MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partili yöneticilerin elini sıkmasının ardından tüm kamuoyunu şaşırtan, "Öcalan Meclis’e gelsin, DEM Grubunda konuşsun, örgütünü tasfiye ettiğini açıklasın" sözleri gündemin önemli bir başlığı olmayı sürdürüyor. Tüm kamuoyunu şaşırtan çağrı karşısında iktidar sessizliğini korurken arka arkaya gelen kayyım atamaları da kafayı karıştırıyor.
Tartışmanın önemli taraflarından DEM Parti’nin Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Bahçeli arasında bir konsensus olduğunu ancak süreçte bir netlik olmadığını düşündüğünü söyledi.
Kürtlerle barışın Türkiye’ye sağlayacağı çok büyük fırsatlar olduğunu ifade eden Bakırhan, Abdullah Öcalan’ın Türkiye ve Orta Doğu için "büyük bir şans" olduğunu kaydetti. Bakırhan, önümüzdeki günlerde ziyaret edeceği CHP’nin tutumunun önemine de dikkat çekerek “Ana Muhalefet Partisi'nin Türkiye'nin 100 yıllık meselesine dönük bir programı, bir planı, bir projesi olmalı” değerlendirmesini yaptı.
Bu meseleyi kim çözerse adının tarihe altın harflerle yazılacağını kaydeden Bakırhan, “CHP asıl rolünü oynarsa iktidarın henüz ortaya dökmediği, henüz konuşmadığı, henüz izlediği, henüz ne yapmaya çalıştığı belli olmayan o tereddütlü, o ikircikli halini giderebilir” dedi.
DEM Parti’den “silah bırak” çağrısı beklenmesini hayretle izlediğini söyleyen Bakırhan, “Burası Öcalan’a, elinde silah bulundurana ‘Bırak silahı, gel’ diyemez. Hayır bunu deriz ama kim inanır? Bizim içeri girdiğimiz, onlarca yıl cezayla yargılandığımız, ceza aldığımız bir ortama kim gelir, kim inanır?” diye sordu.
Bakırhan Gazete Duvar Genel Yayın Yönetmeni Barış Avşar, Ankara Temsilcisi Nergis Demirkaya ve Parlamento Muhabiri Ceren Bayar’ın gündeme dair sorularını yanıtladı.
Röportaj son kayyım atamalarından önce gerçekleşti. Bakırhan'ın değerlendirmeleri özetle şöyle oldu:
'SONUÇLAR TARTIŞILIYOR, SEBEP DUYMADIK'
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Meclis açılışında sizinle tokalaşmasının üzerinden neredeyse bir buçuk ay geçti. Bu süreçte Bahçeli'nin dikkat çeken, tartışma yaratan açıklamaları oldu. Bu bir buçuk ayı nasıl özetlersiniz?
Meselenin çözümüne dönük tartışmaların başlaması bence olumlu. Ama bir problem var. Mesele yanlış yerden tartışılıyor. Dikkat ederseniz meselenin sonuçları tartışılıyor. 'Şu konuşsun, şu silah bıraksın, şu araya duvar örsün, diğeri sözünü şöyle kursun' gibi. Bir buçuk ayda sebep duymadık, hepimiz sonucuz. Kürt sorunu nedir, durduk yere mi çıktı? Sonuçlarıyla başlayan bir tartışma insanı kaygılandırıyor, tedirgin ediyor.
'TÜRK TİPİ BİR TARTIŞMA SÜRECİ YAŞIYORUZ'
Dünyadaki benzer çatışma çözüm süreçlerin tamamında en son konuşulan şey sonuçlarıdır. Önce mesele tarif edilir, bir mesele olduğu kabul edilir. Asgari de olsa taraflar düşüncelerini dile getirir. Yönetim, iktidar, erk kimse en asgariyle çözmeye çalışır. Şimdi biz Türk tipi bir tartışma süreci yaşıyoruz. Tasfiye süreçleri bile böyle değil. Her şeyin kuralları, ilkeleri var. Onun için bu 45 günlük sürece bir isim koyamıyoruz. Bir isim söylersek 'belirsiz tartışmalar', 'somut olmayan tartışmalar', 'yarını tarif etmeyen bir süreç' tartışıyoruz.
'BAHÇELİ ÇOK ÖNEMLİ ŞEYLER SÖYLEDİ, HAKKINI VERMEK LAZIM'
Cumhur İttifakı'nda bir kriz olduğunu düşünüyor musunuz?
