Yüksekova Güncel

Emek ve meslek örgütleri 'özyönetim' için ne dedi?

Güncel

Özyönetim ilanında bulunmaları sonrası devlet terörüne maruz kalan Cizre halkı ile dayanışma içerisine giren Türkiye'nin en önemli emek ve meslek örgütleri yöneticilerinden KESK Genel Başkanı Lami Özgen, AKP'nin seçim öncesinde devreye soktuğu savaş konseptine, Cizre halkının da siyasal irade beyanıyla yanıt verdiğini söyledi.

DİSK Genel Başkanı Kani Beko ise Türkiye'de çok yanlış değerlendirildiğini ifade ettiği "özyönetim" talebinin araç halini alırken amacın ise Kürt halkına açılan savaş olduğunu kaydetti.
Sıkıyönetim uygulamalarının devreye sokulduğu 9 gün boyunca maruz kaldıkları saldırılar sonucu, aralarında bebek ve çocukların da bulunduğu 21 sivil yurttaşın polis ve özel hareket timleri tarafından katledildiği ve birçok hak ihlalinin yaşandığı Cizre'de, saldırının nedenlerinden çok sonuçları konuşuldu. Devlet, halkın daha önce yapılan infaz, gözaltı ve baskılara karşı kendilerini korumak üzere mahallelerine kazdıkları hendek ve oluşturdukları barikatları gerekçe göstererek, Cizre halkına yönelse de saldırının altında halkın 10 Ağustos günü irade beyanı olarak özyönetimini ilan etmesi oldu. Aynı ilanda bulunulan diğer benzerlerden biraz daha farklı olarak Cizre'ye büyük bir güçle yönelen devlet, buradan başlayarak bu iradeyi ezmeyi amaçladı.
Bu amaçla gelişen tüm saldırıları püskürtmeyi başaran Cizreliler ise bir yandan yaralarını sarmaya devam ederken, diğer yandan da verdikleri kararlarının gereklerini bir bir hayata sokma çabasında. 
Onlarla dayanışmak üzere Cizre'ye gelen çok sayıda heyet arasında emek ve meslek örgütleri Cizre'de karşılaştıkları tabloya dair düşüncelerini dile getirip, irade beyanlarını değerlendirdi. 
Kani Beko: Özyönetim Kürt halkına açılan savaşın aracı oldu
Özyönetimin Türkiye'de çok yanlış algılandığını ve değerlendirildiğini dile getiren DİSK Genel Başkanı Kani Beko, "Öz yönetim talebini ben, bölgelerde yer altı ve yer üstü kaynaklarının kolektif ve adaletli bir biçimde paylaşılması olarak okuyorum. Ancak öz yönetim araç olurken, amaç ise Kürt halkına açılan savaş oldu" dedi. 
Öz yönetim talebinde bulunan görüştükleri Cizrelilerin "Bu Saray'ın açtığı bir savaştır" derken, Erdoğan'ın kendisinin de bunu "Eğer bize 400 vekil verseydiniz bu şeklide olmazdı" sözleriyle doğruladığını hatırlatan Beko, bu yerine getirilmediği için ağır bir saldırıya tabi tutulan Cizre'de gördükleriyle şok olduğunu paylaştı.
Karşılaştığı manzaraya dair tepkisini, "Burada halkın üzerine ateş açılmış. Aralarında 10 yaşlındaki Cemile'nin de bulunduğu 21 insan burada katledilmiş. Cizre sokakları savaş alanı gibi. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Cizre halkı ve çocuklar kendilerini top atışlarından, kurşunlardan koruyabilmek için sokaklarda kum torbaları koymuş. 8 gün elektrikleri kesilmiş 8 gün adı belli bir olmayan bir sıkıyönetim uygulanmış. Kürtlere karşı bir operasyon yapmış. Ne Cizre ne de Kürt halkı bunu hak etmiyor" şeklinde kelimelere döken Beko, ortaya çıkan manzaranın sorumlusunun barış masasını yıkanlar olduğunun altını çizdi. 
Lami Özgen: Bu ilan savaş konseptine karşı gelişti
KESK Genel Başkanı Lami Özgen, "AKP tarafından seçim öncesi bir konsept olarak geliştirilen saldırılara karşı Cizre ve diğer il ve ilçelerde halk, daha önceki iradesini de bütünleştirerek kendi öz yönetimi ilan etme ve buradan hareketle kendi özerk gücünü hayata geçirmeye yönelik tutumlar geliştirdi" ifadesinde bulundu. 
