Türkiye yaklaşık bir aydır olası çözüm süreci senaryolarını konuşuyor. Meclis açılışında DEM Partililerle tokalaşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli geçtiğimiz hafta “el yükseltti”, Öcalan’a “Gelsin Meclis’te DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse ‘Umut Hakkı’ndan yararlanmasının önü ardına kadar açılsın” çağrısında bulundu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel de “Devlet Bey el yükseltti. El yükseltiyorum Devlet Bey, ben de Kürtlere bir devlet teklif ediyorum. Tam olarak kendilerini ait hissetmeyen bütün Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum" sözleriyle tartışmaya katıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sessizliğini koruduğu tartışmada Bahçeli’nin Cumhuriyet Bayramı mesajındaki “Kürt sorunu yoktur” sözleri de dikkat çekiciydi. Önümüzdeki günlerde tartışılmaya devam edilecek yeni açılım iddiası için CHP Genel Başkanı Özgür Özel net konuştu.
Kürt sorununun kişisel değil toplumsal bir mesele olduğunun altını çizen Özel Bahçeli’ye, “Özal’dan beri, Türkiye’nin 40 yıl önce aştığı ve doğru yaptığı bir mesele Kürt sorununun varlığını kabul etmek. Kürt sorunu yoktur dersen yarım asır geri götürürsün meseleyi” dedi.
Bahçeli’nin çıkışı ve çağrıları için “Demokratik değil diktatoryal bir açılım” yorumu yapan Özel bir kez daha Meclis’te toplumsal mutabakat arayışı için çağrıda bulundu. Ancak bu konuda anayasa değişikliğine mesafe koyan Özel, “İlk dört maddeye dokunulmaksızın birçok madde daha demokratik, kapsayıcı yazılabilir. Bu Kürtlerin de kendini daha iyi hissetmesini sağlayabilir ama anayasalar mutabakat metinleri ve şu anda bir anayasa değişikliği zemini Türkiye’de yok. Tayyip Bey’in bizi birkaç manevra ile çekemediği masaya bu yolla oturtmaya çalışıyorsa, iş anayasa değişikliğine gelecekse biz orada yokuz” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in aralarında Gazete Duvar’ın da olduğu bazı gazete, televizyon ve internet sitelerinin Ankara temsilcilerinin Kürt sorunu tartışmalarından parti içi muhalefete, yeni anayasadan etki ajanlığı düzenlemesine, gündeme dair sorularına yanıtları özetle şöyle oldu:
'KİŞİSEL BİR MESELE DEĞİL TOPLUMSAL BİR SORUN VAR'
Bahçeli Cumhuriyet Bayramı mesajında 'Kürt sorunu yoktur' dedi. Bahçeli’nin sözleri Kürt sorunu değil 'Terör bitsin, Öcalan çıksın' yaklaşımı içinde olduğunu gösteriyor. Bahçeli’nin bu sözleri için ne düşünürsünüz?
Bahçeli daha önceki konuşmasında da benzer bir şey söylemiş, bunu eleştirmiştim. Abdullah Öcalan’ın konuşması ve özgür kalmasıyla, Tayyip Erdoğan’ın da istediği anayasa değişikliğini yapmasıyla bir mesele hallolmaz. Kişisel mesele değil, toplumsal bir sorun var. Kürt sorunu diye bir sorun olduğunu Devlet Bahçeli ve onu ne derse ayakta alkışlayan grubu dışında herkes kabul ediyor. Belki 1-2 aşırı sağ parti vardır. Ben daha Bahçeli konuşmadan da söyledim, biz bütün Kürtlerin sorununu çözmek ve bütün Kürtlerin kendisini eşit hissettikleri bir Türkiye istiyor, bunun için de demokrasi vaat ediyoruz. Başka hiçbir şey değil. Bu yol yürünecekse bunun için bizim iktidarımızı beklemek yerine varsa arkadaşların bu konuda bir iradeleri, birlikte, Mecliste Türkiye’nin demokrasi sorunlarını çözelim.