En başta anlamaya çalıştık. Ama durduk yere söylenmediği kesin o sözlerin. Çok önemli şeyler söyledi. Hakkını vermek lazım. Umut hakkı, demokratik, siyaset gibi aslında birçok pozitif kavram kullanıldı, tanımlanma yapıldı. Anlamaya çalıştık.
'ERDOĞAN VE BAHÇELİ ARASINDA BİR ROL PAYLAŞIMI OLDUĞUNA İNANIYORUM'
Bu 45 günlük süre içerisinde, başlarken iktidar ortakları arasında -nüanslar olabilir- bu sürecin tamamından haberdar olunduğuna, aralarında bir rol paylaşımı olduğuna inanıyorum.
'MUHTEMELEN ERDOĞAN VE BAHÇELİ ARASINDA BU MESELENİN BİR ÖNCESİ VAR'
Ben Türkiye barışı gibi, umut hakkı gibi, Öcalan'ın Meclis'te konuşması gibi söylemlerin bu süreci başlattığını düşünmüyorum. Muhtemelen Erdoğan'la Bahçeli arasında bu meselenin bir öncesi var. İfade etme, ton, içerik konusunda belki farklılıklar olabilir. İkisi tarafından aynı tarif edilmemiş olabilir. Ama bu meselenin kendisi ikisi arasında tartışılmış bir meseledir.
Bence burada bir konsensus var. Ama nedir bu? Sadece sonuçlarını ortadan kaldırmaya dönük bir konsensussa bu yüz yıldır devam eden bir tekrara neden olur. 100 yıldır 21 defa Kürtler kalkıştı, bastırıldı. Ülkenin ekonomisi, enerjisi aktı gitti buraya. Ciddi bir çürüme var. Bu geçmişi çok iyi bilen bir iktidarla karşı karşıyayız. 'Türkiye'nin menfaatleri' vurgusunu sürekli yapan bir MHP var, işte o menfaat bence tam da bu meseleyi burada çözmekle başlar. Hepimizin menfaatidir.
'KÜRT MESELESİ MHP’Yİ BİLE KONUŞAN NOKTAYA GETİRDİ, YOL ALINMASINI İSTİYORUZ'
Dolayısıyla henüz ya bir yoklama çekiliyor ya da ABD seçimleri sonucunda Trump'ın Orta Doğu politikası anlaşılmaya çalışılıyor. Ama bir realite var; bu mesele artık kendisini dayattı. MHP'yi bile konuşturan bir noktaya geldiyse bu mesele yol alır diye umuyoruz, istiyoruz. Bu tartışmalar bir süreç olsun. Bu tartışmalar meselenin müzakereyle, diyalogla çözümü için bir vesile olsun, bunu en çok biz istiyoruz. Bizim bütün pratiğimiz, dilimiz, söylemimiz, eylemimizin tamamı da biraz önce söylediğim düşünceye hizmet ediyor.
'BİR TARAFTAN İDDİALI LAFLAR EDİLİYOR, BİR TARAFTAN KAYYIM ATANIYOR'
Bu tabloda Öcalan'a görüş yasağı getirilmesini nasıl yorumlamak gerekiyor?
Bir taraftan çok iddialı, büyük büyük laflar ediliyor, diğer taraftan kayyım atanıyor. Kayyımların atandığı yerler de ilginçtir. Bahçeli, 'Öcalan gelsin' diyor. Direkt Öcalan'ın kendi ilçesine atanıyor kayyım. Ahmet Türk'le Bahçeli arasında bir geçmişte yaşanmış kimi temaslar var, bakıyorsunuz Mardin'e kayyım atanıyor. En yüksek oyla seçilen kadın eş başkanın yerine Batman’da kayyım atanıyor. En önemlisi; kent uzlaşısı ile seçilen belediye başkanına kayyım atanıyor.
'İKTİDAR AÇISINDAN BİR NETLEŞME SÜRECİ GÖRÜNMÜYOR'
Öcalan'a avukat yasağı üç ay uzatıldı, altı aya çıkarıldı. Bize bölgede 'Böylesi bir ortamda biz nasıl umutlanalım' sorusu soruluyor. Dolayısıyla bir akıl, bir zihin bulanıklığı var. Bence iktidar açısından bir netleşme süreci görünmüyor.
