Yüksekova Güncel

'ŞEMDİNLİ, TÜRKİYE'NİN GERÇEĞİDİR'

Güncel

Şemdinli İlçesi'nde HPG'lilerle karşılaşan BDP ve DTK'lilere yönelik hükümet yetkililerinden gelen ve hakaret boyutuna varan açıklamalara tepki gösteren DTK ve BDP Eş Başkanları, "Şemdinli, Türkiye'nin gerçeğidir" dedi.

BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, "Şemdinli'den köylere giderken gördüğümüz, karşılaştığımız, Türkiye'nin gerçeği ve realitesidir. Türkiye bu gerçeği görmeli bu realiteyi kabul etmeli" dedi. Kışanak, "Dağlardaki gençler Kürt halkının evlatlarıdır, yakınlarımızdır, eşimiz, dostumuzdur, akrabamızdır, kapı komşumuzdur, köylümüzdür, bizim çocuklarımızdır. Kimse bize onlara terörist muamelesi yapmamızı dayatamaz" dedi. DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk da, "Gerilla bu coğrafyanın bir gerçekliğidir. Şemdinli gerçeği ile herkesin yüzleşmesi gerekiyor" dedi.

DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk ile BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, Şemdinli'de HPG'lilerle karşılaşmalarına ilişkin devlet yetkililer tarafından yapılan açıklamalara dikkat çekmek için basın toplantısı düzenledi. Düzenlenen toplantıya BDP'li milletvekilleri Nursel Aydoğan ile Emine Ayna, BDP Diyarbakır İl Eş Başkanı Zübeyde Zümrüt ile BDP'li yöneticilker katıldı. Toplantıda ilk konuşan Kışanak, artan çatışmalara dikkat çekerek, "Tüm dünya kamuoyu ve Türkiye kamuoyu az da olsa biliyor. Bir ayı aşkındır çok yoğun bir savaş yaşanıyor. Son 30 yıldır yaşadığımız savaş ve çatışma durumundan daha fazla karşı karşıya kaldığımızı herkes biliyor. Fakat bu konuda hükümet hala ısrarlı, kamuoyunu, duyarlı insanları susturmaya, medyayı susturmaya çalışıyor" dedi. Hükümet yetkililerin herkesi tehdit ettiğini söyleyen Kışanak, yaşanılanların 90'lı yılları hatırlattığını belirterek, "O dönemde medya, basın tehdit edildi, korkutuldu. Zorla bir kampta yer almaya bir savaşın gerçeğini gizlemeye zorlandı. Köylerin yakıldığını, faili meçhullerin yaşandığını medya biliyordu ama yazmıyordu. Yazanlar ise çarpıtarak 'bunu örgüt yaptı' diye yazmak zorunda kalıyordu. Ama 10 yıl geçti, ülkede binlerce insan yaşamını yitirdi, 4 bini aşkın köy yakıldı, 5 milyona yakın insan yerinden yurdunda edildi. Ondan sonra şimdi kısmi de olsa 90'lı yıllarda yanlış yapıldı diye bir tartışma var" dedi.

'Medya Hakkari'de yaşanılanları gördü ama...'

Hakkari'ye gittikleri zaman medyanın ilk defa oraya girebildiğine dikkat çeken Kışanak, "Oradaki gerçeği gördü. Orada atılan toplardan bombardımandan dolayı evlerin duvarlarının çatladığını gördü. Evlerin duvarlarında panzerlerden atılan, helikopterlerden atılan ağır silahların mermi izlerini gördü. Orada bu yoğun saldırılar altında insanların ne kadar tedirgin olduğunu gördü. Yanmış, yıkılmış bağ bahçe gördü, ormanlar gördü, top atışlarından dolayı kulağı sağır olan çocukları gördü. Yine orada Şemdinli'nin çıkışında tanklarla en yüksek teknolojiyle donatılmış askerlerle özel timlerle kurulmuş şehir çıkışındaki barikatlar gördü ve barikattan birkaç kilometre ötede gerillanın olduğunu gördü. Ancak bunlar bu gün Türkiye'de konuşulmuyor. Bu gerçeğin tartışılması gerekir, gerçeğin ta kendisi budur. Buna gözlerinizi kapatarak bir görüntüyle siyasi malzeme elde etmiş gibi uğraşırsanız ve görüntüyü anlamaktan uzak bir anlayış içerisinde olursanız bu ülkeye yazık edersiniz. AKP hükümetinin, Türkiye kamuoyunun, medyanın, aydınların, demokrat insanların, barış isteyen insanların, bu gerçeklere gözün açması gerekir" diye kaydetti.

