Suruç’ta 20 Temmuz günü düzenlenen bombalı saldırıya ilişkin değerlendirme yapan PKK Yürütme Komite Üyesi Duran Kalkan, DAİŞ maskeli bir katliam yaşandığını belirtti. Bu katliamda 31 devrimci, demokrat, sosyalist, Türkiye’nin tüm halklarından, ezilenlerinden en güzel genç insanların katledildiğini belirtti.
“Halklarımız ve devrimci demokrat güçler 31 şehit verdi. Başta bu katliamı nefretle kınıyor, tüm devrimcilere ve halklarımıza başsağlığı diliyorum. Şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Anılarının yaşatılacağını, özlem ve amaçlarının özgür Kürdistan ve demokratik Türkiye’de taçlandıracağını belirtiyorum. Katliamda yaralanan tüm devrimcilere geçmiş olsun diyorum, şifa diliyorum” diyen Kalkan, bu katliamın Rojava devrimini, Kobanê direnişini ve Kobanê’nin yeniden demokratik komünalizm çizgisinde inşasını hedeflediğinin çok açık olduğunu vurguladı.
‘İMHA VE TASFİYE AMAÇLI BİR SALDIRI’
Bu katliamın Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ni hedeflediğini, imha ve tasfiye amaçlı bir saldırı olduğunun çok açık olduğunu belirten Kalkan, “Bu katliamın Türkiye demokratik devrimini hedeflediği, Türk ve Kürt halkının kardeşçe demokratik birliği temelinde Türkiye’yi demokratik Türkiye, Özgür Kürdistan çizgisinde yaşanır bir ülke haline getirmeyi hedeflediği çok açık. Bu katliam üç buçuk aydır İmralı’da Önder Apo üzerinde uygulanan baskı, tecrit, işkence ve psikolojik saldırının kopmaz bir parçasıdır. Bu saldırı demokratik siyasete dönük, özelde de HDP’ye dönük geliştirilen MHP-AKP ittifakı temelinde sürdürülen saldırının bir parçası olduğu açık. Bu katliamın Kürdistan’ın dört bir yanında geliştirilen askeri hareketliliğin, Türkiye’nin dört bir yanında uygulanan polis terörünün bir parçası olduğu çok açık. Böylece Önder Apo’yu, gerillayı, Kürdistan halkını, Türkiye toplumunu, tüm devrimci demokratik güçleri hedefleyen bir özel savaş saldırısıyla yüz yüzeyiz. Dolayısıyla Suruç katliamı 30 Ekim 2014 tarihli Milli Güvenlik Kurulu’nun almış olduğu topyekün özel savaş konsepti temelinde özgürlük hareketimize dönük saldırı kararının uygulanmasıdır. Newroz’dan sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın her türlü diyalog ve tartışma sürecini sona erdirerek başta demokratik siyaset ve halklarımız olmak üzere tüm devrimci demokratik güçlere yönelttiği saldırının devamı oluyor” dedi.
Artık topyekün özel savaş konsepti temelinde başta Kürdistan ve Kürt halkı olmak üzere, tüm devrimci, demokratik güçlerin ve Türkiye toplumunu bir bütün saldırıya maruz kaldığını ifade eden PKK Yürütme Komite Üyesi Duran Kalkan şunlara dikkat çekti: “Bu bakımdan da saldırganın kim olduğu önemli değil, saldırının amaçları ve bu temelde saldırıyı yaptıranlar önemlidir. Buradan baktığımızda olayı yapanlar DAİŞ üyesi olabilirler. Kaldı ki DAİŞ içerisinde AKP’nin, MİT’in, kontrgerillanın ne kadar örgütlü olduğu araştırılmaya değerdir. DAİŞ’in özellikle Suriye ve Türkiye’de olan örgütlü kolunun 1990’lı yılların JİTEM’i olduğu tartışmasızdır. Bu bakımdan da başbakan Ahmet Davutoğlu, daha hiçbir araştırma yapmadan, katliamın ardından hemen ‘yapanlar DAİŞ üyesiymiş, kınıyoruz’ diyerek olaydan kendisini sıyıramaz, olayın sorumluluğundan kendini kurtaramaz. Yapanlar DAİŞ üyesi bile olsa AKP kararlarıyla, MGK kararlarıyla, MİT ve kontrgerilla marifetiyle hareket ettiğinden hiç kimsenin kuşkusu yoktur.
