Akışına bırakılmalı hayatın yönüne hangi dilde aşık olacaksa ve gönülde dirilecekse tekrar tekrar bırakın sonbaharı gelsin artık ve yüzleri sevindirsin heyecanla beklenilmesi gereken zamanı…
Kendi zamanımızdan kendi zamanımıza bir dakika ara ve hayatın içinden en derinine inerek yaşanmamışlığın bir isteği üzerine tarih gibi tekerrür etmesi ve yaşanası bir hal alması gönlün…
Bin penceresi olsa hayatın ve bakılabildiği kadar bakabilse etrafına, bir anlaşılsa yapılması gereken, yapılan bir huşu içinde olan ve istenmeyen duygu ile gerçekleşen
Adımı sayıkladığım günü hatırlıyorum dünyaya geldiğimin bir emaresi olarak akılda kalan ve öylece süregelen bir akışın izinde hayat devam ediyor…
Mutluluk ile dile getirilen hüzün ile parçalanıyor sebepsizce…
Gözlerin yaşı bile artık kar etmiyor hayatın idamına ve yalnızlık bir kez daha dünyamızı işgal etmiş, bin olsak bile onsuz olduğumuz zamanın boş olduğunu bir kez daha hatırlatmakta
…ve acı içinde kıvranan insanlığın elinden ne tutuluyor ne de bir damla suya muhtaç varlığa su veriliyor.
Acı tebessümle bir içtenliğin en can alıcı noktasını betimler gibi bir çizgi ile ifade etmekte…
Sabah gibi olmalı insan, ışık saçmalı her daim etrafına en içtenliğiyle ve güzelliğini de unutmamalı bu arada hayatın…
Bin olmalı gülüşler ki ağlayışlara yer vermemeli, dilemeli ve haykırmalı en güzelini zamanın…
Bugün mutluluk için bir saniyenizi ayırın o da size bir ömrü bahşetsin, yollar hep gül bahçesine dönsün ve yol boyu hatıraları sergilesin güneşin izinden gidenleri görsün yüzünü dönenler…
Hep karanlığın şerrinden gündüzün aydınlığına sığındığımız günlerin bir gün sürüp gittiğini, bittiğini düşünerek ve çaresiz gönle yalnızlığın hakim olduğunu bile bile seyre dalarken varlığımızı gördüğümüz gün değil mi kendimizi iyi hissettiğimiz ve mutluluğu paylaştığımız zamanlar
Akışına bırakınla hayatın gecesini yaşarken bir bekleyişin içindeyken ve mutluluk ile yarınları düşlerken ya beklediğimiz güneş doğmaz ise…
Bugün her şeyin zamanı; ‘’geç değil bir şey için hiçbir şey’’…
Yarın çok geç olabilir…