Çatışmalı süreçler, terör sorunu bütün dünyada nasıl çözülüyorsa öyle bir yöntemi izlemek. Bu süreçlerin dört temel unsuru olarak söylenen, şeffaflık, karşılıklı güven artırıcı adımlar, verilen sözleri tutmak ve olmazsa olmazı toplumsal mutabakat. Ben bunu şöyle özetliyorum: Şehit ailelerinin ve gazilerin gözlerine bakamayacağımız hiçbir çözümün tarafı olmayız.
'SORUNUN VARLIĞINI KABUL ETMEDEN NASIL ÇÖZÜM ÜRETECEKSİN'
Toplumsal mutabakatın en önemli ayağı bu işin tüm siyasi partilerle Meclis’te yürütülmesi. Siyasi partilerin dahil edilmesini istedikleri sivil toplum örgütlerinin sürece dahil edilmesi.
Meclis odaklı bu süreci yürüttük ve Kürtlerin taleplerini çözdük. Kürtler de dedi ki tamam, o zaman Türkiye çok büyük bir kazanım elde etmiş olur. Devlet Bey’in dediği yöntemde büyük riskler olduğu gibi dünyada bir süreci böyle çözen ülke yok. Sorunun varlığını kabul etmeden nasıl çözüm üreteceksin.
'KÜRT SORUNU YOKTUR DEMEK MESELEYİ YARIM ASIR GERİ GÖTÜRMEKTİR'
Özal’dan beri, Türkiye’nin 40 yıl önce aştığı ve doğru yaptığı bir mesele Kürt sorununun varlığını kabul etmek. Kürt sorunu yoktur dersen yarım asır geri götürürsün meseleyi. Öyle yapıldığı dönemlerde terör ortaya çıktı. Kürt sorunu vardır, çözelim yerine, Kürt sorunu yoktur dersen, Abdullah Öcalan’ı salarsın, adı PKK ya da başka bir terör odağı ortaya çıkar. Bu doğru bir şey değil. Sorunu kökünden çözmek lazım. Dünyada demokrasi, müzakere ve toplumsal uzlaşı olmadan çözülebilmiş bir çatışmalı süreç yok.
Bahçeli bir taraftan 'Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun' diğer tarafta 'Kürt sorunu yoktur' derken sizce ne yapmak, nereye varmak istiyor?
Bu soruya Bahçeli yerine Erdoğan’dan yanıt beklemek lazım. Bahçeli’nin çokça kullandığı bir ifadeyle sormak lazım: Ortağınız Bahçeli ne amaçlamakta, ne söylemeye çalışmakta, bu ne manaya gelmektedir?
'DEMOKRATİK DEĞİL, DİKTATORYAL-OTOKRAT BİR AÇILIM'
Sizce Kürt sorunu nedir? CHP “Kürt sorunu var” derken nasıl bir soruna işaret ediyor?
Türkiye’nin demokratik bir anayasaya ihtiyacı var. İlk dört maddeye dokunulmaksızın birçok madde daha demokratik, kapsayıcı yazılabilir. Bu Kürtlerin de kendini daha iyi hissetmesini sağlayabilir ama anayasalar mutabakat metinleri ve şu anda bir anayasa değişikliği zemini Türkiye’de yok. Tayyip Bey’in bizi birkaç manevra ile çekemediği masaya bu yolla oturtmaya çalışıyorsa, iş anayasa değişikliğine gelecekse biz orada yokuz.
Demokratik ülkelerde bir sorunun olup olmadığına sorunu ifade edenler, otokratik ülkelerde sorunun olup olmadığına otokratlar ya da diktatörler karar verir. Bugün Devlet Bahçeli diktatoryal bir tavır içinde. Türkiye’de birçok insan Kürt sorunu var, diyor, hayır yok diyor. Bunu demekle sorun ortadan kalkmaz. Bu yüzden açılım dedikleri şey demokratik değil aksine diktatoryal-otokrat bir açılım yapıyorlar. Adı süreçse demokratik değil dayatmacı bir süreç. Sürecin bu haliyle uzlaşmamız mümkün değil. Sorun var mı yok mu diyenlerin sokağa çıkıp Kürtlerle konuşması lazım.
