Uğursuz bir Mart günü, bir hastane odasında, Berkinimizi kaybettik! 16 yaşında, 16 kiloda. Berkin çıktığı ekmek yolundan dönemedi aramıza…
Sonra bir bahar günü Soma’da yerin altından bir uğultu geldi. Türkiye yüzlerce evladını Soma’ya, bir madenin kuytu karanlıklarına gömdü. Batısı Doğusuyla günlerce ağladık. İktidar ise Somalılara tekme tokat girişmeyi yeğledi. Tekmelenen hepimizin vicdanıydı aslında. Somaya gömdük!
Soma’dan sonra da önlem alınmadı, ne de olsa ucuz hayat ucuz ölüm ülkesiydi Türkiye. Ülkenin dört bir yanında Şırnak’tan Zonguldak’a, İstanbul’dan Ermenek’e işçi ölümleri devam etti. Bir yılda ölen binlerce işçi adına Ermenek’ten haykırdı Ayşe Nine: "Oğlum yüzme bilmezdi, suyun içinde ne yaptı!"
30 Mart yerel seçimleri zaten gergin olan ülkeyi daha da gerdi. Seçimlere birçok ilde şaibe düştü, Ağrı gibi bazı illerde 16 kez sayım yapıldı. Ağrı’dan Ceylanpınar’a kadar birçok yer savaş alanına döndü, Kürdistan’ın birçok yerinde seçimler protesto edildi.
Seçimden sonra da gerginlik beslendikçe beslendi… Kadıköy’den Dersim’e birçok yerde sokakta insanlar katledildi, birçok üniversitede olaylar çıktı.
Bu yıl Gülen cemaatine açılan savaşı da 2014 yılının hanesine yazmak lazım! Yeni Türkiye’nin kurucularının savaşı tüm hız devam etmekte…
Şeref insanın önüne ya bir kez ya da iki kez gelir!
Kürdistan 2014’ü HES, karakol ve kalekol protestoları ile geçirdi. Birçok genç ve çocuk bu protestolar sırasında güvenlik güçlerinin kurşunlarıyla katledildi.
Yıl boyunca Kürtler toplu mezarlar ve kuyuların başından ayrılmadı. Kürtler elde kazma kürek, kendi çabaları, kendi STK’ları ile toplu mezarları bulmaya ve kazmaya devam etti. Çünkü koca devletin bu mezarları açtırıp insanları sevdiklerinin kemiklerine kavuşturacak parası yoktu!
Cezaevindeki Kürt milletvekili ve belediye başkanları yıllar sonra tahliye edildi. Tam sevinecekken, cezaevlerinde boşalan yerler, Ekim sonrası Bölgedeki kitlesel tutuklamalarla tekrar hızla dolduruldu. Sevincimiz kursağımızda kaldı!
Ağustos’ta başlayan IŞİD saldırıları ile Sinjar dağında açlık ve susuzluk içindeki Ezidilerin dramı her eve yansıdı. IŞİD’den kaçan on binlerce Ezidi dağları aşarak Türkiye’ye ulaştı. Ezidiler halen Bölgede açılan kamplarda vatanlarından ve sevdiklerinden uzak yaşamaktalar!
Eylül’de bu sefer IŞİD Kobane’ye saldırdı. Kürtler Kobane ile yatıp kalkmaya başladı! Kardeşleri için sınır nöbeti tutan onlarca insan asker kurşunuyla öldü, yaralandı.
Bölgeden birçok genç Kobane’ye kardeşleri ile omuz omuza savaşmaya gitti. Bölgeye her gün cenazeleri gelmeye devam ediyor. 6-8 Ekim Kobane eylemleri ile birçok evladımızı yitirdik, ardından yeni nesil Kürtler de sokağa çıkma yasağı ile tanıştı. Tanklar, panzerler sokaklara tekrar indi, yerlerini sevmiş olmalılar ki, halen de durmaktalar!
Gelen yüzbinlerce Kobaneli ile Bölgede tam bir afet durumu yaşanmakta. Yüzbinlerce Kobaneli ve Ezidi Bölgede kurulan kamplarda, köylerde, ve evlerde halen misafir ediliyor.
Bizim buralarda bir laf vardır: “İnsanın hayatında şeref ya bir kez ya iki kez önüne gelir” diye. Türkiye’de bu yıl önüne gelen şerefi Şengal ve Kobane’de zulme uğrayanın yanında durmayarak elinin tersiyle itti.
Youtube'dan, Twitter'a, kahkahadan, doğum kontrol hapına birçok cephede savaş!
2014 kadın katliamlarının da yoğun olduğu bir yıl oldu. Erkekler ve devlet öldürmeye doyamadı.
Yıl içinde trans ve eşcinsellere yönelik saldırılar devam etti! Koca dünyaya onları sığdıramadık!
2014 Türkiye’ye gelen göçmenler için de kara bir yıldı. Birçok göçmen katledildi, satıldı, sokakta kaldı. Çoğumuz görmek istemedik. Başbakan Davutoğlu “şefkatli bir Türkiye inşa ediyoruz” dedi ama, Türkiye’nin şefkatli ellerini göçmenler hissedemedi…
Kadın bedeni bu yıl da iktidarın ilgi alanıydı. İlgi dudaklarımızdan başladı. Gülme ve kahkaha arasındaki farkı epey tartıştık. Uluorta kahkahayı “edepsiz” bulduk! Sonra yatak odalarımıza kadar girdi devlet. Doğum kontrolü ile savaşı başlattık!
Devletimiz bu yıl bizler için çok yoruldu. Muharrem bebek yollar kapalı olduğu için yaşamını yitirip bir çuvalda son yolculuğuna giderken; devletimiz youtubedan, twittera, doğum kontrol hapından, kahkahaya geniş bir alanda bizler için savaş verdi!
Öylesine bir savaştı ki bu; dünya siyaset literatürüne bile geçti:
“Bakanlar çıt çıt çıt sabahtan akşama kadar Twitter'la uğraşıyorlar”
"Öyle twit mıvit anlamam, muz cumhuriyeti değiliz"
"Kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak"
“Bu millete 3 çocuk hibe edin”
“Bu ülkede doğum kontrolü ile yıllarca ihanet yaptılar”
Özetle geçtiğim bu tablo bile ülkenin hazin, korkunç ve bir o kadar da gülünç halini görmek için yeterli…
Halâ mümkün!
Bu ülkenin yüreği temiz kalmış güzel insanları!
Önümüzdeki tek seçenek bu mudur?
Başka bir ülke halâ mümkün!
Çocuklarımızın özgürce yaşayabileceği, korkmadan düşünebilecekleri, özgürce kendi dillerinde eğitim alabilecekleri, özgürce protesto edebilecekleri, evlatlarımızı en kötü koşullarda bir madenin dibinde yitirmeyeceğimiz, çocuklarımızın ekmek yolunda ölmeyeceği bir ülke mümkün…
Biz özgürce yaşayabileceğimiz bir ülkeyi beraber kurabiliriz!
Halâ ümit var!
2015 düşlerimizin gerçekleştiği, barış dolu, bol kahkahalı bir yıl olsun!
Nurcan Baysal
31.12.2014, Diyarbakır