Yüksekova Güncel

Bölge derneklerinden 'barış ve çözüm' çağrısı

Güncel

DGD Platformu tarafından organize edilen "Barışa ve Çözüme Çağrı" panelinde konuşan BİKG aktivisti Nazan Üstündağ, müzakerelerin bitmesinin nedeninin uluslararası mekanizmaların kurulmamasından kaynaklandığı söyledi. Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, Kürtlerin Ortadoğu'da kendilerini korumak için bir statüye ihtiyacı olduğunu belirtirken, HDP Milletvekili Osman Baydemir de, "Barışa, silahsızlanmaya ve nihai barış kapısının açılmasına ramak kala bu savaş başladı" dedi.

Doğu-Güneydoğu Dernekler Platformu (DGD), Şişli Kent Kültür Merkezi'nde "Barışa ve Çözüme Çağrı" paneli düzenledi. Panele, konuşmacı olarak HDP Urfa Milletvekili Osman Baydemir, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, Barış İçin Kadın Girişimi (BİKG) aktivisti Nazan Üstündağ, Barış Bloku Eşsözcüsü Gençay Gürsoy, gazeteci Işıl Özgentürk katılırken, panelin moderatörlüğünü gazeteci Fehim Işık yaptı. Panel, 2013 Diyarbakır Newrozu ile başlayan çözüm sürecinden bu yana yaşanan siyasal gelişmeleri konu alan slayt gösterimi ile başladı. 
Daş: Savaşa dönüş katliamlara dönüş demektir
Panelin açılış konuşmasına yapan DGD Başkanı Abdulhakim Daş, Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu halkları için çok vahim ve karanlık gelişmelerle karşı karşıya olduklarını söyledi. Türkiye'nin barış ve çözüm sürecinden vazgeçerek, tekrardan savaş politikalarına dönüş yapmasının katliamlara zemin hazırladığını kaydeden Daş, Kürt halkının tarihin her döneminde olduğu gibi devletin katliam politikalarına karşı dim dik ayakta durduğunu söyledi. DAİŞ'in katliamlarına karşı harekete geçmeyen devletin, Ceylanpınar'da 2 polisin infaz edilmesini bahane ederek, PKK ile savaşmaya başladığını ifade eden Daş, barış ve çözümün yolunun savaş ile değil, müzakere ve diyalog ile geleceğini söyledi. 
Daş, DGD'nin taleplerin şöyle sıraladı: 

"*Yaşamak ve yaşatmak varken, ölmek ve öldürmek istemiyoruz.

*Doğanın, tarihin ve kültürel değerlerimizin ve kentlerimizin yol olmasını istemiyoruz.

*Yasak bölgeleri, orman yangınlarını istemiyoruz.

