Yüksekova Güncel

Barış Annesi Döndü Ergin: Barıştan başka çaremiz yok

Kadın

Barış Bloku’nun geçen Pazar günü, Bakırköy’de düzenlediği Barış Mitingi’nde yükselmişti sesi Döndü Ana’nın, herkesi etkilemişti söyledikleri. “Savaş kış gibidir, her şeyi dondurur. Barış ise yaz gibidir, her yanımızda çiçek açar. Beraber yaşamak istiyoruz, kulak vermiyorlar. Pir Sultan’ın dediği gibi, bir olalım. Dünya malı için çocuklarımıza kıymasınlar” demişti.

 Alevi bir kadın olarak çok çekmiş, akrabalarını kaybetmiş, çocuklarını korumak için göç etmiş, onlar okuyabilsinler diye canını dişine takmış. Ama esenlikli bir hayata izin vermemiş bu ülkenin savaş koşulları. Bir kızı ve oğlu dağda ölmüş. Bir oğlu ise hâlâ dağda... Kendisi ise ömrünü bu topraklara barış gelsin diye sokaklarda, meydanlarda, eylemlerde geçirmiş. İnatla ‘Barış’ diyor.

Barış Anneleri, yıllardır süren bu savaşın bitmesi için seslerini duyurmaya çalışıyor. Bıkmadan, usanmadan, evlatlarını toprağa vermiş olmanın acısını bir an için unutmadan ve yeni acıların önüne geçmek için…
Savaşın kadınların hayatından ne götürdüğünün, barışın ne kadar elzem olduğunun anlatısı Döndü Ana’nın hikayesi. Döndü Ergin’in hayatı ve söyledikleri, bu topraklarda yüz yüze bakan tüm kadınlar için bir çağrı adeta. Barıştan başka çaremizin olmadığından, barışı getirmek için emek verelim çağrısı…

‘HİÇBİR ZAMAN İNTİKAM İSTEMEDİK’
Evine konuk olup yıllardır sürdürdüğü barış inadını soruyorum ona. Nasıl Barış Annesi olduğunu ve başından geçenleri anlatmasını istiyorum. Derin bir nefes alıp söze başlıyor : “Hani derler ya ‘Dertli söyleyen olur, seyyah dinleyen.’ Ben dertli söylüyorum sen de seyyah dinliyorsun. Acılar insana her şeyi yaptırıyor.”
Döndü Ana, 1940 Sivas doğumlu. “Ben Aleviyim” diye başlıyor söze, bir Alevi olarak bu topraklarda çok zulüm gördüğüne değiniyor: “Biz Aleviler her zaman zulüm altında kaldık ama hiçbir zaman intikâm almadık. İntikam Yezid’likten kalmıştır, biz Yezid olmadığımız için intikamı sevmeyiz.”
Döndü Ana’nın adalet ve barış için verdiği mücadelenin miladı Deniz Gezmiş’lerin idamı. “Bir insanın evladı nasıl asılır, bir ana buna nasıl dayanır?” diyor. Bu olay onu çok etkiliyor. Sonrasında 12 Eylül’de Tokat’ta yaşadıkları sırada Alevilerin evlerine işaretler konuluyor ve bu evler kontra güçler tarafından taranıyor.  Bu olaylarda bir ablasını kaybediyor. Ardı ardına yaşanan olaylar ve çatışmalarda abisinin ve ablasının oğulları da öldürülüyor.
Köy baskınları, ev talanları, sorgulamalar peşlerini bırakmayınca öğretmen olan eşiyle köy köy dolaşıyorlar. “Yeğenlerim devrimciydi, ha bire asker gelip evi talan ediyordu. Dedim ki eşime, ‘Biz bunları yaşadık, bari çocukları kurtaralım”. İstanbul’a tayinleri çıkıyor. Döndü Ana, “Çocuklarımı kolay mı okuttum” diyor gözleri buğulanarak, “Gece yarılarına kadar kilim dokudum çocuklarımı okutabilmek için. Kalem kılıçtan keskin dedim, ama olmadı...”