'ANAYASADA EŞİT OLDUKLARI YAZIYOR DA DEVLET ONLARA EŞİT DAVRANMIYOR'
Diyarbakır’da bir çaycı, “Ne eksik ne fazla sizin kadar vatandaş olmak istiyorum” dedi. Buna “hadi canım neyin eksik” desem… Manisalılar, Osmaniyeliler seçerken Diyarbakırlılar belediye başkanı seçemiyor. Seçiyor kayyım atıyorlar. Selçuk Mızraklı bir yıllık milletvekili, vekil seçilirken, belediye başkanı seçilirken temiz kağıdı, seçim gecesi soruşturma, gizli tanık, sonra o yalancı çıkıyor ikinci gizli tanık, sırf kayyım atamak için... Belediye başkanı suç işleyebilir. Menemen Belediye Başkanı suç işledi, görevden alındı, yerine belediye meclisi başkan seçiyor. Ama Kürtlere sizin belediye meclisi de terörist... Haklarında dava var mı?… Ben bu Kürtlere ‘eşitsin’ nasıl diyeyim. Anayasada eşit oldukları yazıyor da devlet onlara eşit davranmıyor.
Partimizin bir belediye başkanı, gelecekte Cumhurbaşkanın adayı olması ihtimal dahilinde Ekrem İmamoğlu hakkında siyasi yasak getirmeyi düşünüyorlar, biz dünyayı başlarına nasıl yıkar, buna en sert tepkiyi nasıl veririz diye düşünüyoruz. Peki o günkü adlarıyla HDP’liler ne yapsın. Siyaset yasağı getirmeyi bırakın iki eş genel başkanlarını alıp hapse koydular. Demirtaş içerideyken Cumhurbaşkanı adayı oldu, bu nasıl bir şey… Demirtaş’a şunu söylüyorlar, sen seçilsen de Cumhurbaşkanı olamazsın. Kim karar verecek: Millet değil biz karar vereceğiz, salmayız… Can Atalay milletvekili seçildi, içeride. Siz milletvekili seçtiniz ama bizce olamaz diyorlar.
Kürtler kendilerini eşit hissetmedikleri neyi söylüyorlarsa onu konuşmak lazım. Kürtlerin genel mutabakatı olduğu, çokça söylenen rahatsızlıkları konuşmak lazım. Onlar sorunu dile getirecek, Meclis çözümü dile getirecek, bir yerde anlaşılacak.
'TOPLUMSAL MUTABAKATI HEP BERABER ARAYALIM'
CHP’nin bu konuda birçok çalışması oldu, raporlar hazırladı. Siz bugün Kürt sorununun çözümü için ne vaat ediyorsunuz? Yeni bir çalışmanız var mı?
En önemli toplumsal mutabakat metni anayasadır. Erdoğan’ın anayasa yaptığı gibi Kürt sorununu çözemezsiniz. Bir parti getirecek dayatacak, budur diyecek! O nedenle diyoruz ki Meclis toplansın veya görevlendirmeler yapsın, bir toplumsal mutabakatı hep beraber arayalım. Çünkü Özgür Özel’in bazı önerilerine AK Parti ve MHP, bazı önerilerine DEM ya da İYİ Parti’nin itirazları olacaktır. Olmazları konuşarak masaya oturulmaz. Bu nedenle bu komisyon kurulduğunda meselenin özüne yönelik herkes önerilerini söyler. Belki ilk önce Kürt sorunu nedir diye geniş bir çalışma yapar Meclis. Var mıdır, yok mudur? Bu da bir yöntem.
