Geçmiş tarihlerin sayfalarında çoğu medeniyetlerin tarih önünden silinmesi,çoğu medeniyetlerin ise varlığını haklı veya haksız bir şekilde korumasıdır belki…
Koltuk sevdası olan kimi iktidarların kendi zihniyetlerini devam ettirmeleri adına bir yalan şölenine ışık tutmuş kurnazca var olma çabaları ve boş sözlerinin uyumsuz halidir ya da…
Yalanlarla örülmüş ahdların içinde bir halkın diğer bir halkın varlığı üzerine kendini ispatlamak o halkı ötekileştirmek, yok saymak, tanımamak neticesinde evrenin getirdiği kuralları inkar etmesi sonucunda boş bir mücadelenin sonucudur zaman zaman…
Her şey benim olsun diyererek kollektif hakları çiğneyerek, bunun üzerinde biz kelimesini tanımamak ve bunun dibine inerek köhneleşmiş bayat bir zihniyeti öne çıkarıp buna binmektir…
Ya da vatanını terk etmiş kıyıya vurulmuş bir bebeğin o cansız bedeninde Cehl i mürekkep zihniyetli yöneten yapıların bir büyük utancıdır…
Yere serpilmiş değerlerin, unutulmuş harabeye dönmüş evlerin, ağaçların, kuşların ve çaresiz kalmış insanların çığlık dolu anılarıdır bir nevi…
İnanılan inancın hukukunu bilmemek, uluslar arası insan hakları hukukunu tanımamak ve onu işine geldiği şekilde uygulamak ve kendine göre ayar vermektir çoğu zaman…
Yere düşen insanlıkta başlayan savaşlar, çoğu kez 35 günlük suçu sadece dünyaya gelmiş olan bir bebeğin ölümü, masum bir kadının veya 75 yaşındaki bir ihtiyarın vurulması ya da cesedi günler boyunca buzdolabında bekleyen henüz çocuk yaşta bir kızın o insanlık dışı ölümünce insanlığın yerlerde sürünmesidir…
Bu acımasızca gelişen savaşlarda kim kazanır kim kaybeder , hangi değer yükselir hangi değer yok edilir karmaşasındaki savaşların gerçeği o ki; başladı mı fakir fukara insanların gözyaşları içinde yere düşen kaybedilen bir tek insanlık olurken, kazananı ise olmayacaktır.
İnsanlığın yere düşerek oluşan bu kaotik ortamının bitmesi ve bu insanlığın yeniden diriltmesi
umuduyla…