Tan: Yazdıklarıma bugün de imza atıyorum, onlar da imza atıyor mu?
Tan: Yazdıklarıma bugün de imza atıyorum, onlar da imza atıyor mu?
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile AKP Milletvekili Mehmet Metiner'in 1993 ile 1994 yılları arasında çıkarttıkları "Yeni Zemin" adlı dergide, Diyanet ve dine ilişkin yazdıkları ile bugün söyledikleri birbirinden çok farklı. HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, Akdoğan ve Metiner'in imza attıkları yazıları bugün de onayladığını belirterek, "Ben kendi yazdıklarıma bugün de imza atıyorum, onların yazdıklarının da altına da imza atıyorum. Peki onlar, yazdıklarının altına bugün de imza atıyorlar mı atmıyorlar mı" diye sordu.
Dergide yazdıkları ile bugün söyledikleri ayrı
Söz konusu dergideki fikirler, HDP'nin dillendirdiği ve beyannamesine aldığı maddelerle örtüşürken, derginin bir sayısının kapağında "Türkiye'de denetim altındaki Din'in özgürleşme talebi" başlığı ile Saidî Kurdî'nin fotoğrafı yer alıyor. Aynı sayıda AKP Milletvekili Mehmet Metiner'in, "Devlet dinden elini çekmeli" başlıklı yazısı dikkat çekerken, yazının içeriğinde ise şu cümleler yer alıyor: "Devlet dinden elini çekmeli artık. Dini hizmetler sivil toplumun kendisine bırakılmalıdır. Laikler de din korkusunu atmalı. Gerçek demokrat olmanın gerekliliklerine uygun davranmalıdırlar hiç değilse! Türkiye'nin kendisiyle barışık yaşamasının en temeldeki gerekliliklerinden biri de budur." Yine dergide, "Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kademeli olarak ilga edilmesi, devletin TV'deki inanç dünyası türündeki programlara son vermesi ve okullarda dini eğitim vermekten vazgeçmesi gerekir" şeklinde, dinin devletin tekelinden çıkartılmasına dönük yazılar yer alırken, tüm bu yazılarda da Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile AKP Milletvekili Mehmet Metiner ve RTÜK Başkanı Davut Dursun'un imzaları bulunuyor. O dönem dergide yazdıklarını bugün de savunan ve halen mücadelesini yürüten Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, din ve devlet ilişkisine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
'Devletler dinleri kendilerine göre oluşturdular'
Din ve devlet ilişkilerinin dünya tarihi boyunca bütün toplumlarda en önemli konuların başında yer aldığını söyleyen Tan, din ile devlet ilişkisinin düzgün bir zemine oturtulmaması durumunda ortaya çıkan yanlış anlayışın toplumu tümden esir alacağının altını çizdi. Devletlerin toplumu esir alan bu yönlü anlayış ile kendine göre bir din oluşturduğunu kaydeden Tan, "Tarihte bunu gördük biz. Mesela Avrupa'da Engizisyon Mahkemeleri vardı, bununla din bütün bir toplumu esir aldı. Yanlış bir uygulama ile ve toplum yaşanılmaz bir hale geldi. İşte aforoz mekanizmaları, yine Bizans İmparatorluğu'nda Fener Rum Patrikhanesi imparatorun emrine girdi. Dolayısıyla imparatorun bir memuru haline geldi" dedi. Aynı şeyin Osmanlı'da da yaşandığını aktaran Tan, "İstanbul'u fethettikleri vakit Şeyhülislamlık makamını kurdular. Peki bir Şeyhülislam padişahın emrinde olduğu zaman padişahın hoşuna gitmeyen bir şeyi söyleyebilir mi söyleyemez" ifadelerini kullandı.
'Diyanet, Osmanlı'ya fetva çıkaran Şeyhülislamlıktan alındı'
Osmanlı Devleti padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman'ın taht için iki oğlunu ve 5 torununu boğdurduğu bilgisini veren Tan, Şeyhülislamın devlete bağlı bir kurum olarak işlediği dinen herhangi bir karşıtlığın geliştirilmediğini aksine kabul görülmesi için "fetva" çıkarıldığını dile getirdi. Yine 3'üncü Mehmet'in tahta çıktığı gün Şeyhülislam'dan fetva alarak 19 kardeşinin öldürttüğünü söyleyen Tan, Türkiye'deki Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da aynı mantıkla devralındığına dikkat çekerek, "Padişahın emrinde olan bir din, padişaha 'sen yanlış yapıyorsun' diyemez. İşte Cumhuriyet dönemi de bu Diyanet İşleri Başkanlığı'nı bu Şeyhülislamlıktan aldı. Netice bunların hepsi bir yanlışın devamıdır" diye konuştu.