'NEDEN OTORİTER BİR REJİMİ KALICILAŞTIRALIM'
Yeniden gündeme gelen anayasa değişikliği ile yeni bir rejim değişikliği kurgusu mu var? Toplum daha önce ‘yetmez ama evet’ deneyiminde olduğu gibi köşeye sıkıştırılmak isteniyor olabilir mi?
Son seçim ve anayasa değişikliğinde de deneyimledik. Vesayet altında bir Meclis, vesayet altında bir yargı var. Meclis’te bir parti Anayasa Mahkemesi kapatılsın diyor. Anayasaya en aykırı mesele bu. En çok milletvekili olan parti AYM kararlarına, uluslararası anlaşmalara uymuyor. Anayasa yapmak daha özgür bir sürecin işidir. Burada yapılacak anayasanın bir öncekinden de berbat olabileceği endişeleri var. Ben kendisine de söyledim. Eğer anayasa yapacaksak mevcut anayasaya tam uyum isteriz, bunu göremiyoruz dedim. Yoksa bu haklı bir endişe. Ama bu endişeyi ortadan kaldıracak bir emare yok. Bir yolunu bulalım anayasayı değiştirelim var ama neyi değiştireceksiniz?. Kuvvetli ihtimal rejimi kalıcılaştırmak için bir şeyler isteyecekler. Neden onlarla bunu konuşalım, otoriter bu rejimi kalıcılaştıralım.
'İLK İŞ KAYYIM MADDESİNİ OY BİRLİĞİ İLE DÜZELTELİM'
Belediyelere kayyım atama 15 Temmuz sonrası gündeme geldi. Bir kanun değişikliğini gündeme almayı düşündünüz mü?
Diyarbakır’da önerdim. Güven artırıcı adımlar atmak lazım, bir yol temizliğine ihtiyaç var. İlk iş bu maddeyi Meclis’te oy birliği ile düzeltelim dedim.
El yükseltme açıklamanız, bölge ziyaretiniz Bahçeli’nin Öcalan çağrısından haberiniz olduğu iddialarına neden oldu. Size bilgi verildiği iddiaları için ne söylersiniz?
Külliyen yalan. Ben Haziran’da Demirtaş’ı ziyaret edeceğim demişim. Ziyaret öncesi ya da sonrası, 6 gün bölgeyi gezmeyi planlamışım. Hatta 1 Eylül Dünya Barış gününde gitmeyi planlıyordum. Ayağım kırıldı gidemedim. Son planı ilan etmeden önce de Bahçeli’nin konuşması yoktu.
'7 HAZİRAN SÜRECİNİN BİR TUTARLISI BİR DE TUTARSIZI VAR'
Bahçeli’nin Öcalan çağrısını nasıl öğrendiniz? İlk tepkiniz ne oldu?
Grup konuşmasına Meclis’te çalışıyordum. Altyazıda gördüm. Bu kadar şaşırtıcı işlere Devlet Bey girebilir.
Şimdi 7 Haziran sürecinin bir tutarlısı, bir de tutarsızı var. Tutarlısı Demirtaş. Seni Başkan yaptırmayacağız dedi, o sürecin ardından bugüne cezaevinde neredeyse. Tutarsızı da “herkesten Cumhurbaşkanı olur senden olmaz” diyen (Bahçeli). Demirtaş durduğu yerde durduğu için yok şimdi, hapiste, Bahçeli 180 derece döndü, o yüzden Bahçeli her şeyi yapar.
“Türkiye Cumhuriyeti devletinin benim gibi Devlet bey gibi sahibi olmalarını öneriyorum, bunun için de demokrasi vaat ediyorum” dedim. Bazıları kesip kullanıyor, “bunu demeseydin” diyenler oluyor. Ben de “bu vasatlığa teslim olmam. Bu cümle kurulamayacak vasatlıkta bir siyaseti reddediyorum” diyorum.