*Özgürlüklerimizin elimizden alınmasını, demokrasinin yok edilmesini istemiyoruz.
*Savaşın en korkunç kurbanları olan kadınların aşağılanmasını, rencide edilmesini istemiyoruz."
Çağrıda bulunan Daş, çözüm sürecine bir an önce geri dönülmesi ve gözlemci heyetlerin oluşturulmasını istedi. 
Şen: Yasak bölgeler kanunsuz 
Ardından Şırnak ve Dersim'de incelemelerde bulunan Marmara Göç İzleme Platformu üyesi Hasan Şen konuştu. Şen, "yasaklı bölgelerin" sadece bir bölgeyi değil, sınırlarının belli olmadığını söyledi. Şen, bazı valiliklerin "Yasaklı bölgeleri" kanunsuz bir şekilde aldığını kaydetti. Şen, "yasaklı bölgelerin" köyleri boşaltma amaçlı yapıldığını ve 90'lı yıllara geri dönüşün amaçlandığını ifade etti. 
Gürsoy: Devlet zulmünün tavan yaptığı bir süreçteyiz
Şen'in ardından konuşan Barış Bloku Eşsözcüsü Gençay Gürsoy, "On yıllardan beri tanık olduğumuz baskıları, devlet zulmünün tavan yaptığı bir süreci yaşıyoruz. Bu gün içerisinde yaşadığımız durumu, saray ve hükümet hiçbir şekilde tehlike olarak görmüyor. Türkiye'nin hala demokratik siyaset kanalları var mıdır? bu kanallar açıksa ne yapılması lazım" diye konuştu. Barış Bloku'nun geniş bir kesim tarafından desteklendiğini ifade eden Gürsoy, CHP'nin Barış Bloku etkinliklerine yaklaşımını eleştirdi ve bu konuda CHP'yi ikna etmek için çalışacaklarını söyledi. Gürsoy, 90'lı yılları aratmayan bir savaş konsepti ile karşı karşıya olduklarını dile getirerek, herkesin bu savaş konseptine karşı birlikte hareket etmesi gerektiğini söyledi. 
Üstündağ: Uluslararası mekanizmalar kurulmadığı için süreç bozuldu
BİKG aktivisti Nazan Üstündağ konuşmasında, müzakere örneklerinden dünyada 118 tane olduğunu ve her sürecin ortalama 5 defa bozulduğunu söyledi. Bu süreçlerin bozulmaması için uluslar arası güçler tarafından mekanizmalar oluşturulduğunu ifade eden Üstündağ, bu mekanizmaların kurulmamasından kaynaklı Türkiye'de sürecin bu aşamaya geldiğini dile getirdi. Üstündağ, müzakere masalarında kadınların olmamasının büyük bir sorun olduğunu dile getirerek, kadınların egemenlikten çok toplumun kaygılarını dile getireceklerini, toplumsal meseleleri masada tutacaklarını söyledi. 
Üstündağ, bu çatışmaların tekrar başlamasının başlıca nedeninin AKP ve devletin süreçten beklentilerinin farklı olduğunu, KCK ve Kürt hareketinin ise beklentilerinin farklı olduğunu söyledi. Üstündağ, AKP'nin amacının Kürt siyasi hareketini tasfiye etmek olduğunu, yeni aktörler oluşturmak olduğunu kaydetti. 
'Şavaşa karşı kadınlar tepkili'
Savaşa karşı kadınların çok tepkili olduğunu söyleyen Üstündağ, savaşta en büyük acıları kadınların yaşadığını dile getirerek, "Kadınların talepleri çok önemliydi ama bu kadınlar üzerinden farklı kesimlere dersler verilmek istendi. Kürt kadınları ve Alevi kadınlarının savaşa karşı olduğu yönünde bir izlenim yaratılmak istendi. Önce doğa bombalandı. Biz buna çok büyük tepki duyuyoruz. Bizim doğa, yaşamımız ile ilişkilerimize müdahale etmesine tepkiliyiz" dedi.
Türkiye halklarının savaşa karşı şu anda iyi bir sınav verdiğini kaydeden Üstündağ, kadınlar olarak bu süreçte bir birlerini anlayabildiklerini, bununda kendilerini sevindirdiklerini söyleyerek, "Türkiye'nin Türk kesimlerinden de ilk defa tepkiler geliyor. Bu çok önemli. İlk defa barış sesini duyduğumuz kesimler var. Nasıl zamanında esnaf Ecevit'i indirmişti, bu defa asker yakınlarının çığlığı da bu iktidarın sonu olacaktır diye düşünüyorum" dedi. 