'Devletin yapacağı iş destek sunmak'
Din ve devlet ilişkilerinde olması gerekenlere ilişkin konuşan Tan, "Müslümanlıkta da, Hıristiyanlıkta da, Yahudilikte de din Allahın dinidir. Dinin özgür ve hiçbir otoritenin emrine girmemesi lazım. Tabiri caizse Allaha bağlı olması lazım, devlete değil. İşte bizim şuan da savunduğumuz ve doğru olan sistem, devlet dine karışmayacak. Tarikatlar cemaatler, tekkeler, camiler, cemevleri, kuran kursları bunların hepsi serbest olacak. Tabi ki kiliseler ve havralar, Hindu tapınağı, Ezidi tapınakları da kim neye inanıyorsa" değerlendirmesinde bulundu. Devletin ise yapacağı şeyin "destek sunmak" olduğuna vurgu yapan Tan, "Arazi verebilir, inanç merkezlerinin yapımına katkı sunabilir. Elektriğini, suyunu bedava verebilir. Devlet, bütün dinlere, inançlara aynı mesafede yaklaşmalıdır. Bütün tarikatlar ve inançların hepsi devletin dışında sivil örgütlenmelerdir" ifadelerini kullandı.
'Diyanet devletin elinde bir memur'
İran ve Irak'ta Şii ulemasının özerk ve özgür bir yapıda olduğu bilgisini veren Tan, Türkiye'de oluşturmak istedikleri sistemin de buna benzer olduğunu ve dinin devlet tekelinden çıkartılarak sivilleşmesi gerektiğini belirterek, "Bugün ki Diyanet İşleri Başkanlığı, devletin elinde bir memurdur. Böyle din olmaz" dedi.
'Dini sivil hayata bırakacağız'
Seçim beyannamelerinde Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kaldırılacağı'nın belirtilmesinin çokça tartışıldığını ve AKP'nin "gerçekdışı" bir kara propagandaya giriştiğini kaydeden Tan, şunları kaydetti: "AKP çıkıp diyor ki, 'bunlar dini kaldıracak, camileri kapatacak.' Hayır bunu demiyoruz. Gerçek bir din anlayışı yerleşmesi için bugün ki diyanet işleri bakanlığının statüsü, mutlaka değişmeli. Devlet dini cemaatleri desteklemek, arsa vermek, yardım etmek ile ilgili bir kuruluş ya da bir bakanlık kurabilir, bu başka bir şey. Ama öbürünün hepsini sivil topluma bırakır. Tekkeler, medreseler, zaviyeler, kuran kursları, cemevleri, isteyenler için kilise ya da halk neyi istiyorsa kendi kuruluşunu kurar, sivil olarak örgütlenir. Zaten bugün de bunlar var ancak kanunu değil. Bütün tarikatlar, cemaatler, cemevleri örgütlüdür. Biz bunun anayasal teminat altına alınmasını, kanuni olmasını, özgür olmasını istiyoruz. Dini sivil hayata, topluma bırakacağız."