Kürt sorununda çözüm önerilerini Meclis belirlesin, ona göre bakalım demek CHP’nin birikimlerini bir tarafa savurmak anlamına gelmez mi?
Gelmez. CHP Anayasa yaparken de kendi anayasa taslağını ortaya koymayacağını söyledi. Yani toplumsal mutabakat aranıyorsa, kurucu parti olsan da şu anda son seçimde toplumun yüzde 38’inin oyunu da alsanız, bu topluma, mutabakat budur, peşime takılın diyemezsiniz. Bu kadar kritik bir süreçte, partilerin önermeleri değil, partilerin bir araya gelmesiyle ortaklaşılan önermeler olur. CHP sadece CHP seçmeninden ibaret olsa başka bir formülü olabilir. Bütün dünyada aşırı sağ yükseliyor, aşırı sağın yükselmesi dünya demokrasilerini tehdit ettiği gibi, dünya ekonomilerini de tehdit ediyor. Maalesef bu sürecin sonunda, Türkiye’de aşırı sağın yükselebileceği bir faydacılık süreci de yaşanabileceği için toplumsal mutabakatı önemsiyorum. Aslında bu dediğim, Türkiye ekonomisi için de en az çalkantı yaratacak, siyaset için de en az çalkantı yaratacak mesele.
Devlet Bey’in çözüm önerisinin sürece hiçbir faydası yok. Çünkü usul esastan önce gelir. Bu siyaset biliminde de hukukta da böyle. Bence usül Meclis. Esasa yönelik söyleyecek çok şeyimiz, bu sözleri söyleyecek çok vaktimiz var. Ama önce usülde anlaşmak lazım.
'ERDOĞAN NEDEN KONUŞMUYOR?'
Meclis’te böyle bir zemin var mı sizce?
Erdoğan konuşmadan suya yazı yazıyor gibiyiz. Bahçeli Kürt sorunu yoktur, asla da olamaz dedi… Bakalım Erdoğan bu görüşü paylaşıyorsa onu da görmüş oluruz. O da bir netleşmedir.
Erdoğan sizce niye konuşmuyor?
Yüzde 90 ihtimalle Bahçeli’ye bunları söylettiriyor. Çünkü kendi söylese MHP’den itirazlar gelebilir, milliyetçi tabandan itiraz gelebilr. Bahçeli bunları bir söylesin, hatta en ileriden söylesin toplumda ne olacak bitecek bakalım, ölçtürüp, biçtirelim… Erdoğan Habur görüntüleri toplumda infial yarattıktan sonra geri vites yapmıştı. O yüzden yüzde 90 böyle bir şey yaptığını düşünüyorum. Bir diğer ihtimal SETA’nın “Kürt seçmen tamamen koptu” raporu var. Şu anda AK Parti ile Kürtler gönül bağını kopardı. Sezgi olarak söylüyorum. Erdoğan Bahçeli ile yaptığı bir görüşmede, “Ben Kürtlerle ilgili bazı adımlar atmak ve onları yeniden kazanmak için yeni bir süreç tarif etmeyi düşünüyorum sizin de bu konuda olumlu katkınızı bekliyorum demesi ve Bahçeli’nin de kendi yöntemiyle “al sana katkı” deyip, aslında süreci işin içinden çıkılmayacak bir şekle soktuğuyla ilgili yüzde 10’luk bir rezervim var.
'ÇOKTAN ÇOK AZDAN AZ GİDER'
Bunlar bu işi birlikte pişirdiler, Öcalan’la da kendiliklerinden anlaştılar, şimdi de riskli yolu Bahçeli’ye yürütüyorlar. Bu işlerin ilk başı biraz risklidir. Riskli yolu Devlet Bey katediyor. İlk duygusal tepkiler veya oluşacak reaksiyonlardan sonra Tayyip Bey takip edecek veya çok reaksiyon varsa belki de vazgeçecek. Çoktan çok, azdan az gider. Devlet beyin son ankette oyu yüzde 5.5’ti. Ne kadar kaybedebilir. Devlet beyin siyaset alanını riske edip, kendilerini güvenli alanda ölçme değerlendirmeyle takip ediyor olabilirler.