Elçi: Barışı elimizin tersi ile ittik
Üstündağ'ın ardından konuşan Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, bu savaşın sona erdirilememesi durumunda Türkiye kentlerinde yaşayan Kürtlerin en fazla etkileneceğini dile getirdi. Savaşların kötü ve yanlış olduğunu belirten Elçi, bu yaşanan çatışmanın savaşların en kötüsü olduğunu dile getirerek, "Bu savaşa gerek yoktu. Bu savaşa ne Kürt, ne de Türk toplumunun ihtiyacı vardı. Dünyada hükümet dışı en güçlü ve muazzam bir halk desteği olan bir örgütün lideri tarihi bir çağrı yaparak, kongre çağrısı yaptı. Bu çok önemli bir gelişmeydi Ortadoğu tarihi için. Bu kadar barış yakınımıza gelmişken, bunu elimizin tersi ile itmemizi anlamış değilim" dedi. 
Rojava direnişine değinen Elçi, "Kürtlerin en şansız bölgesi Rojava'da, olağan üstü gelişmeler orada çok önemli bir direniş ortaya çıkardı ve başta Türkiye toplumunun sempatisini kazandı. Uluslararası destek aldı. Kürtlerin çok önemli kazanımları oldu. Dolayısıyla silah yerine demokratik siyaset ile Ortadoğu'da bir güç kazandı. Türkiye'nin Suriyelileşmemesi, Iraklaşmamasını söylüyorum" ifadesinde bulundu. 
En gerçekçi çözüm Öcalan'dan 
Kürtlerin Ortadoğu'da kendilerini korumak için bir statüye ihtiyacı olduğunu belirten Elçi, "Hatta daha net söyleyeyim, Kürtlerin Ortadoğu'da bir devlete ihtiyacı var. Bu tüm parçalar için söylenmeyebilir. Ama birlikte yaşamamız kaçınılmazdır. Onun için Türkiye'de çözüm farklı olabilir. İç savaş demek Kürtlerin bir kez daha soykırıma uğraması demektir. Biraz daha gerçekçi olmamız gerekiyor" diye kaydetti. Elçi, "Öcalan, Kürt sorununun çözümü için en gerçekçi planı ortaya koydu. Herkesin yararına bir plandır" dedi. 
'Savaş bir an önce sonlanmalı'
Bugün çözüm sürecinin son bulmasının sadece kişisel bir mesele ile sonlandırılmadığını söyleyen Elçi, "Bu kişisel bir mesele değil. Bu sürece gelmenin ana nedeni, Türkiye sınırlarında bir Kürt yapısının oluşmaya başlaması idi. Erdoğan'ın bireysel çıkarlarının kesinlikle etkisi oldu. Cumhuriyet'in klasik çıkarları şu anda karşımızda. Erdoğan bunu temsil ediyor. Kürt hareketi, bu sürecin bu noktaya gelmemesi için daha çok çaba sarf etmeliydi. Bu savaş bir an önce sonlanmalıdır. Sonlanana kadar da, savaşın kurallarına uyulsun bari, köylerin bombalanması, sivil yurttaşların katledilmesi, silahsız güvenlik görevlilerine saldırıların olması kabul edilir değil" dedi. 
' Yüzleşme değil, önce hesaplaşılmalı'
Silvan'da yaşanan gelişmeleri de değerlendiren Elçi, "Silvan'da imkanı olan kaçmaya başlamış. Tekel Mahallesi'nde kimse kalmamış. Önce köyler boşlatılıyordu, şimdi ise ilçeler boşlatılıyor. Savaş toplumun dışına çekilmeli, toplumun içine, mahallelere yayılmamalı, yine Kürtler zarar görüyor" dedi. Elçi, "90'lı yıllardaki faili meçhul cinayetler yarası hala kanıyor, daha kapanmadı. Binlerce faili meçhul cinayet davasından sadece 12 tanesi açıldı. Açılan davaların hepside Türkiye kentlerine sevk edildi. Geçmişle yüzleşme defteri kapanmıştır. O süreç kapanmıştır. Yüzleşme değil, önce hesaplaşılmalıdır. Önce bunun yapılması gerekiyor" sözleri ile konuşmasını sonlandırdı. 
Baydemir: Siyaset üzerine düşen sorumluluğu yerine getiremedi
Panelde son olarak konuşan HDP Urfa Milletvekili Osman Baydemir, "Savaş çılgınlıktır, savaş aciziyettir, savaş aslında çözememenin, siyasetin üstüne düşen sorumluluğu yerine getirememedir" ifadesinde bulunarak, savaşın bir süreden sonra her ne kadar haklı olsa da kirleteceğini söyledi. 
