Demokrasi ve Barış Konferansı Daimi Koordinasyonu, İstanbul Akatlar Kültür Merkezi'nde "Kürt sorunun çözümü için müzakere ve barış içinde yaşama hakkı" başlıklı konferans düzenledi. HDK eş sözcüleri Ertuğrul Kürkçü, Sabahat Tuncel, DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, HDP milletvekilleri, Rakel Dink, İmralı Heyeti üyesi Ceylan Bağrıyanık, Erol Katırcıoğlu, Onur Hamzaoğlu, Maya Arakon, Erdoğan Aydın gibi bir çok akademisyen, yazar ve siyasetçinin katıldığı konferansın açılışını divana seçilen Demokrasi ve Barış Konferansı Daimi Koordinasyonu üyesi akademisyen Onur Hamzaoğlu yaptı.
Dink : Tanrının yüzünü görmek istiyorsak barışı sağlayanlar olmalıyız
Hamzaoğlu'nun konuşması ardından konferansın açılış konuşmasını yapan Rakel Dink, çatışma sürecinin sona ermesi için taraflara çağrıda bulunarak, "Ne mutlu barışı sağlayanlara. Tanrının yüzünü görmek istiyorsak barışı sağlayanlar olmalıyız, savaşı körükleyenler destekleyenler değil. Yaşamaktan keyif almayı öğrenmeliyiz, öldürmekten değil. Bu nasıl bir hafıza ve zihniyet? 12 Eylül'ün 35'inci yılı. Soykırımın 100'üncü yıl. 1955 6-7 Eylül'ün 60'ıncı yılı ve aralarda da daha neler neler. Polisi, askeri, sünnetlisi, sünnetsizi, PKK'lisi, gerillası hepsi bu toprakların ülkemizin çocukları değil mi? Kaybettiklerimizin değeri hangi ölçekle ölçülebilir. Barış öldürmeyle olmaz. Öyle öğretildiği gibi vatan toprağı kanla sahiplenilmez. Alın teri, emekle, doğruluk ve adaletle mülkün temeli oluşturulur. Aslında söylenmemiş, yazılmamış hiçbir şey yok. Ne yazık ki hiçbir şey değişmiyor. Hak, hukuk, esenlik, bereket içinde yaşamak varken bu ne vahşet bu ne öfke bu ne bitmeyen kin ve nefret, bu ne kan dökme doyumsuzluğu. Rab insanlığa merhamet etsin tekrar ve tekrar. Mesis İsa'nın adı ile iki tarafa da sesleniyorum. Aslında yalvarıyorum. Amasız, koşulsuz silahları susturun. Yeter bu kadar dağlanmış yürek, bu kadar acı yeter. Bu kadar ölüm yeter, yeter. Edi Bese, Yutkunamıyoruz" diye seslendi.
'Faşizme karşı direnirsek kazanırız Cizre bunu gösterdi'
Konferansta söz alarak Cizre'ye yaptıkları yürüyüş hakkında bilgi veren HDK Eş Sözcüsü Sabahat Tuncel ise, Cizre'de halkın görkemli direnişinin kazandığını aktararak, "Buradan onlara selam olsun" dedi. Türkiye'nin içinden geçtiği sürecin "AKP hükümeti ve Erdoğan'ın sivil darbesi" nedeniyle yaşandığını belirten Tuncel, Kürdistan halkının direnişinin de bu sivil darbeye karşı olduğunu söyledi. Tuncel, "Kürdistan'daki halk da aslında tam da buna isyan eden bir noktada. 'Kendi kendimizi yönetmek istiyoruz' dedi ve özyönetim sürecini başlattı. 'Artık devletin zulmünden bıktık. Kendi kendimizi yönetmek istiyoruz' beyanlarına devlet şiddetle karşılık verdi. Ama Cizre'de halk direnişi şunu gösterdi; Faşizme karşı direnirsek kazanırız. Tıpkı Kobanê'de olduğu gibi" diye konuştu.
Geçmiş dönemde TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi olan CHP milletvekili Rıza Türmen de, müzakere ve çözüm süreçleri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. "Anlamsız savaşın bitirilmesi için barıştan konuşmak lazım" diyen Türmen, 30 yıllık sürecin çözümün çatışmayla gerçekleşmeyeceğini gösterdiğini kaydetti. Türmen, "Dağları kampları bombalamakla devlet bir sonuç elde edemez. Öğrendik ki PKK eylemleriyle sonuç alamaz. Öğrendik ki müzakere olursa silahlar konuşmaz" ifadelerini kullandı.