'ÇAKICI VE YILMAZ’IN BAHÇELİ’Yİ ZİYARETİ'
Yeni bir açılım tartışılırken Kürşat Yılmaz, Alaattin Çakıcı Bahçeli’yi ziyaret etti, destek verdi. Nasıl yorumluyorsunuz?
Devlet Bahçeli açıklamasını yaptıktan sonra Facebook da duygu durumu vardır, “kendini yalnız hissediyor”du. Devlet Bahçeli’ye kendisini güçlü hissettirdiler. Çağırdı, “arkamda durun, bize bir güç verin” dedi. Devlet Bey’in çağırıp ‘yanımda durun, görüntü verin ki bizim taban sizden olumlu etkilenir’ dediği iki kişi MHP’nin içine düştüğü hazin durumu, sürüklendiği noktayı gösteriyor.
Kürt sorunu ile ilgili adımları daha çok iç politikayla ilişkilendirdiniz. Ama işin dış politika kısmı yok mu? Bölgedeki gelişmeler Türkiye’ye yansımasına dair endişeniz yok mu?
Mutlaka var ama en büyük endişem, Türkiye dış politikasını Erdoğan yönetmeye devam ederse… Çünkü kurumsal değil, kişisel kararlar veriliyor... Erdoğan dış politikada bugüne kadar olduğu gibi büyük bir oyun oynuyor. Ama bu sefer tükete tükete ilerliyor, kazana kazana ilerlemiyoruz. Ve ciddi bir sıkışmışlık var.
'PSİKOLOJİK OPERASYON YAPMAYA ÇALIŞIYORLAR'
Sözleriniz anketlerde nasıl görülüyor?
Bir dijital panelimiz var, 2-3 bin kişiye sürekli soru soruluyor. CHP de oy kaybı yok. CHP, İYİ Parti seçmeninde olumlu, DEM de ultra olumlu (yüzde 95 destekliyor onlar). AK Parti ve MHP’de de hiç azımsanmayacak bir destek var söylediğimiz sözlere. MHP’de itiraz var, AK Parti’de destek var. Psikolojik operasyon yapmaya çalışıyorlar. İlk anketini geçen ay yapmış bir firma, bizi geçen ay yüzde 34,5 bulmuş. Bu olayın ardından ölçmüş 6,5 düşüş olmuş. Uçuk bir anket, algı. Bazı partiler, isim vermeyelim, tulumbada su yok, buradan verelim belki su çıkar... İnsanlar Kürt sorununa, hem şehit ailelerini incitmeyecek, Meclis’i önemseyecek hem de sorunun kendisini görecek bir önermeye tepki göstermezler.
PARTİ İÇİ MUHALEFET
1 hafta sonra görevde bir yılınız dolacak. Parti içi muhalefetin arttığını düşünüyor musunuz?
Partide olmayan bir sıklet, güç merkezini var gibi göstermek isteyen bir süreç yaşanıyor. Daha çok partiye yeni dahil olmuş bazı arkadaşlar var. Partide gücün delegede olacak. Bizim delegemiz vicdan sahibidir, sokağın sesine kulağını tıkamaz ve öyle oldu. Tüzük kurultayında en az 4 madde düşecek, muhalifler gücünü gösterecek dediler. En çok itiraz edilen madde, 36’ya karşı 1200 oyla geçti. İl ve ilçelere verdiğim önemi biliyorsunuz, örgütle siyaset yapıyoruz. 81 il başkanı tüzük değişikliğine imza attı, bizim önerimiz, buna oy ver dediler. O nedenle, reelde, partide öyle bir sıklet merkezi yok. Ama grubun içinde bazı arkadaşlarımız haklı olarak, vefa ve duygusallıkla, bir takım farklı sesleri dile getirebiliyorlar. Bunlara da son derece saygılıyım.
