Mardin'in Kızıltepe İlçesi Alakuş Köyü'ndeki genç kızlar güzel görünmek için dövme yaptırıyor, bu işin sanatkarı olan yaşlı kadınlardan asırlardır süren dövme sanatını öğrenmeye devam ediyor.
Dünyada bir çok kültürde yer alan dövme geleneği Kürtler'de 'Deq' olarak adlandırılıyor. Güneydoğu'da asırlardan bu yana özellikle kırsal kesimdeki Kürt kadınlarının vücutlarının çeşitli yerlerine yaptırdığı ve İslam öncesi doğan ve dünyanın bazı bölgelerinde halen devam eden Şamanizm, Paganizm, Budizm, Zerdüştlük gibi bir çok inanç sisteminde kutsal kabul edilen güneş, ay, yıldız, kuş ve çeşitli geometrik figürler kutsal metinler gibi insan vücuduna işleniyor. Teknolojinin gelişimiyle birlikte Doğu ve Güneydoğu'nun bazı yerlerinde bu gelenek gerilese de, halen bir çok yerde güzel görünmek isteyen kadınlar, dudak, çene, kaş arası, alın, göğüs, bacak, burun, ayak ve parmaklarına güneş, yıldız, kuş, ağaç, bilezik, yarım güneş, ve diğer geometrik bir çok figür yaptırıyor.
NASIL YAPILIYOR?
Bölgede halen Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa'nın çevrelediği Karacadağ etekleri ve ovasında yaşayan kadınların ağırlıklı olarak güzelleşmek için tercih ettiği dövme sanatını uygulamakta tam bir tören havasında geçiyor. Öncelikle dövme yapacak genç kızın isteğine göre ve vücudunun istediği bölümüne istediği şekiller; genelde ay, yıldız, bilezik, kuş figürleri çiziliyor. İkinci aşamada ise dövme yapma konusunda usta olan yaşlı kadınlar, odanın bir köşesinde sürekli yanan idare lambasından duvara bulaşan isi kazıyarak içine kız çocuğu emziren annenin sütünü ekleyerek özel bir karışım elde ediyor ve bir iğne ile bu karışımı söz konusu figürlerin üzerine iğne ile vurarak derinin altına gönderiyor. Kız çocuğu emziren anne sütü kullanılmasının nedeni ise dövmenin ölünceye kadar kalıcı olarak kalması.
Mardin'in Kızıltepe İlçesi'ne 25 kilometre uzaklıktaki Alakuş Köyü'nde de dövme yaptırma geleneği azalsa da halen genç kızlar tarafından tercih ediliyor. Alakuş Köyü'nde dövme yapma konusunda usta olan bazı yaşlı kadınlar, genç kızların isteği üzerine dövme yapımını onlara da öğretiyor. Haftanın belirli günleri bir evde toplanan genç kızlar, bu işi bilen yaşlı kadınlardan adeta tören düzenler gibi dövme sanatını öğreniyor. Alın, çene, yanak, kol, parmak, el ve ayaklarında ve hatta göğüslerinde bile usta ressamların ancak çizebileceği ve İslamiyet öncesi bir çok dinde kutsal kabul edilen güneş, ay, yıldız, ağaç, kuş, yarım güneş, bilezik figürleri ile geometrik bir çok şekil bulunan 75 yaşındaki Ayşe Yusufoğlu, 77 yaşındaki Zerga Yusufoğlu ile 76 yaşındaki Dure Yusufoğlu asırlar öncesinden gelen geleneğin canlı tarihini taşıyor.