'Şemdinli, Türkiye'nin gerçeğidir'

Köyün hemen 2 kilometre ötesinde top atışlarının yapıldığını belirten Kışanak, "Bir gün önce o köylerin bağları bahçeleri yakılmıştı ve o sabahta hala çatışma sürüyordu. Bu gerçeği görmeyen, bunu konuşmayan, bunu tartışmayan bir Türkiye kaybeder. Ve o karakolda medyanın bugün her can kayıplarında üzerinde çokça durdurduğu ileri teknoloji ile donatılmış bir karakol. Ama 2 kilometre ötesindeki çatışmayı önlemeyen bir karakol. Adeta sığınak gibi yapılmış, yerin altına yapılmış bir karakol. Ama 2 kilometre ötesinde gerilla var. Türkiye bu gerçeği görmek zorunda. Bizim o gün Şemdinli'den köylere giderken gördüğümüz, karşılaştığımız, Türkiye'nin gerçeği ve realitesidir. Türkiye bu gerçeği görmeli bu realiteyi kabul etmeli. Bu gerçeği ve realiteyi tartışmalı. Çözüm zihniyetiyle tartışarak bu ülkede çatışma gerçeğini ortadan kaldıracak halklarımızın kardeşlik içerisinde, eşitlik içerisinde yaşamasını sağlamalı ve böyle bir ortama ihtiyacı var. Orda ortaya çıkan bu görüntünün sadece ve sadece bir parçasını siyaset malzemesi yapmak için, milliyetçiliği tırmandırmak için partimize, bizlere yönelik saldırılara teşvik etmek için kullanan bir iktidar var. Biz geldikten sonra o gerçek orada devam etti. İdris Naim Şahin'in Hakkari'de yaşadıklarını bütün sansürlere rağmen bütün dünya biliyor. Tüm Türkiye biliyor" şeklinde konuştu.

'Yol kontrolü olduğunu bilmiyorduk'

BDP ve DTK, siyasi parti temsilcileri ile oluşturulan güçlü bir heyetle hakikatin peşinde gittiklerini dile getiren Kışanak, "Her şeye rağmen bu gerçeği görebilmek ve bu gerçeği kamuoyuna gösterebilmek ve buradan bir çözüm çıkarmak istiyoruz. Hükümetin yaptığı gibi bir kışkırtma değil, biz bir çözüm çıkarmak istiyoruz. Medya o gün bizimle birlikteydi. Orada bulunan medya korkmazsa, kaygılanmazsa, taraflı davranmazsa, izlenimlerini bütün çıplaklığıyla anlatsa, gerçek ortaya çıkacaktır. Gerçek şudur arkadaşlar; biz köylerde sivil halkın yaşadıklarını ve çatışma bölgesinde yaşananları görmek üzere gittik. Ancak sık sık herkesin de duyduğu gibi gerillalarının kimlik kontrolünün yaptığı bir bölgeye gittiğimiz biliniyor. Fakat bizim böyle bir gerçekle karşılaşıp karşılaşmayacağımızı bilmiyorduk. Hatta bir parça belki biz gittiğimiz için, belki medya orada olduğu için görülmeyecekler zannediyorduk. Fakat gördük ki onların böyle bir kaygısı da yok. Medyadan, kamuoyundan gözlerden ırak olma gibi bir kaygıları yok. Değerli arkadaşlar orada ki basın mensupları ne olduğunu çok iyi biliyor. Yaklaşık olarak 100 araçlık bir konvoyduk. Ve bizim önümüzde milletvekillerinin olduğu araçların önünde 25-30 belki de 40 araç vardı. Araçlar birden arka arkaya durmaya başlayınca biz önde ki araçlardan birinin kaza yaptığını ve bu yüzden kaza yaptığını zannettik. İndik ta araçların önüne gidene kadar ne olduğunu anlamadık. Fakat biz oraya gidene kadar yaklaşık 10-15 dakika sürdü" ifadesinde bulundu.

