Yaşasaydı kalbinin yarısı Cizre, Sur ve Silopi'de olurdu
Yaşasaydı kalbinin yarısı Cizre, Sur ve Silopi'de olurdu
"Milli güvenlikten" sorumlu resmi devlet kurumlarının istihbari bilgisi dahilinde göz göre göre katledildiği 19 Ocak günü yayınlanan yazısında, "Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz" sözleriyle insana dair umudunu anlatan Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'i anlatan arkadaşları, "Yaşasaydı kalbinin yarısı Cizre'de, Sur'da, Silopi'de olurdu" dedi.
"Sabiha-Hatun'un sırrı" başlıklı yazısı nedeniyle ırkçı çevrelerce hakkında başlatılan linç kampanyasının ardından hedef gösterilerek, "Milli güvenlikten" sorumlu resmi devlet kurumlarının istihbari bilgisi dahilinde göz göre göre katledildiğinde 52 yaşındaydı. Kuruculuğunu ve başyazarlığını üstlendiği gazetesinin önünde katledildiği 19 Ocak gününe kadar kalemini gerçekten ve barıştan yana tutan Dink'in arkadaşları, katledilişinin 9'uncu yılında Dink'in kendilerinde bıraktığı izi anlattı.
‘Sakin, kendinden emin gücü vardı’
Helsinki Yurttaşlar Derneği'nden Emel Kurma, "En etkileyici yönü sahiciliği ve samimiliğiydi" sözleriyle anlatıyor arkadaşı Dink'i. Dink'in insana doğrudan tesir eden, karşılaştığı dostlarını kucaklayışında olduğu gibi sıcak bir yapıya sahip olduğunu aktaran Kurma, "Televizyondaki bir tartışma programı esnasında, yanında oturan ve peş peşe sıraladığı taammüden inkar ve yalanların hezeyanıyla kendinden geçmiş emekli bir paşanın dizine usulca koyduğu eliyle onu afallatan sakin, kendinden emin gücü vardı" şeklinde konuştu. Dink'in haksızlıklara karşı mücadele ederken kimi zaman sesinin titrediğini kaydeden Kurma, "Böyle zamanlarda hep içinden 10'a kadar saydığını düşünürdüm. Ama bir maraton koşusunda olduğunu gayet iyi bilirdi. İyileştirmeye çalıştığı riyakarlığın yaygınlığı ve derinliğinin cesaretini kırmasına, ayağını tökezletmesine hiç izin vermedi. Sadece kendisini değil, etrafındakileri de güçlü tutan bir özellik" diye belirtti.
Dink: Hissedebiliyorsak hala göğsümüzde bir kalbimiz var demektir
Kurma, Dink ile katledilmeden önce aralarında geçen bir diyalogu şöyle aktardı: "Bir defasında kalbimin ağrıdığını, ağırlaştığını söylemiştim. Hrant'da bana, 'iyi ya işte, ağrıdığını hissediyorsak şayet, göğsümüzde bir kalbimiz var ve yerinde duruyor demektir; ne iyi, ya bir de bir şey hissetmeseydik' cevabını vermişti. O bu ağrının kendisini felç etmesine asla izin vermemiş, bilakis ağrıyı güce çevirmiş nadir insanlardandı. Duvardaki çatlağın, incecik de olsa, önüne setler de çekilse, yer yer kurusa da, akan suyun ne kadar güçlü bir şey olduğunu bilirdi, kendisi de öyleydi zaten. Duvarı çatlatan söz, şu betonlaşmış, çorak diyarda yolunu, çatlağını bulan su Agos."
‘Kürdistan'a gider, mutlaka mücadele ederdi
Dink'in 1915 Soykırımı'nın Ermenilere yönelik geçmişte olmuş, geçmişte kalmış müessif bir insanlık cinayeti değil, süre giden ve hayatı kuşatan politika ve pratiklerden olduğunun bilincinde olduğunu söyleyen Kurma, "Bugün yaşasa, Kürdistan'a giderdi elbet. Ama esas meselenin ve işin buralarda, beri tarafta olduğunu, kilitlendiğini de bilerek o kilidi gevşetip açmak için uğraşmaya devam ederdi. Mutlaka mücadele ederdi. Altmışını aşmış, torunlu torbalı, heyecanlı ve bütün bir karanlık karşısında, kalbi ne kadar ağrıyıp yorulsa da umudunu yitirmeyen bir delikanlı olarak” şeklinde konuştu.