'MUHALEFETİN DURDUĞU YER ÇOK KIYMETLİ'
Bu süreçte muhalefetin durduğu yer çok kıymetli. Sadece CHP değil, Yeniden Refah Partisi, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, DEVA Partisi bu sürecin olumlu bir yere evrilmesini istiyor. Sadece biraz bu meseleyi araçsallaştıran, oya tahvil etmek isteyen bildiğimiz birkaç yaklaşımın dışında Türkiye'deki hava çok iyi, zemin var. Bir yandan da hemen yanı başımıza dönüyorsun Orta Doğu'daki kriz, kaos, çatışma. İktidarın kendisi ileride bir güvenlik tehdidinin oluşabileceğini düşünüyor.
'KÜRTLERLE BARIŞIN BU ÜLKEYE SAĞLAYACAĞI BÜYÜK FIRSATLAR VAR'
Kürt sorununun iktidar açısından sadece bir iç mesele değil, dış mesele de olduğu konuşuluyor. Dışarıda iktidarın elini rahatlatmasının yanı sıra bunun içeriye de yansıması olması gerekmez mi?
'Eli rahatlamasın' demiyoruz biz zaten. Evet Orta Doğu'da çok sıkıntılı, sancılı, yarın nereye, nasıl yansıyacağı belli olmayan bir süreç var. Eğer Türkiye'nin geleceği, güvenliği kaygısı varsa buradan en güvenli şekilde çıkmanın yolu var. Oranın en dinamik gücü Kürtlerdir. Onlarla gelişecek bir diyalog, bir barış ortamı buralar için en büyük güvenliktir. 'En büyük fırsat penceresi' diyorlar ya. Bugün Çin'den, Avrupa'ya güvenli enerji hatları ve ticaret yolları savaşı var. Elin ülkeleri geliyor, oraya yüz milyarlarca dolar yatırıyor. Sırf o güvenli hattı korumak için yeni ittifaklar, yeni sınırlar, yeni çatışmalar ortaya çıkıyor. Kamışlı ile Nusaybin arası 50 metredir. 50 metrelik bir plastik boruyla iki yüz milyar dolar harcayıp uğruna savaştıkları meseleyi halledebilecek bir fırsat var. Kürtlerle barışın bu ülkeye sağlayacağı büyük fırsatlar var. Bunu değerlendirmek, bu fırsatları ülke halkının yararına dönüştürmek yerine gözü kara bir düşmanlık var.
'KÜRTLER ‘ORTAK YAŞAM’ DEDİ, BUNDAN KIYMETLİ BİR ŞEY VAR MI?'
Federe Kürdistan Bölgesi oluştuğunda Türkiye'deki Kürtler 'Orada federe bölge oluştu, biz de bağımsızlık diyelim' deseydi haklı olurlardı, bu bir güvenlik tehdidiydi. Ama oradaki o federatif yapıya rağmen burada 'ortak yaşam, birlikte yaşam, demokratik cumhuriyet, demokratik ulus' dedi. Bu kadar kıymetli bir şey var mı?
Kuzey Doğu Suriye'den, Türkiye'ye bırak mermi topu, bir çakıl taşı bile atıldığını düşünmüyorum. Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaya çalışan, sürekli pozitif mesajlar veren, bütün yönelime rağmen diyalogdan, müzakereden, barıştan bahseden bir bölgeye bu kadar düşmanlık doğru mu? Oraya yaklaşım burayı da zehirliyor.
Şu da çok önemli; orada yüzü batıya dönük, kadın haklarını, hayvan haklarını önceleyen, tarlasında ağacı, çiçeği olan, yaşamla iç içe olan bir halkı sen yok sayarsan o zaman asıl güvenlik tehdidi oluşturursun.
'FIRSATSA EN BÜYÜK FIRSAT KÜRTLER'
İsrail'in, ABD'nin, bir başkasının Kürtlerle ilişkinlenmesini istemiyorsan ya da ilişkinlenme durumunu kendin için bir tehdit olarak sayıyorsan buyur senin yurttaşındır. En büyük Kürt nüfusu Türkiye'de yaşıyor. Buyur, sen iyi ilişkiler geliştir. Orta Doğu'da model ülke ol, güç ol. Ciddi bir ekonomik girdi yaratacak bu enerji ticaret yolları niye Türkiye'den geçmiyor? Yani fırsatsa Kürtler en büyük fırsattır. Güvenlik için de, ekonomi için de, gelecek için de, güç olmak için de, sözünün geçmesi için de.
Tartışmaların bir süreç olmasına ihtiyaç var. Bu sürecin müzakereyle bir sonuca ulaşmasına ihtiyaç var. Türklerin artık Kürtlerle ikinci yüzyılda barışmasına, birlikte, demokratik, güçlü bir ülke olmasına ihtiyaç var. Biz buna hazırız.