Suruç katliamı tekil bir olay değildir. Öncesinde Kobanê katliamı vardı, daha öncesinde de 5 Haziran’da Amed’te HDP mitingine dönük katliam vardı. Bu katliamı yapanın da DAİŞ üyesi olduğu söyleniyor. DAİŞ’in Türkiye’deki seçimle ve Amed’teki HDP mitingiyle ne alakası var? Orayla kimlerin alakalı olduğunu herkes bilmektedir. Bu bakımdan olay çok açık ve asla yapanlar bunu gizleyemez.”
‘DAİŞ MASKELİ AKP KATLİAMI VARDIR’
Katliamdan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarını hatırlatan, “Özellikle de Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın tehdit eden, katliam olacak anlamına gelen açıklamaları vardı. Bu bakımdan ortada bir DAİŞ katliamı yoktur, DAİŞ maskeli AKP katliamı vardır, DAİŞ maskeli TC katliamı vardır. DAİŞ adeta AKP katliamlarının, baskı ve terörünün, TC terörün yeni kod adı haline getirilmek isteniyor. Bu biçimde hükümet ve devlet kendi gerçek yüzünü gizleyemez. DAİŞ’le hiçbir şey izah edilemez.
Bu katliamdan Tayyip Erdoğan’ın, Bülent Arınç’ın ve Hakan Fidan’ın sorumlu olduğu tartışmasızdır. Ya topluma gerçekleri açık olarak ifade ederler ya da Türkiye toplumu bu güçleri katliamdan sorumlu tutacak ve mutlaka bu katliamın da hesabını soracaktır.
Özellikle şu nokta önemlidir: Türkiye’nin dört biryanından toplanıp Kürdistan’a gelen, Kürt halkıyla dayanışma içerisine girmeye çalışan, ittifak yapmaya çalışan, Kürt özgürlüğünden yana tutum koyan, bu temelde Kobanê’ye gidip Kobanê’nin yeniden inşasına güç katmak isteyen genç insanlara dönük özel olarak planlanmış katliam planlamasıdır. Bu tesadüf değildir. Çok derin yerlerde ayrıntılarıyla planlanmış, çok örgütlü ve profesyonel bir saldırıdır. Burada amaçlanın Türk-Kürt ittifakının engellenmesi olduğu, bozulması olduğu, Türkiye’de yaşayan tüm halkaların demokratik birlik ve ittifak içine girmesi dinamitlenmek istendiği çok açıktır.
‘DEMOKRATİK BİRLİĞE KARŞI BİR KATLİAMDIR’
Çok açık bir biçimde şu mesaj verilmek isteniyor: Kim ki, Kürt halkıyla ittifak kurarsa, Kürt özgürlük hareketiyle ittifak kurarsa, Kürt halkının özgürlüğünden yana tutum alırsa sonu bu olacaktır! Suruç katliamı böyle vahşi bir katliam olduğu kadar demokratik birliğe karşı katliamdır. Geçmişin Turgut Özal ve ekibinin nasıl katledildiğini hatırlayalım, Haki Karer’in nasıl katledildiğini analım, hatırlayalım. Demek ki TC dehlizlerinden alınmış ya yazılı ya da prensip olan özel bir karar var: Kim Kürtle ittifak yaparsa, Kürtle kardeş olursa imha edilecektir! Onun sonu böyle olacaktır, diye bir pasifikasyon, sindirme, tehdit uygulanmak isteniyor. Bu husus çok çok önemlidir” diye konuştu.