‘DİLEK BEN GELDİM’
Yedi çocuğu var Döndü Ana’nın. En büyüğü öğretmen olmuş, Ayazağa’da görevini yaparken tutuklanmış, mesleği elinden alınmış ve bir sene hapiste yatmış. Bir küçüğü Erdoğan, hâlâ dağda. Erdoğan’ın küçüğü Erdal, bir çatışmada sekiz kurşun yarası almış. Bir de üstüne 10 yıl hapis yatmış. Erdal hapisten çıkmasına rağmen polis peşini bırakmamış. “Oğlum Bilgisayar mühendisiydi” diyen Döndü Ana o dönemi şöyle anlatıyor: “Her ayın birinde evimizi basıyorlardı. Oğlum ‘Anne, ben çekemiyorum. Polisler bizi her gördüğü yerde işkence yapıyor’ dedi. ‘Yaşadıklarıma dayanamıyorum, gideceğim’ deyince, ‘Gitme’ deyiverdim. ‘Anne beni öldürüyorlar diyorum, sen daha diyorsun ki gitme. Siz zamanında sesinizi çıkarsaydınız biz böyle olmayacaktık.  Alevi Aleviyim demiyor. Kürt Kürdüm demiyor. Ermeni Ermeniyim demiyor’ dedi. Haklıydı. Hiçbirinin önünde duramadım bu yüzden. Biz neyi savunuyorsak, eşim neyi okuyorsa onlar da onu okudu, onu bildi adaleti savundu...”
Daha sonra kızı Dilek ve oğlu Yusuf da arka arkaya dağa gitmişler. Kızı 1995’te Dersim’de oğlu ise 2000 yılında Bingöl’de çatışmada hayatını kaybetmiş. Döndü Ana, kızının mezarını hâlâ bilmiyor. “Niceleri gibi benim kızımın da mezarı yok. Dersim’e gidip ‘Dilek ben geldim’ diye haykırasım geliyor, belki sesimi duyar o dağlardan…” diyor.
Yaşananlar sadece bunlarla da kalmamış, kızları hakkında da çeşitli gerekçelerle davalar açılmış, hapiste kalmışlar. Eşi de kendisi de barış eylemlerine katıldıkları için, kimi zaman “Sayın Öcalan” dedikleri, kimi zaman çatışma bölgesinde kalkan oldukları için tutuklanmış, gözaltına alınmışlar yaşlı halleriyle. 11 gün gözaltında tutulduğu bile olmuş. “İnan çok kötü davranıyorlardı. Ne bileyim, bu kadar kötü davranmak için ilaç mı kullanıyorlar?”  diye soruyor bir insanın bu kadar kötülüğü bir başka insana reva göreceğine inanmak istemeyerek…

BÜYÜK OLMAK BARIŞTAN GEÇER
Bunca acı yaşamış bir kadın olarak, aynı şeyleri başka kadınlar yaşamasın diye Barış Anneleri Inisiyatifi içinde mücadele etmeye başlamış. Kürt olmamasına rağmen yıllardır Kürt özgürlük mücadelesi içerisinde, barış diye haykırmasının sebebiniyse şöyle anlatıyor: “Bir yerde yangın varsa o ateşi söndürmek insanların görevidir. Diyelim ki şurada birini öldürüyorlar sen gidip onu kurtarmaz mısın? Büyük olmak büyük düşünceden, büyük olmak hoşgörüden, büyük olmak barıştan geçer. Eğer barış, hoşgörü, kardeşçe yaşamak  ve paylaşmak değilse onun büyüklüğü sıfırdır…”

HER GECENİN BİR SABAHI VAR
İKİ yıllık çatışmasızlıktan sonra, özellikle sivillerin öldürüldüğü, gerilla, polis ve asker cenazelerinin yeniden gelmeye başladığı bu dönemde umutsuzluğa kapılıp kapılmadığını soruyorum Döndü Ana’ya. O ise çok net bir şekilde cevaplıyor bu sorumu: “Umut hiçbir zaman kesilmez. Her zaman karanlık gecenin bir de sabahı vardır. Bunlar karanlık etmek istiyor geceyi ama biz aydınlık edeceğiz.  Dünyanın neresinde olursa olsun savaş yıkımdır. Suriye’ye döndürmesinler, kardeşi kardeşe öldürtmesinler. Bizim ne polisle bir davamız var, ne de askerle. Bir gün bir eylemde polis yolu kapatmıştı, ben de eyleme gidiyordum. Polis durdurdu beni ‘nereye gidiyorsun?’ dedi. ‘Onların yanına gidiyorum’ dedim. ‘Onlara şimdi müdahale edeceğiz’ dedi. Dedim ki ‘Ben barış için gidiyorum. Onlar da barış için geldi buraya, siz de yaşayın diye geldi’. Polis de dönüp ‘Keşke herkes senin gibi düşünse’ dedi. ‘Sen istemiyor musun barışı?’ diye sordum. ‘Bizim elimizden bir şey gelmiyor ki’ diyebildi sadece. Polis de istiyor ama baştakiler istemiyor.”