'Kemalist rejimin 'tek tip' sistemi kalkmalı'
Yine HDP'ye karşı yapılan bir propagandanın da, zorunlu din derslerinin kaldırılmasına dönük taleplerine ilişkin olduğunu aktaran Tan, "Bu da başka bir yanlış. Biz diyoruz ki, okullarda bütün dinlerle ilgili bir zorunlu bilgi olsun. Yani tıpkı sosyal bilgiler, tarih dersi gibi. Dünyada hangi dinler var, bunlar neyi savunuyor, neyi anlatıyor. Hıristiyanlığı da, Brahmanizm'i de, Konfüçyanizmi de, Hinduizmliği, Êzidîliği de hepsini anlatsın. Bu genel bilgi, genel kültür herkese verilsin. Müslümanlık da ayrıca serbest olsun, gönüllü olsun. Ama Hıristiyan çocuğuna, Alevi çocuğuna, zorla Müslümanlık sunilik öğretilmesin" diye konuştu. HDP olarak dinde mecburiliğin olmasını istemediklerini kaydeden Tan, Tevhidi Tedrisat Kanunu, yani dindeki tekçiliğin kaldırılması gerektiğini de sözlerine ekledi. Cumhuriyetin kuruluş aşamasında Kemalist rejimin insanları tek tipleştirmek için bir eğitim programı çıkarttığını belirten Tan, bunun ortadan kaldırılması için mecliste kanun teklifi verdiğini ancak AKP'nin buna karşı çıktığını söyledi. Verdiği kanun teklifinin kabul edilmesi halinde okullarda din derslerine serbesti getirileceğini ifade eden Tan, kendisi de bir Müslüman olarak çoğuna serbest olan din dersi kapsamında İslam dini derslerinin verilmesini isteyeceğini belirtti. Diyanet gibi bir kurumun devletin değil halkın emrinde olması gerektiğine vurgu yapan Tan, "Aklı başındaki bütün Müslümanlar aynı fikirdedir. Şiilerin en büyük imamı ve Caferi mezhebinin en büyük kurucusu Caferi Sadığın da görüşüdür bu. Din devletin elinde olmaz" şeklinde konuştu.
Aralarında Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, AKP Milletvekili Mehmet Metiner ve RTÜK Başkanı Davut Dursun'un da bulunduğu bir grup ile birlikte 1993 ile 1994 yılları arasında "Yeni Zemin" adlı dergiyi çıkarttıklarını hatırlatan Tan, derginin 17 sayı olarak devam ettiğini belirtti. Tan, "Yeni Zemin. Muhteşem bir dergi, entelektüel bir dergi, onlar da aynen bu fikirdeydiler ve bu şekilde yazıları var bu dergide. Ben 22 23 sene evvel çok güzel fikirler savunuyordum, bunlar da çok doğru fikirlerdi, ben de yazdım onur duydum. Yeni Zemin Dergisi. Genel yayın yönetmeni ve genel yayın yönetmen yardımcısı yani derginin bir ve iki numaralı kişileri Akdoğan ve Metiner'dir" ifadelerini kullandı.
'Onlar bugün de imza atıyorlar mı?'
Dergide yazdığı tüm yazılarına bugün de imza attığını kaydeden Tan, "Ben kendi yazdıklarıma bugün de imza atıyorum, onların yazdıklarının da altına imza atıyorum. Peki onlar, yazdıklarının altına bugün de imza atıyorlar mı atmıyorlar mı?" diye sordu. Tan, o dönem çalışma arkadaşlarına yönelik tepkisini ise şöyle dile getirdi: "Maalesef İslamcıların büyük bir kısmı devletleştirildi. O iki isim bugün de aynı görüştedirler mi bilmiyorum. Daha bu konu ile ilgili bir şey söylemediler."
AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın din üzerinden yürüttüğü bu kirli politikalar ile HDP'ye oy verecek dindar Kürt kesiminin önünü kesmeye çalıştığına vurgu yapan Tan, aynı parti de siyaset yürüten ve mücadele eden arkadaşlarının da İslam dini ile ilgili konuştuklarında "terminolojilerine" dikkat etmeleri gerektiğini ve AKP'nin ya da Cumhurbaşkanı'nın istismarına yol açmayacak bir üslupla dikkatli yürümeleri gerektiğini ifade etti.
Kürt siyasal hareketinin tarihinde görmediği desteği bugün HDP ile gördüğünün altını çizen Tan, bu ilginin heba edilmemesi için dengeli bir siyaset yürütülmesi gerektiğini belirterek, "Özellikle sol sosyalist söylem ile dindar halkımızın hassasiyetleri arasında ciddi bir denge, üslup tutturmak mecburiyetindeyiz. Eğer bunu seçimlere kadar sağa salim götürebilirsek, Provokasyonları atlatabilirsek Allahın izniyle barajı aşıyoruz. Hem de ciddi bir şekilde aşıyoruz. Bu Türkiye'yi de rahatlatır. Yani Türklerin de kazanacağı bir seçim olur" diye konuştu. BESTANÛÇE