Halkının acılarını sırtına alarak 'bir de benden dinleyin' dedi
Kendisine en yakın isimlerden biri olan HDP Milletvekili Garo Paylan da Dink'i, "Halkının acılarını sırtına alarak, 'bir de benden dinleyin' demişti. Doğal ve samimi anlatımı ile Ermeni halkının acılarını en iyi Hrant anlattı" sözleriyle anlattı. “Dink yaşasaydı kendi atalarının 100 yıl önce yaşadığı soykırımı Kürtlerin de yaşamaması için mücadele ederdi" diyen Paylan, "Kürt illerine giderdi, sokağa çıkma yasaklarına karşı çıkardı. Ne olup bittiğini, gerçekliği tüm halklara anlatırdı" diye belirtti.
Bir gün bir telefon çaldı…
Dink'in toplumsal barış ve Ermeni halkına yönelik soykırım hakikatiyle yüzleşilmesi mücadelesine tanık olan isimlerden Prof. Dr. Baskın Oran ise, Dink ile ilgili bir anısını şöyle anlattı: "İlk konuşmamızdı, tanışmamızdı Telefonda. 1993'ün Aralık ayı. Ben o sırada Aydınlık'ta yazıyorum çünkü Aydınlık o zamanlar şimdiki gibi değil; gayrimüslimlerin ve özellikle de Kürtlerin sorunlarına alabildiğine açmış sütunlarını. Ekim'de milli eğitim Lozan'ı çöpe atan bir karar almış, Ermeni azınlık ilkokullarında Ermenice dersi dışında bütün derslerin artık Türkçe yapılmasına karar vermiş. Din dersi ve müzik dahil olmak üzere. Hatta, haberini Cumhuriyet'te Aydın Engin imzasıyla okumuştum. Ben de 'MEB'i Talim ve Terbiye Kurulu'nu ihbar ediyorum!' diye beş gün süren bir dizi yazmıştım. Lozan'ın nasıl böyle ihlal edilebildiğine dair. Mülkiye'de bölüm odasına bir şeye bakmak için uğramışım, sekreter telefonla konuşuyor, beni görünce işaret etti sizi arıyorlar diye. 'Ben Fırat Dink, İstanbullu Ermeni iş adamıyım' diye söze başlayarak, 'Bizim cemaatimiz için, bizim sıkıntılarımız konusunda köşe yazınızda çok güzel şeyler yazmışsınız, size teşekkür etmek için telefon ediyorum' Ve sesi titremeye başladı. Ne yapacağımı bilemedim. Elim ayağım boşandı. Sekreter kıza arkamı dönüp ben de sessiz sessiz dökmeye başladım. Bir süre böyle gitti. Konuşmadan sonra karşılıklı bir şeyler söyledik, buluşmaya söz verdik, kapattık. Hatırladıkça kötü olurum. Sadece bu karşılıklı ağlaşmaya değil, bir insanın ismini gizlemek zorunda kalmasına da çok kötü olurum."
Dink'in sinirli haline hiç tanık olmadığını söyleyen Oran, Dink'e kızdığı ve tepki gösterdiği tek anın da ölüm haberini aldığı gün olduğunu söylüyor.
Yaşasaydı kalbinin yarısı Cizre'de, Sur'da, Silopi'de olurdu
Dink ile ortak anılara sahip isimlerden biri olan çocukluk arkadaşlarından Harut Özer , " Açıkçası bugün erkin siyasetini aşan zihin dünyasını temelden açıklıyordu. Ermeni sorunu ile yüzleşmeden Kürt halkının sorunlarının da çözülemeyeceği söylüyordu” dedi. Dink'in barış ve insan hakları savunucusu alanında yürüttüğü mücadele ve kararlılığın kendisini çok etkilediğini söyleyen eski milletvekili ve insan hakları savunucusu Akın Birdal da, "Yüzleşme"ye işaret etti. "Bu yüzleşme başka sabıkalı tarihimizle yüzleşmemizin önünü açardı" vurgusu yapan Birdal, Dink'in çağının iyi bir anlatıcısı ve tanığı olduğu ifade ederek, şöyle devam etti: "Kalbinin yarısı Cizre'de, Sur'da, Silopi'de olurdu. Zaten Onun bu konudaki kararlığı ve tanıklığı katledilmesine neden oldu. O mücadeleden vazgeçmezdi. 'geliyorum' diyen bir cinayetle katledildi. Ama hiçbir zaman yolundan şaşmadı o bildiği yolda yürüdü. O nedenle onun özlediği halklarımızın eşitliği özgür eşit bir şekilde yaşayacağı toplumu kurarsak ona biraz huzur getirebiliriz." DİHA