ATEŞE ATEŞLE GİDİLİRSE YANGIN BÜYÜR
Döndü Ergin inatla kadınlara sesleniyor kanın durması için: “Ben istemiyorum ki polis ya da asker ölsün, bir halk ölsün. Yeter gayri, yeter bıktık usandık! Bütün insanlığa çağrı yapıyorum. Asker annelerine, gerilla annelerine,  polis annelerine. Bizim çocuklarımız neyin uğruna öldü, bunun hesabını sorsunlar. Bir adam yaşayacak diye bin kişinin ölmesi mi gerekiyor? Gene yaşasın, biz yaşamasın demiyoruz, aha işte sarayda oturuyor. Ama halka barış getirsin. O diyor ki ‘Barış bitti’. Biz de diyoruz ki barış yaşayacak. Erkeklerin kanında var bu şiddet, onlara güvenim yok. Ama bütün kadınlara, annelere, genç kadınlara sesleniyorum. El ele verip bu barışı getirelim. Barıştan başka çaremiz yok. Evlat acısı içeride yanan bir ateştir. Hiçbir şey onu unutturamaz. Ama ateşe ateşle gidilirse yangın büyür.”
AKP’nin savaş tutumunu eleştiriyor Döndü Ana, “Bizim çocuklarımızı kendi kirli hesaplarına kurban etmesinler” diyor: “Erdoğan barışı getireceğim dedi. Fakat 13 sene halkı oyaladı. Meğer padişah olmayı düşünüyormuş. İki senedir kimsenin kapısına cenaze gitmiyordu. Ne polisin, ne askerin ne de halkın. Baktı ki kendi sarayı sarsılıyor, savaş başlattı. Sağlam kafa sağlam vücutta olur. Demek ki adam sağlam değil ki sağlam karar veremiyor. Bunu da yaz, versinler 10 yıl hapis, yatarım. Yaşadığım kadar yaşadım. Ölene kadar, canım çıkana kadar bu halka barış diye haykıracağım.”   
Döndü Ana yıllarını bu mücadelenin içerisinde geçirmiş biri olarak “Barış sokakta olur” diyor. “Halk sokaklara dökülmeli. Demeli ki, ‘Barış olmalı.’ Bu olmadan barış gelmez. Biz diretmezsek de gelmez. Bütün insanlığa sesleniyorum, gelsinler bu savaşı durduralım.” 


KADINLARDAN SİYASETÇİLERE:
Barış sözü vermiştiniz, sözünüzü tutun!