Zergelê katliamını değerlendiren Baydemir, "Savaş aynı zaman da yalan söyletir ve başka kirlilikleri bünyesinde taşır. Asıl hedef orada sivil yaşam bölgelerini boşaltmak ve PKK-KDP çatışmasını derinleştirmekti" dedi. 
"Barışa ramak kala, silahsızlanmaya ramak kala, nihai barış kapısının açılmasına ramak kala bu savaş başladı. Bundan kaynaklı kirlidir" diyen Baydemir, "Bir bütün barış isteyenlerin sesleri, savaş isteyenlerden kat be bat fazladır. Ne yaparsak bu çığlığı güçlü kılarız. Bütün politikamız bu çerçeve de olmalıdır" dedi. 
'Devlet müzakerelere samimi yaklaşmadı'
Devletin müzakerelere samimi yaklaşmadığını dile getiren Baydemir, "Hükümet ya da devlet, müzakere masasında, uluslararası müzakere koşullarının 'M'sine uymadı. Ortadoğu coğrafyasının tümü için söylüyoruz, ya Kürtlerinde devleti olacak ya da devlet demokratikleşecek, devlet herkesin devleti, demokratik, şeffaf bir devlet olacak. Temel kriz buradan çıkıyor. Niye buradan çıktı. Cumhuriyet tarihinde iki büyük gelişme oldu. Birinci büyük gelişme Diyarbakır Newrozu'nda oldu. Hem Öcalan'a hem Erdoğan'a teşekkür ediyorum. 70 yıllık bir soruna el attılar. İkinci ise HDP'nin seçimler barajı aşarak meclise girmesi oldu. Ancak, Milletin meşru iradesi tanınmadı. Yalçın akdoğan'ın bir bayanı var. İşin özeti budur. İktidarı vermeme, tek başına yönetme arzusudur. Taleplerin karşılanmamasından kaynaklı bir savaş başlamış değildir. İktidarının yetirildiğini görenler bu savaşı başlatmıştır. Bu savaş 8 Haziran'da başlamadı, Ağrı'da, Adana'da, Mersin'de, Amed'de yapılacaktı. Suruç katliamı ile artık ok yaydan çıktı" diye kaydetti.
'Bu savaş çok daha büyük sonuçlara yol açar'
Türkiye'nin bu şekilde savaş konseptini devam ettirmesinin çok daha kötü sonuçlara yol açacağını söyleyen Baydemir, "Her ne kadar durum bu ise de, daha kötü bir senaryo ile karşı karşıyız. Patriotlar çekildi bu ülkede, neden çekildi. Bazıları okudu bu ülkeyi. Bu ülke Suriyelileşebilir. Bu ülke Suriyelileşirse, bu ülkeyi yönetenler ise Esadlaşır. Biz buna izin vermeyeceğiz. Tek bir asker, tek bir polis, tek bir gerilla, tek bir sivil bu savaşa verecek kurban yok dememiz lazım" dedi.
'Savaşa karşı barış sesi…'
HDP çok açık ve net bir dille, demokratik siyaset dışında bütün seçenekleri tok saydığını kaydeden Baydemir, "Biz bir kez daha hem PKK'ye, hem devlete, bir an önce silahların susması çağrı yapıyoruz. Bu şekilde devam ederse, gün gelecek önünü alamayız. Herkes bulunduğu zeminde, asker kardeşi, annesi babası, gerilla annesi babası, bu savaşa verecek canımız yok demelidir" ifadesinde bulundu. 
Savaş ile kaybedilecek olanın sadece canların olmadığını belirten Baydemir, halkların birlikte yaşam mücadelesinin de yok olacağını söyledi. 
'Barış feraseti savaşınkinden büyüktür'
Bir an önce çatışmalı ortama son verilerek, müzakerelerin kaldığı yerden devam etmesi gerektiğini belirten Baydemir, "Çatışmasızlığın son bulması ile birlikte masaya direk dönülmeli ve samimiyetle bu masada konuşulmalıdır. Bizim de eksikliklerimiz oldu, bunları da konuşmamız gerekiyor. Eksikliklerden bir tanesi mesela 3. gözün olmaması. Türkiye halklarının barış feraseti, devletin savaş ferasetinden güçlüdür. En çok barış için çaba sarf etmemiz gereken süreçte bulunuyoruz" diye konuştu.
Baydemir'in konuşmasını ardından panel, soru cevap bölümüyle devam etti. DİHA

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.