'Halk gerilladan ayrılamadı'

Yolun kesildiği alana gittikleri an HPG'liler ile halk arasında bir mücadelenin olduğunu gördüklerini söyleyen Kışanak, "Bu mücadele neyin mücadelesi biliyor musunuz? Gerilla kendisinin resmi prosedürünün gereği bir yol kesme eylemi yapmak istiyor, insanları kendisinden ayırarak karşıya geçirmek istiyor ve onlara propaganda yapmak istiyor, ama insanlar öyle bir duygu seli içerisindeler ki onların bu resmiyeti kurmasına bile izin vermediler. Açıkçası orası bir gerilla kontrol noktasıydı. Orada bir kontrol istemişlerdi. Ancak bu kontrolü kuramadılar. Orada duygular hakim oldu, orada insanlar analar, halk, bizler hepimiz bir duygu seli yaşadık. Herkesin bunu bilmesi gerekiyor. Orada ki medya da bunu biliyor. Orada medyaya konuşma yapan gerillanın 10-15 dakika insanları karşıya ayırıp 'geçin size hitaben bir konuşma yapacağız' dediğini ama böyle bir ayrıştırmanın yaratılamadığını gördüler. Değerli arkadaşlar bizler bu halkın temsilcileri olarak Kürt sorunun çözülmesi noktasında sorumluluk ve misyon üstlenmiş kişiler olarak bu ülkenin bütün değerlerine saygı göstererek bu sorunun çözebileceğimize inanıyoruz. Düşmanlaştırarak, karşıtlaştırarak bu işin içerisinden çıkılamaz. Ama hükümet ne yapıyor buradan bir düşman siyaseti çıkarmaya çalışıyor" diye kaydetti.

'AKP'li bakan şuurunu yitirmiş'

AKP hükümetinde yer alan bir bakanın şuurunu yitirdiğini ifade eden Kışanak, "Değerli arkadaşlar bu hükümetin bir bakanı şuuru yitirmişçesine şu sözü kullanabiliyor, 'Kaça aldıysak ona satarız.' Tüccarlar böyle söylüyormuş. 'Bu ülkeyi şu kadar kan dökerek kurduk, ancak o kadar kan dökerek veririz' diyor. Gerçekten de bunlar şuurlarını yitirmişler. Din ticaretini bıraktılar kan siyasetine başladılar. Böyle bir mantık olabilir mi? Bir ülkenin hükümetinin bakanı ülkeyi kanla satmaktan bahsediyor. Bu nasıl bir zihniyettir. Siz bu ülkeyi kanla satışa çıkarırsanız alıcısı çok olur. Irak'ın, Suriye'nin, Afganistan'ın nasıl kan gölüne döndüğünü herkes biliyor. Bunlar akıllarını, merhametlerini vicdanlarını duygularını her şeylerini yitirmiş durumdalar. Tüm Türkiye halkının bunlara bir dur demesi 'Biz düşman değiliz kardeşiz' demesi gerekiyor. 'Dağda ki gerilla da bu halkın çocuğudur' demesi gerekiyor. Daha kaç kişi ölecek? Sayın Arınç çık açıkla, bedeli ne, kaç bin can, yetmedi mi? Bugün yetmedi mi sizin gibi vampirler yüz bin mi can istiyor? Bu nasıl bir mantık? Bir nasıl bir vicdan?" dedi. Bazı yetkililerin halkı kendilerine karşı kışkırttığını ifade eden Kışanak, "Halkı bize karşı kışkırtıyorlar, linçlere teşvik ediyorlar, gittiğimiz her yerde millet bize hesap soracakmış. Ben Türkiye'nin her yerine gidiyorum. Hiç kimseden böyle bir tepki ile karşılaşmıyorum" dedi. Dağda bulunan PKK'lilerin Kürt halkının çocuklarının olduğuna dikkat çeken Kışanak, "Dağlardaki gençler Kürt halkının evlatlarıdır, yakınlarımızdır, eşimiz, dostumuzdur, akrabamızdır, kapı komşumuzdur, köylümüzdür, bizim çocuklarımızdır. Kimse bize onlara terörist muamelesi yapmamızı dayatamaz. Bu dünyada ki en büyük zulümdür. Bir halka kendi çocuklarına zorla terörist diyeceksin dayatması dünyanın en büyük zulmüdür" dedi.