'AKP ateşkesi nihai çözümle karıştırdı'
Türkiye'de şiddetin bir araç olmaktan çıkıp bir amaç haline geldiğini kaydeden Türmen, şöyle devam etti: "Şiddetle iktidar arasında bir bağlantı var. Diktatörlüklerde iktidarla şiddet birbiriyle bağlantılı olarak yürütülüyor. İktidarlar güçsüzleştikçe şiddet artıyor. Türkiye'de de olan galiba budur. Türkiye'de de tahakkümcü bir yapının sonuna gelindiğini görüyoruz. Bu şiddeti her yerde görüyorsunuz. Artan şiddet Türkiye'nin her yerinde. Bu şiddet iktidarın göz yumması ile oluşan bir şiddet. Bu ortamda bir ateşkesin sağlanması lazım. Ateşkes tek taraflı da olabilir. Taraflardan birisinin bir tek gün 'ben bugün şiddet kullanmayacağım' demesi lazım. Diğer tarafta bunu kabul etmek zorunda olacak aksi takdirde şiddetin sorumlusu olacak. Kamuoyu olarak bunu sağlayabilsek çok önemlidir." Ateşkesin bir çözümün ön koşulu olduğunu ama AKP'nin bunu nihai çözümle karıştırdığını belirten Türmen, "Ateşkesin gelebilmesi için çözümün gelişmesi lazım. Barışın inşa edilmesi lazım. Bunun için de bir çözüm projesi lazım" dedi. IRA örneğini veren Türkmen, IRA ve İngiltere arasında karşılıklı yükümlülükler üzerinden silahların bırakılması süreci yaşandığını söyledi. Türmen, silah bırakmak için karşılıklı edimlerin gerçekleştirilmesi gerektiğini kaydetti.
Kürt sorunun çözümünün demokratikleşme sürecinin bir parçası olduğunu fakat bu demokrasinin ise çoğulcu, katılımcı bir demokrasi anlayışı olduğunu kaydeden Türmen, "İktidarın halka devredildiği ,ihtiyaçlarını belirleyip karara bağladığı, bir demokrasiye geçmek lazım. Bölge lafından korkmamak lazım. Bölge dediğiniz zaman Türkiye bölünecek diyorlar. Türkiye gibi kocaman bir ülkede bir taraftan merkezi yönetim diğer taraftan belediyeler olacak ve bunların arasında bağlantı olmayacak. Bu hizmet sunmak açısından da akılcı değil. Demokrasi iktidarın paylaşılması demek. İktidar ne kadar paylaşılırsa o kadar demokratikleşilir. Kürt sorununun çözümü de bu yeni demokrasi anlayışında yatıyor. Ulus devletin kavramları ile demokrasi getirmek ve çözüm beklemek gerçekçi değildir. Bu yeni demokrasi arayışını biz Gezi'de gördük" diye konuştuk.
'Savaşta bedel ödetilen kadın müzakere süreçlerinde dışlanıyor'
Konferansta kadınların barış süreçlerindeki rolüne ilişkin sunum yapan Barış İçin Kadın Girişi üyesi Nükhet Sirman ise, "Kadınlar barışta ısrarcı. BİGK olarak 4 Temmuz'dan beri sokaktayız. Barışın bizim için önemli olduğunu söylüyoruz. Savaşın kadınlar üzerindeki yükünün ağır olduğunu biliyoruz. Çünkü yaşadık ve gördük. Ekin Van örneği burada. Kadının bedeni savaş alanı haline getiriliyor. Kadınlara bedenleri üzerinden bedel ödettiriliyor" dedi. Sirman, savaşta bedel ödetilen kadının müzakere süreçlerinde ise toplumsal cinsiyetleri nedeniyle dışlandıklarını ifade ederek, "Kadınlar bedel ödüyor ama barış erkek işi gibi görülüp kadınlar barış süreçlerinden dışlanıyor" dedi.
'Diyalog süreçlerinde devlet hep tasfiye planını gündemde tuttu'
İmralı Heyeti üyesi HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, "Kürt sorunun çözümünde müzakere süreci" başlıklı bir sunun yaptı. Kürt sorununun müzakere süreci ile çözülmesi ile ilgili meseleyi hafızaları yoklayarak değerlendirmenin müzakere masasına daha önemli katkıları olacağını belirten Baluken, 1993 yılından bu yana dolaylı ve doğrudan Kürt özgürlük hareketi ve devlet arasında diyalog kanallarının olduğunu belirterek, 1993, 1995, 1998, 1999 ve sonrasında PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın çabaları ve perspektifi ile gelişen ateşkes süreçlerine ilişkin hatırlatmalarda bulundu. Tüm bu ateşkes süreçlerinin tıpkı bugün kullanılan "Son terörist kalıncaya kadar mücadeleye devam" anlayışı, "Devlet pazarlık yapmaz" söylemi ve devlet kibri ile heba edildiğini vurgulayan Baluken, tüm ateşkes süreçlerinin böyle heba edilmesinin ardından ülkenin ağır bedeller ödediğini, acıların yaşandığını söyledi. Diyalog süreçlerinde de devletin hep tasfiye planını gündemde tuttuğunu ve bunu pratikleştirmeye çalıştığını belirten Baluken, buna örnek olarak ise Oslo görüşmeleri sürerken, KCK yetkililerine dönük gerçekleştirilen suikast saldırısı örneğini verdi.