'İKTİDARLA GÖRÜŞMEMEK GİBİ BİR TUTUMUMUZ YOK AMA KAYYIM ATANAN ORTAMDA NASIL GİDELİM?'
Bu süreçte bir kapı aralamak, yol almak için iktidardan randevu talep etmeyi düşündünüz mü?
Halk yararına, Türkiye'nin demokratikleşmesi yararına bir zemin, bir gelişme yaratacaksa biz her şeyi yaparız. Ama sabah akşam parmak sallıyor, hakaret ediyor. 'Terörist' diyor, kayyım atıyor. Biz nasıl gidelim kayyım atanan ortamda?
Görüşmemek gibi bir tutumumuz asla yok. Ama gerçekten zaman, zemin, yaşananlar... Bu mesele çözülecekse tabii ki en reddedenle, en uçta duranla, en karşısında duranla oturmak, diyalog kurmak, hiçbir şey olmasa bile birbirimizi karşılıklı anlamamız açısından bir zemin kurmak tabii ki çok önemli. Ama emin olun biz de izliyoruz, gözlüyoruz. Böyle bir zemin yok. İklim gerçekten çok sıkıntılı.
'BİZDEN BEKLENENLERİ HAYRETLE İZLİYORUM'
Bizden beklenenleri hayretle izliyorum. Burası demokratik, legal zeminde kurulmuş bir siyasi parti. Ne dağ gören ne de silah gören insanlar var burada. Kürt meselesinin demokratik çözümünü istiyoruz.
Burası Öcalan’a, elinde silah bulundurana ‘Bırak silahı, gel’ diyemez. Hayır bunu deriz ama kim inanır? Bizim içeri girdiğimiz, bizim onlarca yıl cezayla yargılandığımız, ceza aldığımız bir ortama kim gelir, kim inanır? Hepimizin yararına bir şeyler konuşulsa insanlar gerçekten buluşup bir araya gelir. Ama Türkiye'de 45 gündür sebep konuşulmuyor.
'BİZİM BU MESELEYE NOKTA KOYACAK BİR POZİSYONUMUZ YOK'
Bizim onların beklentilerini tartıştıkları anlamda karşılayacak bir pozisyonumuz gerçekten yok. Onları mutlu etmek isterdim ama yok. Biz siyasi zeminde meselenin tartışılmasına, konuşulmasına, yasal düzenlemelerde bu meselenin yanında dururuz. Biz bu meselenin toplumsallaşması için işte Tekirdağ'dan Kars'a kadar gece gündüz demeden toplumsal barış için gider halkla buluşuruz, anlatırız. Varsa kimsenin kafasında şüphe, onu gidermeye çalışırız. Ama bizim bu meseleye büyük bir nokta koyacak bir pozisyonumuz yok, keşke olsaydı.
'VALLAHİ TÜRKLÜK HEPİMİZİ TARİF ETMİYOR'
Akademide ‘Otoriter çatışma yönetimi’ gibi kavramlar tartışılıyor. Bahçeli’nin önerdiği yöntemin bu yönteme uyduğuna dair akademik yorumlar var. Ne dersiniz?
İktidar cephesinde henüz anadili talebi, kayyımlara karşı yasal düzenlemeler hiç dile getirilmedi. Hala Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ‘Hepimiz Türk’üz, Türklük hepimizi tarif ediyor’ diyor. Vallahi etmiyor.
'BELLİ Kİ BAHÇELİ ERDOĞAN’DAN BİR ŞEY BEKLİYOR'
Keşke pozitif değerlendirilecek, zemini büyütecek bir tartışma durumu olsa ama yok. Bahçeli sadece sözünün arkasında olduğunu ifade ediyor ama belli ki o da Erdoğan'dan bir şey bekliyor. Sözü tekrar etmek de işin anlamını, önemini bozar. Şimdi pratik zamanıdır. Birisinin bir adım atması gerekiyor.
'FIRSAT PENCERESİ KÜRTLERİN STATÜSÜNÜ YOK ETMEK Mİ?'
Sen diyorsun ki ‘Siyaset mi, silah mı?’. Tamam, siyaset. Ama siyaset diyen, diyecek insanlara nasıl bir zemin sunuyorsun? ‘Fırsat penceresi’ diyorsun, tamam. Fırsat penceresinden Kürtlerin statüsünü yok etmeyi mi anlayalım? Türkiye Kürtlerin statüsünü yok etmeyi fırsat olarak sayıyorsa yazık hepimize. Bu ülkeye yazık.