'HERKES TADINI ÇIKARIYOR'
Kemal Kılıçdaroğlu’nun pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Çok ciddi eleştirileri oluyor size? Bu önümüzdeki sürece ilişkin olağanüstü kongre çağrısına dönüşebilir mi veya nereye evrilir?
Kemal Bey'in bana saygı gösterme yükümlülüğü yok. Çünkü o eski genel başkan. Benim ona saygı gösterme yükümlülüğüm var, çünkü ben mevcut genel başkanım. O yüzden Kemal beyle polemik yaşamak istemem. Olağanüstü kurultay olacaksa bu delege (Tüzük kurultayı) ortadaydı. Seçim talep edilirse yapardık. En tartışmalı madde 36 karşı oyla geçti. 47 yıl sonra birinci parti olmuşuz, herkes tadını çıkarıyor, açık söylüyorum.
'CHP TARİHİNİN ÖRGÜTLE EN SAMİMİ, EN AZ OTORİTER GENEL BAŞKANIYIM'
Hizip dediğinizin delegede, karar alma kurullarında bir karşılığı olur. MYK’de oy birliği ile karar alıyoruz, PM’de bir karşılık yok, sadece Meclis grubunda “katılmayabilirsiniz” dediğimiz bir özgül örnek hariç ayrı baş çeken kimse yok. O yüzden olmayan bir sıklet merkezi var... 45 il başkanına karşı kurultay kazandım, tüzük kurultayında 81 il başkanı kendi imzaları ile “Bu tüzüğün arkasındayız” dedi. Böyle olunca CHP tarihinin örgütle en samimi en yakın ve en az otoriter genel başkanıyım. Örgüt üzerinde fevkalade yumuşak, soft power ilişkimiz var. Ben örgüte değil örgüt bana etki ediyor. Örgüt bana değil ben örgüte benziyorum, örgüt belirliyor birçok şeyi. Bu mutluluğun sebebi bu.
'TAYYİP BEY ADAYLIKTAN KIVRANIYOR, BİZDE BOLLUĞU VAR'
Aktörlerimiz var. İyi ki var, ya olmasaydı. Şimdi “CHP nasıl aday belirleyecek” tartışması yapılıyor. Tayyip Bey’in yerinde olmak istemezdim. AKP’nin adayı var mı sorusunun karşılığı yok, Tayyip Bey adaysızlıktan kıvranıyor bizde bolluğu var, bu hiç kötü bir şey değil.
Adayı kolektif, katılımcı belirleyeceğiz. Ben belirlemeyeceğim. Ben Ekrem Bey’in, Mansur Bey’in bir hizip olduğunu düşünmüyorum. Hizip bir parçadır, onlar aktör hatta siyasi fenomen. Ciddi karşılıkları var toplumda. Sayısı artabilir bunun, onları 5 yılda aktörleştiren belediyecilikleri. Tüm belediye başkanları çok iyi gidiyor. Bakacağız, başkaları da olsa, keşke seçenek 5 olsa…
Mansur Bey, Ekrem Bey’le aramda fikir ayrılığı yok. Her ikisi de normalleşmeyi destekliyor, ayağa kalkmanın doğru olduğunu söyledi, itirazları yok. İtiraz edenlere saygı duyuyoruz. İl başkanları, ‘siyaset alanımız genişledi, gidemediğimiz yerlere gidiyoruz’, diyor. Tek hizip Atatürk hizbi hepimiz peşinden gidiyoruz ona parti diyoruz.
'İMAMOĞLU’NA SİYASİ YASAK TALEBİ'
İmamoğlu’na siyasi yasak istenen davada İstinaf kararı bekleniyor. Nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz?