Bu bakımdan Suruç olayının Kürtler kadar tüm Türkiye toplumunun, Ortadoğu’da yaşanan halkların kardeşliği açısından çok fazla önemi olduğunu belirten Kalkan, bu konunun 1970’lerin başında gelen büyük bir hesaplaşmanın bir devamı olarak görülebileceğini söyledi.
“Türkiye özgürlüklere dayalı demokratik bir ülke ve toplum haline mi gelecek yoksa faşist askeri diktatörlük mü olacak? 45 yıldır bunun mücadelesi veriliyor. Bu temelde 1970’lerin başında başlayan devrimci demokratik direniş ile 12 Mart darbesiyle başlayan faşist askeri darbesi arasında büyük bir mücadele sürmektedir” diyen Kalkan, günümüzdeki olayların hepsi de bununla bağlantılı olduğunu vurguladı.
Suruç katliamının da buna bağlı olduğunu ifade eden Kalkan, adeta 7 Haziran seçim sonuçlarının, Çiyaye Kezwan ve Girê Spî zaferinin intikamını almak istediklerini söyledi.
“Biz seçim ardından demokratik el uzatarak, gelin el birliğiyle Türkiye’yi hepimiz için kardeşçe birlik içinde yaşanabilir bir ülke haline getirelim, diye çalışırken bize Suruç katliamıyla cevap verilmiştir” diyen Kalkan böyle vahşi bir saldırıyla devrimci, demokratik güçlerin, Türkiye’nin devrimci, sosyalist hareketinin ve Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin iradesinin kırılacağını sandıklarını vurguladı. Böyle bir saldırıyla Kürt halkı ve bütün Türkiye toplumunun sindirilmek istendiğini belirtti.
‘KATLİAMIN HESABINI MİSLİYLE SORMA TEMELİNDE MÜCADELE GELİŞECEKTİR’
Bu biçimde AKP faşizmini yenilgiye uğratacak, büyük demokratik bir devrim hareketinin, devrimci demokratik mücadelenin önünün alınmak istendiğini söyleyen Kalkan şöyle devam etti: “Katiller ne kadar zalim olursa olsun, bu tür saldırıları ne kadar çok yaparlarsa yapsınlar devrimci demokratik güçler, Kürdistan Özgürlük Hareketi bu katliamların hesabını misliyle sorma temelinde özgürlük ve demokrasi mücadelesini daha çok geliştirecektir.
Kürdistan halkı demokratik özerkliği inşa temelinde bu katliama gereken cevabı, Kürdistan’ı parça parça özgürleştirerek verecektir. Tüm Türkiye halkı, başta kadınlar ve gençler olmak üzere, katliama karşı Türkiye demokratik devrimini başarıya götürme, Türkiye’yi özgürlüklere dayalı demokratik bir ülke haline getirme mücadelesini tüm gücüyle yürütecek ve mutlaka başarıya götürecektir.
Bu katliamlara karşı tüm devrimci güçler, birliklerini daha çok geliştirerek, halkların demokratik birliğini daha da büyüterek, hem de en kısa zamanda devrimci demokratik mücadeleyi, hem de her yerde yükselterek karşılık verecekler. Ve katillerden mutlaka hesap soracaklar.
Onlar Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin açtığı özgürlük ve sosyalizm bayrağının, demokrasi mücadelesinin güncel şehitleri oluyorlar, onlar Hakilerin, Kemallerin, Hayrilerin, Mazlumların izinden yürüyen Kürdistan’ı özgürleştirmek, Kürt özgürlük direnişini Türkiye demokrasinin temel bir dayanağı haline getirmek için yürütülen kahramanca mücadelenin, on binlerce şehidinin günümüzdeki parçaları oluyorlar. Her gün Rojava’nın dört bir yanında savaşarak şehit düşen tüm devrimcilerin Suruç’taki temsilciliğini yapıyorlar.