Hesaba bakar mısın? Başka bir ülkenin içerisinde bir topluluğun, bir halkın elde ettiği bir şeyi bütün diplomasini, bütün ekonomini, bütün uluslararası ilişkilerini seferber ederek yok etmeye çalışacaksın. Sonra da ‘kardeşiz’ diyeceksin. Olmaz, bunu kimse kabul etmez. İnsan aynı şeyi tekrar eder mi? Bu mesele çözülmediği müddetçe ülkedeki kaos, kriz, çürüme devam edecek.
'KUZEYDOĞU SURİYE’YE GİRMEK ERDOĞAN’IN BAHÇELİ’NİN İSTEMESİYLE OLACAK BİR ŞEY DEĞİL'
Bir kesim, Bahçeli’nin çağrısının karşılık bulmaması durumunda iktidarın çok daha sert yöntemlere başvuracağını, operasyonlarını yoğunlaştırılacağını, Kuzeydoğu Suriye’ye operasyon düzenleyeceğini düşünüyor. Böyle bir endişeniz var mı?
Yanlış olur böyle bir şey. Emin olun fırsat bulsa zaten Kuzeydoğu Suriye'ye girerler. Ama bu Bahçeli'nin, Erdoğan'ın istemesiyle olacak bir şey değil. Orada dünya için umut olmuş bir demokratik zemin var. Kürtler zaten buna itiraz eder ama dünya da itiraz eder. O zaman Orta Doğu girdabına kendilerini atmış olurlar. Kürt meselesi tehcirle, göçle, bastırmayla, tutuklamayla, katletmeyle, çözülecek bir mesele değil. 50-60 milyon Kürt var. Girse ne olur?
Amerika’daki iktidar değişikliği sonrası iktidarın bir gözlemleme sürecine girdiği, yeni hamlelerde bulunmadığı konuşuluyor. Ne dersiniz?
İçimizde ve dışımızdaki seçim ve sonuçlarına çok büyük anlam yüklememek gerekir. Amerika Birleşik Devletleri’nden bahsediyoruz. Bir seçimle, bir yönetim değişikliğiyle büyük politik değişimler olacak bir ülke değil. Trump'ın çok belirleyici, önemli meselelerde kendi başına karar vermesiyle olacak bir durum yok diye düşünüyorum. Her ülkenin kendi ulusal politikaları var. Onun sözcüsü olanlar belki nüans olarak, söylem olarak etki edebilir. Ama çok farklı bir şey beklemiyorum.
'TÜRKİYE KENDİ MESELESİNİ ÇÖZERSE BÖLGEDEKİ EN GÜÇLÜ ÜLKELERDEN BİRİ OLUR'
Artık taşların bir biçimde oturması gerekiyor. Bu çatışma, bu şiddet kimsenin yararına değil. Türkiye kendi meselesini çözerse büyük bir ekonomik güç olur. Kendi kurmuş olduğu demokratik sistem vasıtasıyla örnek olur. Oradaki en modern, en güçlü ülkelerden biri olma imkanına sahip.
'ÖCALAN DÖRT ÜLKEDEKİ KÜRTLER ÜZERİNDE ETKİLİ TEK AKTÖR'
Taşların yeniden oturması sürecinde Abdullah Öcalan’ın rolü ne olabilir?
Bu konuda Bahçeli doğru yerden tuttu. Sadece Türkiye'deki Kürtler yok, dört ülkede Kürt nüfusu var. Dördünün üzerinde de etkili tek aktör Öcalan. Mesela Barzaniler, Federe Kürdistan’ın bir bölgesinde etkilidir. Ama Öcalan’ın hareketi İran'da, Suriye'de, Irak'ta, diasporada; her yerde en dinamik güç. Bu önemli bir şey değil mi? Anti-emperyalist, en şiddetli kapitalizm eleştirisi yapan insan. Kars, Dağpınar'daki yoksul köylüye ekolojiyi, cins özgürlüğünü, ortak yaşamı, birlikte yaşamı anlatabilen bir insan.
'DİYELİM Kİ ÖCALAN DENKLEMDEN ÇIKTI, KİMİNLE ÇÖZECEKSİN?'