Eğer şimdiden bir şey söylersek kararı olağan ve beklenen bir şeye dönüştürürüz, dedik. Karar alınmadan harekete geçmeyeceğiz. Biz bu kararın alınamayacağını vurguluyoruz. Eğer alırlarsa alanları, -bu heyeti tehdit suçuna girmesin- aldıranları, bu kararı aldırdıklarına pişman edecek bir hazırlığımız var. Bizim yol haritamız demokrasidir, yargının bağımsızlığıdır.
'DIŞ POLİTİKA, MİLLİ GÜVENLİK POLİTİKALARINA GÜVENDE YOL ALDIK'
Dış politika, milli güvenlik ve ekonomide CHP’ye güven, iktidara göre her zaman daha aşağıdadır. 1 yıldır genel başkansınız. Buralarda ilerleme var mı?
Panorama TR raporlarının 1 yıl önce ve bugününü karşılaştırdığınızda; olması gereken yerde değiliz ama çok yol almışız. 5 Kasım kurultayında herkesin tanıyıp kimsenin beklemediği isimler vardı listede. İlhan Uzgel dış politika, Yankı Bağcıoğlu milli savunma, Yalçın Karatepe ve Volkan Demir ekonomi. Tam dediğiniz 3 alan. Bizde de değişim ekibi bu tespiti yaptı ve bu alanlara Türkiye’de çok itibarlı ama partinin doğrudan içinde olmayan ama partiye de uzak olmayan isimler getirildi. Hatta biri üye, 2’si değildi.
'CUMHUR İTTİFAKI YENİ ŞEYTANINI BULDU: ETKİ AJANLIĞI'
Etki ajanlığı komisyondan geçti, genel kurula geliyor. Bir sessizlik var. Nasıl bir tutum alacaksınız?
Anayasa, Apo’nun serbest bırakılması gibi bazı tartışmalar sis etkisi yaratıyor. Etki ajanlığı gibi bir mesele hakettiği kadar tartışılamadı. 27 Ekim’deki mitingi bu nedenle iptal etmedik, gündeme döndük. Gerçek sorunların konuşulmadığı bir yer Cumhur ittifakı için çok elverişli bir zemine dönüşüyor. Yeniden ekonomi konuşmak, gerçek sorunları konuşmak lazım.
Etki ajanlığı meselesi “Kürt sorunu vardır, yoktur. Demokrasi vardır, yoktur” tartışmalarının içinde esaslı bir yere denk geliyor. Çünkü önüne geleni terörist ilan eden şimdi edemeyecek. Çünkü artık “terörist başı, bebek katili” dediğini DEM’le ortak kullandığı kürsüye davet etti. Ama şimdi etki ajanlığı meselesinde -İsrail ajanlığı, dış güçler vurgusu sürüyor- Devlet Bey Netanyahu’yu bir gün evinde kahvaltıya davet edene kadar “Sen İsrail’in etki ajanı mısın” diyebilirler. O yüzden de Cumhur İttifakı yeni şeytanını buldu. Yeni şeytan etki ajanı hepimiz de şeytan adayıyız.
Gölge kabine kurdunuz ama çok görünür değiller.
Gölge kabinenin görünür olmasını istiyorum. Göreve başladıklarında seçim vardı. Makro gündemler de sis etkisi yapıyor, bakanlarımızın görünürlüğü konusunda sıkıntı yaratıyor. Hepsi çalışıyor. Gölge savunma bakanımız savunma bakanıyla dört görüşme yaptı ama görüşmeleri fotoğraf vererek olmadı. Dışişleri bakanına gidilecek yine. Sağlıklı ilerliyoruz orada. Daha görünür olmaları için bir stratejimiz var.
Genel başkanlığın birinci yılındayız, “CHP Genel Başkanlığı zor mu?” desen ilk on yılı zor diyen bir çok önceki genel başkanımız var... Genel Başkanlığımın dördüncü ayında birinci olduk. İlk seçimde de birinci yapacağız sözü verdim. / Nergis Demrikaya / Duvar