'Müzakere masasında da olsa tasfiyeyi hedeflediler'
Çözüm süreci kapsamında 3 Ocak 2013 tarihinde ilk heyetlerinin İmralı'ya giderek PKK Lideri Öcalan ile görüşmelerin başladığını aktaran Baluken, "İlk görüşme 3 Ocak ve toplumda büyük bir beklenti var. Ama 5 gün sonra Paris'te 3 devrimci Kürt kadın katlediliyor. Tıpkı Oslo görüşmeleri gibi. Mesaj yine aynıydı. 'Müzakere masasına oturmuş olabilirim ama ben seni tasfiyeden vazgeçmedim' mesajıydı. Ve bu büyük bir kırılma yarattı" dedi.
2013 Diyarbakır Newroz'unda PKK Lideri Öcalan'ın tarihi manifestosunu ve 3 aşamalı çözüm planını hatırlatan Baluken, bu 3 aşamalı çözüm planı devresinde devletin atması gereken adımlardan ne geri çekilme yasasının ne de yol temizliği diye tabir edilen demokratik siyasetin önünu açacak bir çok demokratikleşme sürecini öngören konularda tek bir adım atılmadığını söyledi. Baluken, "Bütün bunlar aşılması gereken sorun alanlarıydı. Ama bunların üzerine 21 Ocak 2014 tarihinden itibaren de Rojava devrimi ile ilgili devletin tutumu eklendi. AKP'nin Rojava devrimi karşıtlığı çözüm sürecinde en büyük sorun alanlarından birisi oldu" dedi. Bugün de Türkiye'nin tüm Suriye politikasını Cerablus'un Kürtlerin eline geçmemesi üzerine kurmuş durumda olduğunu dile getiren Baluken, şunları aktardı: "Kobanê'nin düşme tehlikesi altında olduğu o gece yaptığımız bir görüşmede Türkiye'den bir tek şey istedik. Sadece Cizire ya da Êfrin Kantonu'ndan Kobanê'ye destek gönderilmesi ile ilgili kendi topraklarını kullandırtıp geçişlere izi verilmesini istedik."
'Çatışmasızlığa gelmeyen Saray'ın ta kendisidir'
Baluken, 6-7 Ekim'de toplumun AKP'nin Rojava politikasına tepkisini, AKP'nin bir savaş gerekçesi olarak saydığını ve ardından alınan MGK toplantısında da bunun resmi savaş kararına dönüştürüldüğünü hemen ardından da "İç güvenlik paketi" gibi düzenlemelerin hayata geçirildiğini kaydetti. Baluken, PKK Lideri Öcalan'ın ise güvenlik paketine yeni bir çözüm ve müzakere taslağı hazırlayarak cevap verdiğini kaydetti. Niyet beyanı olan Dolmabahçe Mutabakatı'nın ardından onama aşamasına geçilmesi için izleme komisyonu kurulması gerektiğinin Öcalan tarafından ifade edildiğini hatırlatan Baluken, "Dolmabahçe Mutabakatı'ndan sonra sonuca yaklaştığımızla ilgili bir hissiyatımız oldu ama AKP sekter yaklaştı. Zaten ardından seçim sürecinde yaşananlar AKP'nin sekter yaklaşımını ortaya koydu. Ama 7 Haziran'da AKP'nin bu yaklaşımını halklar temize çekti ve çözümden yana iradesini ortaya koydu. Ve biz de 7 Haziran'dan sonra da halkımızın talebi doğrultusunda sürecin devam etmesi için çaba sarf ettik" dedi. Ardından gelişen süreçte AKP ve Erdoğan'ın seçimden sonra ortaya koyduğu darbe sürecini, savaş süreci ile tahkim etmeye çalıştığını kaydeden Baluken, "Savaşa karar vermişler ama bunun için de ısrarla gerekçeler üreten bir hükümet pratiği ile karşı karşıyayız" diye belirtti. Baluken, son olarak barış için toplumsal bir direniş gösterilmesi gerektiğini belirterek, "Hem ateşkesle ilgili hem savaşla ilgili hem de barışla ilgili top Ankara'dadır. Çatışmasızlığa gelmeyen, barışa gelmeyen Saray'ın kendisidir" dedi.
Konferans soru cevap bölümü ve tartışmalarla devam ediyor. Tartışmaların ardından konferansın sonuç bildirgesi açıklanacakDİHA