Diyelim ki Sayın Öcalan denklemden çıktı. Bu meseleyi kiminle çözersin sen? Ne güzel ’İç dinamiklerimizle çözelim’ diyoruz. ’Dışsal güçler dahil olmasın’ diyoruz. Zaten adanın etrafını çevirmişsin, orada duruyor. Niye doğru bir zeminde, doğru bir yaklaşımla, onurlu bir yaklaşımla ilerlenmiyor?
'ÖCALAN TÜRKİYE VE ORTA DOĞU İÇİN ÖNEMLİ BİR ŞANS'
Sayın Öcalan, Türkiye için, Türkiye halkları için, Orta Doğu barışı için çok önemli bir şanstır. Bunun kitabını yazan, buna inanan bir insan. Kürtlerin en şiddetle şekilde devlet istediği bir ortamda ulus devlet eleştirisini ortaya koyan bir insan. Ulus devletin dezavantajlarını, olumsuzluklarını ortaya koyup ‘demokratik ulus’ diyen, kimsenin sınırıyla, kimsenin sembolleriyle, kimsenin onuruyla, kimsenin öncelikleriyle uğraşmayan, o zemini demokratikleştirmeye çalışan biri. Böyle bir durum varken, böyle bir şans, böyle bir fırsat varken hala zehirleyen, parmak sallayan bir tutum ortaya konuyor.
'ANA MUHALEFET PARTİSİNİN TÜRKİYE’NİN 100 YILLIK MESELESİNE DÖNÜK BİR PLANI OLMALI'
Bu süreçte CHP’nin ve genel başkanının tutumu nasıldı sizce?
Ana muhalefet partisinin, Türkiye'nin birinci partisinin bu meseledeki rolü çok net. Yapıcı, iktidarı demokratik zemine çeken, sorunun diyalogla çözülmesini isteyen bir tutum içerisinde olması gerekiyor. Bizim beklentimiz o. Aslında en başında iyi bir yaklaşım ortaya koydu Sayın Özel. Sadece dönem dönem sonuçlar üzerinden değerlendirmeler yapıyor. Ama bunun kimseye bir yararı yok. Ana muhalefet partisinin Türkiye'nin 100 yıllık meselesine dönük bir programı, bir planı, bir projesi olmalı. Sürekli iktidarın söylediğine laf yetiştiren, onun karşısında konumlanan bir nokta ana muhalefet partisinin pozisyonuna çok uygun değil.
Üç bilinmeyenli bir denklem değil Kürt meselesi. CHP bize, Kürtlere soracağına SHP’nin 89-90 yıllarında hazırladığı raporlar var, oraya baksın. Orada Kürt sorunu çok iyi tarif ediyor. CHP kendi özüne dönsün.
'CHP’DEN DE ÖZGÜR ÖZEL’DEN DE BEKLENTİMİZ BÜYÜK'
Ana muhalefet partisi bu süreçte çok büyük bir rol oynayabilir. Bu topa hızlı bir şekilde girebilir. Emin olun iktidarı bu meseleye mesafelendirebilir de, direkt merkezine de çekebilir. Bizim Cumhuriyet Halk Partisi'nden de Özgür Özel'den de beklentimiz büyük. Onun için top çevirme yerine bu meselede en baştaki gibi yapıcı bir yerde durması ve iktidarı bu zemine zorlaması gerekiyor. Bütün Kürtlerin beklentisi bu.
Bu meseleyi kim çözer, kime yarar? Bunlar çok basit tartışmalar. Meseleyi kim çözerse adı tarihe altın harflerle yazılır. Emin olun biz Kürtler olarak unutmayız. Cumhuriyet Halk Partisi asıl rolünü oynarsa iktidarın henüz ortaya dökmediği, henüz konuşmadığı, henüz izlediği, henüz ne yapmaya çalıştığı belli olmayan o tereddütlü, o ikircikli halini giderebilir.
'ERBAKAN HOCA’NIN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ BAŞIMIZ ÜSTÜNE'
Yeniden Refah Partisi'ne de söyledik. Burası Erbakan Hoca'nın devamıysa Erbakan Hoca'nın bu meseleyle ilişkin düşünceleri ve çözüm önerileri başımızın üstüne. Ne diyor Erbakan 90'ların ortasında? ‘Türkiye Kürt meselesini kendi dinamikleriyle çözmelidir’. ‘Türksüz Kürt, Kürtsüz Türk bir hiçtir. Türk ve Kürtlerin birlikte olduğu bir Türkiye bölgenin, dünyanın en güçlü ülkesi olur’ diyor. / Ceren Bayar