'Ölümü göze almış kişilerle karşılaşmak çok farklı duygular yaşamamıza neden oldu'

Konuşmasının bitiminin ardından bir basın mensubunun "Orada duygu seli yaşadık, nasıl duygular yaşadığınızdan bahseder misiniz?" sorusuna Kışanak şöyle cevap verdi: "Çok karmaşık duygular bunlar arkadaşlar, benim de siyaset yoluyla kalemimle, sözümle, eylemimle, mücadelesini verdiğim bir halkın özgürlük mücadelesi için ölümü göze almış, eline silah almış kişilerle karşılaşmak çok farklı duygular yaşamamıza neden oldu. İsterdik ki bu ülkede Kürt halkının demokratik haklarını kazanabilmesini demokratik yol ve yöntemlerle mümkün olsaydı. Ancak hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu ülkede demokratik yollarda hakkını aramak isteyen, mücadele etmek isteyen herkesin karşısına statükocu devlet anlayışı çıkıyor. Zulüm, işkence, gözaltı, tutuklama, Amed zindanları çıkıyor" dedi.

Tuğluk: Gerilla bu coğrafyanın bir gerçekliğidir

Ardından konuşan DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk, "Bir defa devletin artık bizim duygularımıza kadar müdahale etmesine son vermesi gerekiyor. Tıpkı Habur'da olduğu gibi bir halkın gerillaları kendi topraklarına döndüğü esnada halkın duyduğu o sevinç karşısında devletin gösterdiği refleks, o ırkçı yaklaşım Şemdinli'de de gösterilmeye başlandı. Biz neden sarılmışız gerillalara? Şimdi bu konuya bir açıklık getirmek gerekiyor. Gerilla bu coğrafyanın bir gerçekliğidir. Ve o gerilla bu halkın çocuğudur, bu halkın içerisinden çıktı. O gençler bu halkın çocuklarıdır ve tabi ki biz o gençlere sarılırız. Hiç kimse bizim duygularımıza müdahale etme hakkına sahip değil. Ve biz onlara terörist olarak bakmıyoruz. Onlar eline silah almak zorunda bırakılmış gençlerdir. Bu devletin ırkçı faşizan ve inkar ve imha politikaları, Kürt halkına dayattığı zulüm politikaları sonucu buna tahammül göstermeyip dağa çıkmış gençlerdir. Bir halkın yok edilmesine karşı onun varlık mücadelesini yürütmek için dağa çıkmak zorunda bırakılmışlardır. Ortada eğer bir suçlu aranıyorsa Kürt halkına faşizan, ırkçı politikaları, yok edici politikaları dayatanlardır suçlu olanlar. Biz bu inkar ve imha politikalarının sonucu olarak görüyoruz gerillaları. Ve gerilla silaha aşık değildir, demokratik ve barışçıl çözümden yanadır, halkların kardeşliğinden, birliğinden yanadır ve bu sorunun demokratik çözümünden yanadır. Ama siz dağını bombalarsanız 'Sizi imha edeceğiz, bitireceğiz, yok edeceğiz, siyaset hakkını dahi tanımayacağız, kimliğinizi, dilinizi tanımayacağız, sizi bir halk olarak tanımayacağız, size en ufak bir saygı duymayacağız' derseniz ve politikanızı bunun üzerine kurarsanız gerillalar her zaman o dağlarda olacaktır. Dolayısı ile Şemdinli gerçeği ile herkesin yüzleşmesi gerekiyor" dedi.

'Şemdinli gerçeğini görmeyen hiç kimse bu sorunu çözemez'

