Buyur bu sofra da anda olan hiçbir şeyden dem vurulmaz. Ne düne nede yarına değmeye niyeti olmayanların bağdaş kurduğu bir sofra bu. Herkesin yüzünü çevirdiği taraflarda değil bu sofra. Hayatın arka bahçesine kurulu, orada yetişen çiçeklerle süslü.
Hayatın karmaşasının peşinde koştururken, en çok neye sırtını dönmüş, en çok neyi özlemişsen, gıdası o olan sofra bu.
Sana soluk aldırmak için kuruldu bu sofra. Uzan ve dinlenmenin keyfini çıkar. Vaktini güzelce geçirmen için, küçük insanlara ait, küçük hikayeler anlatmama izin ver. İçinde küçümsenen her duygunun olduğu, hayaller kadar, hayal kırıklıkları da var. Ama yaşanış biçimlerinden dolayı asla üzülmeni gerektirmeyecek, belki her birine bir kahkaha bırakmana neden olacak küçük hikayeler bunlar.
Hayır hayır kendi hikayenizden alıkoymaya niyetim yok sizi. Çok koşturduğunuz bir yolda, susuzluğunuzu dindirmek üzere kenarında durduğunuz bir pınar gibi, ya da gölgesinde dinlenmeye çalıştığınız bir ağaç gibi. Atıştırmak ihtiyacınızı karşılamaya gönüllü, bir meyve ağacı belki de…
Dinlenmeye doyduğunuzda, kendi yolculuğunuza kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Siz koştururken bu sofra yeniden şekillenmeye devam edecek. Sizi bir dahaki ağırlamaya hazır hale gelecek.
Hayatın içinde olup, dışında gezinmeyi becerebilenlerin, yaşantılarımıza birer armağan olduğuna inanırım. Nefessiz kaldığımızda, bu zihinler bize oksijen olurlar. İlgi alanlarının bizden tamamen farklı olması, talip olduğumuz hiçbir şeye, bizim oranlarımızda arzulu olmayışları, onları bizler için bir dinlence adasına dönüştürmektedir.
Ne eksiltmeye, ne yargıçlık etmeye ne de hırsımızı körüklemeye çalışırlar. Sadece kendi dünyalarında, küçük hikayelerle süslü sohbetlerine konuk ederler.
Bu farklılar arasında bir rekabet olmadığını iddia edemem. Onlar güldürebildikleri, huzura erdirebildikleri insan sayısı üzerinde, bir rekabet inşa etmekteler.
Bazen bir tiyatrocu, bazen bir yönetmen, bazen bir yazar olarak da karşımıza çıkabilirler. Yeterince şanslı iseniz, hayatınızda, yanı başınızdaki bir arkadaşınız da olabilirler.
İnsanlık birçok felaketin korkusunu yaşıyor. Ama gittikçe sayılarını azalttığımız bu insanların, hayatımızdan eksilttiğini henüz görebilmiş değiliz.
Okullarda eğitim yoluyla, iletişim araçlarında yargıçlıklarımızla, her gün bize benzemedikleri için çarmıha geriyor, her gün bize benzemedikleri için ruhlarını sakatlıyoruz. Farklılıklarını kabahat gibi algılatıp, bu özelliklerini köreltmek zorunda bırakıyoruz.
Parkları, bahçeleri yok edip, üzerine beton dikme öykümüze çok benziyor. Gözle görünür olanın hesabını yapabiliyoruz. Ancak sezgilerimizle fark edebildiklerimizin, adını koyamayışımızdan mıdır nedir bilemiyorum ama henüz hesabını tutamadığımız bir alan bu.
Oysa dinlenme ihtiyacımızı karşılayan sofralar, bu zihinlerde kuruluyor. Birbirimizle cebelleşmemize bütün araları, bu zihinlerde veriyoruz.
İnsanlık bir gün, kendi türü içerisinde yok ettiklerinin yarattığı sonuçların da, kıyısına vurup sersemleyecektir.