Suruç katliamı gerçekleri bin kez daha aydınlatmıştır. AKP faşizminin nasıl bir hesap ve saldırı içinde olduğunu ortaya koymuştur artık ortada devlet diye bir şey yok, sistem-nizam diye bir şey yoktur. Çoktan beri devrimci güçlerin açıkça tanımladıkları gibi bir AKP devleti, sistemi vardır. AKP’yi ayakta tutan ve iktidarını sürdürmek istenen bir yapı vardır. Buna devlet filan denmez. AKP devleti deniliyordu, aslında bir AKP diktatörlüğü vardır.
AKP diktatörlüğüne karşı devrimci demokratik güçler daha çok birlik yaparak mutlaka özgürlük ve demokrasi mücadelesini yükseltecekler. Türkiye’yi demokratik ve yaşanabilir bir ülke haline getireceklerdir.
‘KATLİAMIN SORUMLUSU AKP’DİR’
Herkes bu gerçekleri görmeli, ‘DAİŞ yapmış, AKP destekliyor’ gibi AKP’nin sorumluluğunu azaltacak değerlendirmelerden, tutumlardan kesinlikle uzak durulmalıdır. Sorumlu AKP’dir. AKP kanla, katliamla, faşist saldırganlıkla, özel savaşı tırmandırarak seçim yenilgisini önlemeye, aşılmakta olan iktidarının ömrünü uzatmaya çalışmaktadır. Belli ki savaşla, kanla iktidarda kalmayı kendisine ilke edinmiş bulunuyor.
Herkes ülkesine ve özgürlüğüne sahip çıkmalıdır. Onun için AKP faşizmine karşı mücadelede el birliği etmelidir. AKP görüşme yapanlar, koalisyon kurmaya çalışanlar dikkat etmelidir. Özellikle CHP Suruç katliamının sorumluluğunu üstlenecek mi, üstlenmeyecek mi? Net tutum takınmalıdır. Tüm devrimci demokratik güçler, herkes şu gerçeği iyi görmeli ki, karşımızda faşist bir saldırganlık vardır. Vahşi, faşist, sömürgeci bir diktatörlük ve onun saldırıları söz konusudur.”
Bunun için halkın kendi güvenliğini sağlaması, öz savunmasını oluşturması, olduğu yerde bilinçlenerek, örgütlenerek, kendini eğiterek mutlaka kendi demokratik öz yönetimini kurmasının, öz savunmasını yapmasının, bir köyde, bir mahallede, bir kasabada da olsa, orayı demokratik, özgürlükçü, yaşanabilir bir vatan parçası haline getirmek için sonuna kadar çalışması ve mücadele etmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Günün bu temelde mücadele günü olduğunu, günün özgürlüğe, demokrasiye, halka sahip çıkma günü olduğunu kaydeden Kalkan, “Tüm halklarımızın bu temelde davranarak içinde bulunduğumuz süreci özgürlük devriminin adım adım gerçekleştirildiği, ülkenin parça parça özgürleştirildiği bir devrim mücadelesini kararlılıkla yürüteceğine inanıyorum.
Bu temelde katillerden hesabın mutlaka sorulacağını belirtiyorum. Suruç şehitlerimizi bir kere daha saygı ve minnetle anıyorum. Tüm devrimci demokratik güçleri, Türkiye toplumunu oluşturan tüm halk kesimlerini, başta gençleri ve kadınları sömürgeci faşist AKP diktatörlüğüne karşı özgür Kürdistan ve demokratik Türkiye mücadelesini çok daha güçlü, kararlı, sonuç alıcı temelde yürütmeye çağırıyorum. Bu temelde de, kahrolsun sömürgeci faşist diktatörlük, yaşasın özgürlük ve demokratik mücadelemiz, yaşasın halkların kardeşliği, diyorum” dedi. ANF