Tuğluk, hükümetin ve devletin kendilerine olan tepkisini ise şöyle yorumladı: "Bize olan tepkilerinin nedenini şöyle yorumluyorum: Oradaki gerçeği gizlemek istiyorlardı, bizim orada bulunuşumuz bu gerçeği açığa çıkardığı için bu kadar öfkeliler. Şimdi 30 yıllık mücadelede bir ders çıkarılmamış. Hala operasyonlar ve askeri yöntemlerle bu sorunun çözüleceği sanılıyor. Hala PKK ile gerilla gerçeği ile yüzleşmekten korkuluyor. Ve dolayısı ile bu sorun o nedenle çözülemiyor. Şemdinli gerçeğini görmeyen, anlamayan hiç kimse bu sorunu çözemez. Dolayısı ile ben Şemdinli gerçeğinin şuna vesile olmasını istiyorum: Artık sorunun çözümünü başka yerlerde aramayın, sorunun çözümünde ki aktörler buradadır ve çözüm burada aranmalıdır. Şemdinli gerçeğini Kürt sorunun geldiği yeni bir aşama olarak görmek gerekiyor. Yeni bir süreç olarak görmek gerekiyor. Doğru tanımlamamak gerekiyor ve 30 yıllık mücadelenin yeni bir parçası aşaması olarak görmek gerekiyor. Buradan yapılması gereken şey bunu doğru tanımlayıp ve sorunu demokratik ve kalıcı biz çözüme dönüştürmek gerekiyor. Yani şunu artık devlet anlamalı: Baskı, inkar ve zulüm ile gidilecek bir yol kalmamıştır, imkan kalmamıştır. Kürtler bu politikaya karşı direnecekler, bu politikayı kabul etmeyecekler."

'Halkımızın değerlerini ve gerçeklerini savunmaya devam edeceğiz'

HPG'liler ile heyetin karşılaşmasının ardından bir takım hakarete varan değerlendirmelerin yapıldığını söyleyen Tuğluk, "Hakaret edici bir takım değerlendirmeler var. Orada ki buluşmaya ilişkin. Bence herkes gerilla ile buluşmalı ve dinlemeli. Ve şuna inanıyorum orada görecekler, çözüme dair barışa dair şey oradan çıkacak. Siz orayı inkar ederek sorunun çözemezsiniz. 30 yıldır bunu yaptınız ve bu sorunu çözmedi. Dolayısı ile bire barış ve çözüm isteniyorsa bu gerçeklikle yüzleşmek gerekiyor, inkar etmek, yok saymak mümkün değildir. Bir diğer nokta hakkımızda soruşturmalar başlatıldı. Zaten attığımız her adım, söylediğimiz her için dava açılıyor. Özel yetkili mahkemeler adı altında ortaya çıkan ve Kürtlerin başında bir sopa gibi onun demokratik iradesini kırmak üzere kullanılan ve son derece siyasallaşmış mahkemeler var. Adına mahkeme dememek lazım, aslında bir savaş örgütü mahkemesi gibi çalışıyorlar. İşte bizi yargılayacaklarmış ya buyursunlar yapsınlar gerçekten de. Yani istedikleri kadar soruşturma açabilirler. Bu tür tehditlerden korkacak insanlar değiliz. Bizim bir mücadeleye inancımız var, bizim bir irademiz var, bizim bir halkımız var, halkımızın onurlu bir mücadelesi var. Biz onun gerekliliklerini yapmaya devam edeceğiz. Biz halkımızın değerlerini ve gerçeklerini savunmaya devam edeceğiz. Yani bu ceza tehditlerinden de vazgeçsinler" şeklinde konuştu.

'Naim Şahin, bu halkın içine gitme hakkına sahip değildir'

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in Hakkari ziyaretini değerlendiren Tuğluk, "Şimdi siz Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bakanı olarak bu halka hakaret edeceksiniz, bu halka saygısızlık edeceksiniz, bu halkın bütün değerlerine saldıracaksınız, bu halkı küçümseyeceksiniz ve diyeceksiniz ki 'yöntem bunları yok etmektir, ortadan kaldırmaktır' ve böyle bir politika izleyeceksiniz topluma karşı, ondan sonrada çıkıp o halkın karşısına onları ziyaret etme adı altında oralara gideceksiniz. İnsanda biraz utanma olur gerçekten. İdris Naim Şahin, bu halkın içine gitme hakkına sahip değildir. Önce halkımıza yaptığı bu hakaretten vazgeçmelidir. Ve bu halktan özür dilemek zorundadır. Yani orada şimdi halkın tepkisi ile karşılaşınca apar topar bir yerlere sığınmak zorunda kaldı. Tabi ki siz bu halka bu kadar hakaret ederseniz bu halkta bir tepki verecektir size. Bu halk bunları kabul eden bir halk değildir ki. Bu halk onuruna düşkün bir halktır. İdris Naim Şahin'de bunu çok iyi biliyor gidişinin bir nedeni de provokasyon yaratmaktır, kesinlikle oraya bir provokasyon yaratmak için gitmiştir" dedi. / Diha
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.