Eksiklikleri ve hazırlıksızlığına rağmen halkın verdiği özyönetim kararının bu saldırılara karşı hem siyasal irade beyanı hem de tutum ifadesi olduğunu belirten Özgen, "Ancak daha öncesinde başlatılan savaş konseptiyle, bu irade beyanına topyekun bir saldırı ve katliamla cevap verildi. Daha önce Silvan, Yüksekova'da yaşanan ne olduysa, bugün Cizre'de yaşanan da odur. Mete Sayar'ın 23 yıl önceki konsepti neyse, AKP'nin konsepti de aradan geçen zamana rağmen geçmişin bir tekrarıdır. Bu tekrar da ısrar etmekle AKP bu halka bir şey dayatamaz. Tam tersine bu halkın uzun savaş içerisinde elde ettiği mücadele ve direniş birikimi vardır. Ve bunu Cizre'de göstermiştir" diye belirtti. 
Mehmet Soğancı: Her yörenin, her kesimin, her fikriyatın kendi talepleri var
7 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye'nin, sarayın aklıyla bambaşka bir atmosferin içerine sürüklendiğini belirten TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, "İnsanların en temek hak ve özgürlük talepleri yok sayıldı, baskı, şiddet ve zor bu ülkeye hakim olan bir atmosfer haline geldi" dedi.
Suruç katliamında ilk defa ciddi bir saldırı ile karşılaşılmasının ardından da bildiğimiz olayların yaşandığını, Cizre'de yaşananlar ise her şeyin tuzu biberi olduğunu kaydeden Soğancı, şöyle devam etti: "Sarayın kendine göre bir Türkiye, oy ve milletvekili hesabı söz konusu. Burada insanların temek hak ve özgürlüklerinin baskı, şiddet ve zor ile bastırılması durumu yaşandı. Türkiye'de sarayın ortaya koyduğu ciddi bir savaş konsepti var ve bu her yerde. Her yörenin, her kesimin, her fikriyatın kendi talepleri vardır. Bunlar ancak Türkiye'nin eşit, özgür ve demokratik bir ülke olmasından geçer. Yine Türkiye'de barış da, ancak eşit, özgür ve demokratik bir ülke olunca sağlanabilir." 
Hakan Tahmaz: Demokratik bir talebe savaş hukukuyla karşılık verildi 
Bugünkü savaş halinin nedeninin Kürtler ile devlet yöneticilerinin egemenlik haklarını paylaşamama savaşı olduğunu belirten Barış Meclisi Sözcüsü Hakan Tahmaz, Kürt siyasal hareketi, KCK, PKK ve gençlik hareketinin talebinin demokratik özerklik ve özyönetim gibi hakların paylaşımını isterken, Türk devletinin ise bu paylaşıma yanaşmadığını kaydetti.
Cizre'de de demokratik, tartışılabilir ve uygulanabilir bir talebe, savaş hukukuyla karşılık verilmiş bir durumun söz konusu olduğunu vurgulayan Tahmaz, "Öyle ki bu savaşta hukukun evrensel kurallarına bile uyulmamış, siviller hedef alınarak. Egemenlik haklarının paylaşımı konusundaki bu problem, bugün Türkiye'yi savaşa sürüklemiştir. Atılmış adımları, yapılmış tartışmaları yok sayan bir devlet tutumu vardır" değerlendirmelerinde bulundu.
Tahmaz, bu tablo içerisinde batı kamuoyunun öncelikle devletin geleneksel siyasetini sorgulamaya yönelmemesinin de "kardeşlik" diye iddia edilen bağın ne kadar zayıf olduğunu gösterdiğini de ifade etti. En son organize edilen bayrak mitingi gibi AKP'nin, Kürtlerin taleplerini Türk devletinin de özü olan millicilik yaparak baskılamaya ve engellemeye çalıştığına işaret eden Tahmaz, içinde bulunulan durumu ve olası sonuçları konusunda ise şunları söyledi: "19. yy'dan kalma, ulus-devlet yaratma iddiasıyla ortaya atılan millicilik tezi sorgulanmadan 'Kürtlerle kardeşlik bağını kuruyoruz' iddiasının sıfırdan öte bir anlam ifade etmez. Türkiye iki ayrı tartışma yaşıyor, gündemi ve duygusu bölünmüş halde. Duygu ayrışması ise, Cizre'nin öz yönetim ilan etmesi yada Kürt illerinin kendini ayırmasından daha tehlikeli. Türkiye'nin nüfus dağılımı ve coğrafi konumuna baktığımızda her ana ateşlenecek bir dokusu var diye düşünüyorum." DİHA

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.