Parantez açıyorum, virgül, nokta, ünlem ve soru işaretleri ekiyorum. Cümlesi uzun, cümlesi büyük bir bağı umut ediyorum. Ben yağmurun duacısı, parça parça topuklarımı kızgın kumlara gömerek, bereket bereket diye cezbe geliyorum.
Çağların ötesinden öğütler arıyor, insanı aşanları ayıklıyorum. Coşuyor bir daha dönüyorum, bir daha dönüyorum… Gövdesinden kumlar dökülen çöl rüzgarlarına, yazgımı iliştiriyorum.
Gürültü sükunetin içinde ritmini buluyor, melodisine yakalanıyorum. Ses dalgaları arasında kalbim, bir beste için kulaç atıp duruyor. Bedenimi uzun uzun uyutuyorum. Rüyalar görüyorum, güzelliğin sırrını fısıldayan rüyalar…
Rüyalarımda başka uykulara yatıyorum, güzelliğin sınırını hatırlatan kabuslarla o uykulardan uyanıyorum.
Sonra değişiyor ritim, artık uyuyamazsın diyor çöl. Göz kapaklarımdan kum taneleri dökülürken, ben hala yağmur yüklü bulutlara şevkle dönüyorum. Bereket, bereket, bereket diyorum…
Tane tane örülmüş gibi duran bu kum denizi neyin üstünü örtüyor. Müzik ve vecd ile dönüşler çölü çözecek, çölü pul pul dökecek sanıyorum. Kan ter içinde bırakan bu sıcaklık, inancımı eritmeye arzulu ama yılmıyorum, yılmıyorum…
Bir dünya dolusu, bir dünya ötesi dönüyorum…
Çölün sırrını açamazsam bile, biliyorum ki kendi eriyişimin sırrına ereceğim. Hiç bir şeyi anlamaya yetmese de idrakim, nasıl eridiğimi bileceğim. Sonra kum tanelerinin arasından sızıp, ben gibi erimişlere söyleyeceğim. Çölde hikayesiz kalmak olmaz…
Tam kendimi keşfetmenin arzusunun zirvesine çıkarken, çağrılar yükselecek, dört bir yandan çağrılar…
Beni kendi hikayesine gömmek isteyenlerin çağrıları, dinlemeyeceğim. Kendimin merakında ısrar edip, kendi hikayeme sadakatimi ilan edeceğim.
Mademki bu çöl benim parçamdır, mademki göz kapaklarımdan kum dökmeye yazgılıyım. Çöle kendi hikayemi bırakmalı, çölü kendimle anlamlandırmalıyım.
Ben sevinçlerini çölün girişine gömüp, ızdırabına hamallık edenlerden değilim. Çölün sırrına temkinli baktıysam, yüzümde taşıdığımın değerini bilişimden…
Öyle ya kızgın göğe bakarken bile bağı büyütecek yağmurları umut edebilişimden…
Bu çöl, kederimin de neşemin de dilinden anlar. Benim her halimden anlar. Bu yüzden kalbimde büyüyen coşkuların sınırlarında nöbet tutmaktan caydım, bu yüzden ruhumda ritmini yükselten vecde boyun eğdim…
Akla zarar bir ısrar ile hep yollarda kalmak istiyorlar, kendi çölleri ile bir türlü buluşamayanlar, barışamayanlar… O çöllerinde, bir bağ yeşertmeyi hayal edemeyenler.
Eyy kendi sınırlarını herkesin sınırı olarak gören, parantezi senin üstüne kapatıyorum. Hayata bakarken, her insan kendi yüzünü seyretme arzusunda olabilir ama hepiniz benim yüzümün seyrine dalacaksınız demek başkadır...
Çöl bir veda mahalidir, varlıktan yokluğa, yokluktan varlığa…
Sonrası sır… Gece ile örtülü, yıldızlar ile basamaklı… Uzun süreli bir yükseliştir, yedi yaşından yetmişine kadar…
Varsın bedenini bulanlar seni, bir çöpün kenarında sansın…