GÜNAH KORKUSU
Yaşlı kadınları, sonradan öğrendikleri 'İslam'da dövme yaptırmak günah' düşüncesi korkutsa da onlar sadece güzellik amacıyla gençliklerinde bunu yaptırdıklarını dile getiriyor. Dövme yapımını annesinden öğrendiğini kaydeden Ayşe Yusufoğlu, şöyle dedi:
"Duyduğuma göre yaptırdığımız dövmeler günahmış. Ahirette kerpetenle sökülecekmiş. Tabii bu bizi korkutuyor. Ancak, o zaman kimse günah olduğunu söylemedi. 50-60 yıl önce daha çok yaygındı. Dövmede kız çocuğu emziren anne sütü kullanıldığında ölene kadar çıkma ihtimali yoktur. Şimdiki genç kızlar da yaptırıyor ancak eskisi gibi değil. Çünkü çok acı veriyor. Biz yaptırdıktan sonra günlerce yataktan kalkamazdık. Ateşimiz çıkardı. Söz konusu figürlerin ne anlama geldiğini de bilmiyoruz. Ancak nesilden nesile gelen bir şey. Deq (dövme) yapımını öğrenmek isteyen genç kızları kırmıyor onlara öğretiyoruz. Onlar bizim gibi vücutlarının her tarafına yapmıyorlar. Güzel görünmek için bazısı alnına bir ay, güneş veya koluna bir yıldız yapıyor."
Yaşlı kadınlardan Zerga Yusufoğlu ise, dövmenin Kürtlerin kültüründe asırlardır varolduğunu ve günümüze kadar geldiğini anlatırken "Acıyı göze alarak güzel görünmek isteyen genç kızlardan halen yaptıranlar var" dedi. Alnına ay figürü yaptıran 35 yaşındaki Leyla Yusufoğlu, genç kızların vücutlarına çok fazla figür yapmadığını sadece 1-2 tane ile yetindiğini belirterek, "Ben evliyim. Alnıma bir ay figürü yaptım. Güneş, ay ve yıldız figürü en çok tercih edilenlerdir. Çok acı veriyor ancak güzelleşmek için buna katlanıyoruz. Birde yaşlılardan nasıl yapıldığını öğreniyoruz. Bu bizim kendi kültürümüz" diye konuştu.
MİSTİK BİR FİGÜR, RİTÜELDİR
Bölgedeki kadınların vücutlarına asırlardır yaptırdığı dövme geleneğiyle ilgili yazılar yazan Diyarbakırlı yazar Şeyhmus Diken, "Binlerce yıldır hangi kavim Karacadağ'ı çevreleyen Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa sınırında yaşamışsa dövmeyi kendi bedeninde adeta mistik bir figür, bir ritüel olarak kullanmışlar ve halen kullanıyorlar. Bu figürlerin hepsinin bir anlamı vardır" dedi. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın dövmenin günah olduğuyla ilgili açıklamasını eleştiren Şeyhmus Diken, şunları söyledi:
"Çünkü dövme aynı zamanda bölge halkı için bu saydığım etnik kimlikler için bir ritüeldir. Bu ritüelle beraber yaşar bölge insanı. İşte gidip herhangi bir vücut salonunda kendi bedeninde bir gösteri yapmak için dile getirmezler. Bunu kendileriyle birlikte yaşamak çin vurgularlar. Mesela vücudunun bir yerine bir göz işaretini dövme olarak koyan biri, nazara göze gelmesin diye oraya koyar. Ya da 8 bin yıl önce Harran coğrafyasında yer almış bir kavmin mesela Ay Tanrıcası Sin Mabedi'nin bir figürünü vücuduna geleceğe kalsın diye ay ve çok köşeli yıldızı kazıdığı vakit onun bedende bir karşılığı vardır. Ya da sağlam dişini de o figür ile birlikte altın diş haline getirmesi kendi güzelliğine güzellik katmak içindir. Karacadağ coğrafyasıda halkların dövme ile içselleşmiş bir hali vardır. Deq'i bir figür, küpe, bilezik veya yüzük gibi vaz geçilmez bir aksesuar gibi de düşünmek lazım. Bazı figürler zerdüşt inancından tutun, güneşe tapan mecusilere kadar tek tanrılı dinlere gelinceye kadar bu figürler bir çok inançta vardır. Ayrıca biri çıkıp da diyemez ki; inançta bunun yeri yoktur. Karacadağ bölgesindeki insanların tümü inançlı, namazında, niyazında, ibadetinde olan insanlardır. Deq'te ısrar etmelerinin nedeni kendi yaşam biçimlerinden kaynaklanan bir figür olmasıdır. Eğer inanç açısından onlarla çakışan, örtüşmeyen bir tarafı olsa tabii ki bunu kullanmazlar. Kullandıklarına göre kendi yaşamlarıyla ilintili bir figür olarak, yaşam biçimi olarak değerlendirmek en doğrusu olur."DHA