Eşitlik İzleme Kadın Grubu (EŞİTİZ) yayınladığı bir açıklamayla tüm siyasetçilere, bilim ve sanat dünyasına, medyaya ve hak örgütlerine çatışmalı sürecin bitirilmesi ve kadınların barış ve demokrasi talebinin yerine getirilmesi için bir çağrı yaptı:
“Biz kadınlar, Ocak 2013’te açıklanan çözüm sürecini kimimiz coşkuyla, kimimiz temkinli bir umutla, kimimiz yapıcı eleştirilerimizle, ama hepimiz destekledik.
7 Haziran 2015 seçimlerinde farklı siyasi partilere oy verdik. Oylarımızı, kişisel olarak değişik siyasi tonlar, yol ve yöntemler önerdiğimiz halde, temelde aynı dört talep için kullandık: Demokrasi, barış, eşitlik ve özgürlük.
Türkiye siyaseti bize barış sözü vermişti. Ancak seçim sürecinde iktidarın “çözüm süreci bitti” sözlerinin ardından patlatılan şaibeli bombalar ile seçime ve barışa gölge düşürülmeye çalışıldı. Bizler oylarımızla seçimde bu girişime de cevap verdik; barış ve demokrasi irademizi ortaya koyduk. Oylarımızı, dışarıda ya da içeride herhangi bir savaş için vermedik. Yürürlükteki hukuki normlara bile uymayan bir olağanüstü hal rejimi, binlerce tutuklama, dört bir yanda patlayan bombalar için vermedik. Hangi taraf yaparsa yapsın, misillemeler, açık yargısız infazlar, yakılan ormanlar, yapılan sabotajlar için vermedik.
Ne yazık ki, seçimin ertesinde ülkemiz bir yangın yerine döndü. Bir ay içinde 70’e yakın insanımız öldü. Biz bu oyunu daha önce izlemiş ve hiç sevmemiştik! Sadece ölümler, işkenceler, tecavüzler, katledilen doğa, yoksulluk içinde yaprak gibi oradan oraya savrulan onbinler, bu yangınla buharlaştırılan demokrasi, hukuk, hak ve özgürlüklerimiz için değil; aynı zamanda birlikte yaşadığımız bu coğrafyanın çalınmaya çalışılan geleceğini gördüğümüz için de sevmedik.
Kadınlar olarak biliyoruz ki, savaşlar ve işgaller bir erkek icadıdır. Savaş denen bu erkek oyunu, tarih boyunca ve günümüzde dünyanın dört bir yerinde durmadan yeni katliamlar yaratmaktadır. Üstelik de sadece ve sadece, bir avuç erkeğin servetine servet katacağı, adını para koydukları, yine erkek icadı bir kağıt parçası için; bir avuç erkeğin egemenlik ve iktidar hırsları için… Eril akılları çatışmadan, savaştan, şiddetten başka bir dil ve yöntem bilmediği için…
Türkiye’de de, çatışmasızlığı bile oyun arası gibi, avantaj sağlama molası gibi gören bu eril siyaset, çatışmasızlığı sadece ikibuçuk yıl sürdürüp, barış masasından da masayı tekmeleyerek kalkıyor.
Üzülerek görüyoruz ki, bölgemiz ve dünya yeni din, mezhep ve etnik çatışmalarla yeni bir küresel eril egemenlik paylaşımına götürülmek isteniyor. Türkiye’nin hiçbir şekilde bu sürecin bir parçası olmasını istemiyoruz.
Bizim kimseyle “tarihsel intikam”, “rövanş”, “misilleme” gibi sorunlarımız yok. Bizim, savaş ve militarizm dili körüklendikçe katlanarak artan ve yatak odalarımıza kadar sızan bir cangüvenliği sorunumuz var. Derin devlet dehlizlerine doğru emilip yok edilen demokrasinin tekrar canlandırılmasına ihtiyacımız var. Her gün daha da derinleşen eşitlik, adalet ve özgürlük sorunumuz var. Savaş bahanesiyle, iktidar ve kar hırslarıyla talan edilen toplumsal kaynaklarımızın, halkın sağlık, eğitim ve sosyal güvenliği için harcanmasına; doğanın kurtarılmasına, sağlıklı kentlere, insanca yaşayabileceğimiz konutlara, sağlıklı gıdaya, temiz suya, temiz havaya ihtiyacımız var.
Artık barışa ihtiyacımız var. Bu son şansımız olabilir.
Öncelikle devlet erkini kullanan tüm kişi ve mekanizmalara sesleniyoruz. Barış ve çatışmasızlığı sağlamak öncelikle sizin görevinizdir. O makamlarda bunun için bulunuyorsunuz. İçeride ve dışarıda savaş politikalarınızdan, her türlü hak talebini silahla, şiddetle, baskıyla sindirme çabalarınızdan; tüm topluma, bu çabalarınızın bir aracı haline getirilmiş siyasallaştırılmış dinsel ideolojinizi dayatmaktan vazgeçiniz. Ortadoğu’da giderek yayılan iç savaşların Türkiye’ye sıçramaması için, derhal etkili, barışçıl ve tüm toplumu ikna edici önlemleri alın.
Tüm kamuoyuna sesleniyoruz. Savaş ve çatışma ortamı toplumları bölüyor, insanları birbirine düşman ediyor, eşitsizliği, ayrımcılığı ve şiddeti körüklüyor. Savaş politikalarına karşı çıkalım, kadınlar ve erkekler olarak tüm yurttaşların din, dil, etnik kimlik, siyasal görüş, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği vb. nedenlerle ayrımcılığa uğramadığı, her alanda fiili, gerçek bir eşitliği sağlamak için seferber olduğu bir toplum yaratmaya çalışalım.” / Evrensel

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.