olan her şey biraz illüzyondur çünkü. Varlığın yanılsaması. Sorulara kilitleyip, yanıtları yutan bir yanılsama…
Bir rüzgar esintisi ile, kapan toz zerreleri halinde savrulup gider. Bozulur illüzyon, bir kurşun dökme ayinin ertesinde gibi…
Ama kendinizle boğuşma alışkanlığını kazandırmıştır. Hayatın gerisi, kapanın üzerinize işlediği gölgenin esiridir artık. Hala kurtulmanız gereken bir şeyler varmış gibi, artık kendi illüzyonunuzun yaratıcılığını yapmaya başlarsınız…
Çünkü anlamlandırma becerinizde orda şekillenmiştir. Kapanla aranızda yeniden bağlar kurulur. Ciğerinize duman çeker gibi.
Çokta uzağınızda olmayan bir yerlerde, sizi çok beklemiş bir ufuk, karamsarlığa bürünür. Orda beti benzi atmış, solgun bir hayal durur. Unutulmuştur sizin tarafınızdan, can çekişmesine ramak kalmıştır. Ama ona yürümek bile artık, aklın muhakeme alanının dışında bir yerlerde seyretmektedir.
Ve kapan artık özlemlerinizi ertelemenin gerekçelerini üretmeye başlar. Bu gerekçeler, kutsal metinler gibidir. Tabularınız olur, dokunmaz, dokundurtmazsınız...
Kendisine hazırlanmayı unuttuğunuz bir ömrü, yaşamışsınız yanılsamasıyla doldurursunuz. Hayretten yoksun kalmış, hep virgül, hep virgül en sonunda da noktayı kullanmış bir ömür!
Gözleri ötelerde seyredenler bilirler, kapan bir gün toz olur, ama hazırlandığı hayali unutmaz. Yani unutulmamaya değer yegane şeye tutunur, hayaline…
Onları bekleyen ufuklarda hep bir telaş, hep bir heyecan… Ne ölgün bir sonbahar akşamı, ne de bezgin bir kış… Ne kadar özlenmişse, o büyüklükte bir telaş…
Dünleri omzumuza almayalım, yanımızda gezdirelim. Eşlik etsin ama engele dönüşmesin. Yeterince yorulmuş seyyahlarız, omuzlarımıza başkaca eklemelerde bulunursak, yürümemek için mazaret, mazaret deriz…
Hayallerimiz, kalbimizin ve aklımızın kapılarını açık tutmayı gerektiriyor. Kırk kapan içinde olsak da, kapanların bir ömrü olduğunu bilmeli ve hayal etmeliyiz… Kalbimizden aklımıza, aklımızdan kalbimize…