Ahmet Kaya’nın sesi, bağlaması, dizeler yük olmamıştır. Aksine o, dizelerin yoğunluğunu bile arttırmıştır. Ahmet Kaya, bazı şiirlere, bazı şiirler Ahmet Kaya’ya, dinleyenler ikisine birden minnettardır.
Tarihin hangi döneminde mücadele vardı, o mücadelenin şiiri yazılmıştı da, Ahmet Kaya’nın albümlerinde yer almamıştı ki?Mücadelenin hangi yanında besteleriyle şiir denen canlıya kanat takmadı ki?
ÖLÜMÜN YASI, YAŞAMIN GİZİ
28 Nisan 1960’ta bir eylemde öldürülen Turan Emeksiz için Enver Gökçe’nin yazdığı “Vay anam vay! Bu belalı başınan/ Kime ne diyem/ Nerelere gidem/ Ya derdime derman/ Ya katlime ferman” dizelerini öğrenci eylemlerinde anmayan var mı? “28 Nisandı/ Yavri/ Hey!/ Ham/ Meyveyi/ Kopardılar/ Dalından” diye yazmıştı Gökçe. Ahmet Kaya, şiiri öyle bir besteyle şarkılaştırmıştı ki, içimizden ne zaman biri koparılsa, Ahmet Kaya’nın sesi yankılanır hâlâ.
Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş idam edildiğinde, idam haberini alan Attila İlhan’ın kaleme aldığı “Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı/ Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı/ Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı/ Gittiler akşam olmadan ortalık karardı” dizelerini unutulmaz bir şarkıya dönüştüren oydu. “O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız” derken, müjgan, yani kirpikler, şarkıyı her mırıldananda İlhan’da olduğu gibi ıslandı.
“Diz çöktüler karşısında/ Sonra ateş ettiler/ Parçalanan yüreğine/ Yuva kurdu mermiler/ Bir soğuk yel eser/ Üşür ölüm bile/ Anlatır akan kanı/ Beyaz sesiyle” demiş Ülkü Tamer, Ahmet Kaya bestelemiş. “Faili meçhul bırakılan” cinayetler yüreklerde tekrar tekrar yargılanırken bu şarkı ağıta dönüşmüş. Ölülerimiz, bizim yüreklerimizde yuva kurarken, Ahmet Kaya’nın ezgisi yasımıza ozanca bir dil olmuş.
Yalnızca ölümün yası değil, yaşamın gizi de vardır Ahmet Kaya şarkılarında. “Keşke daha dikkatli, daha çok, daha yüksek dinlenseydi” de dedirtir. Yusuf Hayaloğlu’nun “Dalyan gibi bir çocuktu/ Benim gözümde küçüktü/ Küstü de dağlara çıktı/ İner mi inmez mi bilmem/ Şimdi dağların tozudur/ Belki isyanın sazıdır/ Halen kalbimde sızıdır/ Diner mi dinmez mi bilmem”dizeleri daha iyi anlaşılsaydı, hâlâ bu coğrafyada, böyle kan dökülüyor olur muydu?
HAPİSHANE DUVARLARINDA YANKILANAN SES
Elbet mahpusluk da olabiliyor kimi zaman direnenin yazgısında. Nevzat Çelik, “İnsanları düşün anne/ Düşün ki yüreğin sallansın/ düşün ki o an/ güneşli güzel günlere inanan/ mutlu bir yusufçuk havalansın” demiş. Ahmet Kaya’nın bestesiyle, fikirleri yüzünden hapse atılan, güzel günlere inanan nice yoldaş, yoldan dönmemenin sırrına ermiş. Hapishane duvarlarına dayanan kulaklar Ahmet Kaya’nın sesini işitir olmuş.
Ahmet Kaya, Mehmet Akif Ersoy’dan da bir şiir bestelemişti, “Haydi git evladım uğurlar ola/ Haydi git evladım açıktır yolun/ Zalimlere karşı bükülmez kolun/ Bayrağı çek ön safa geçmiş bulun/ Uğurun açık olsun uğurlar ola” diye devam eden… Acaba “kimi” zorunluluklardan mı, yoksa gerçekten gerekli gördüğünden mi bir Mehmet Akif şiiri bestelemişti, bilinmez. Ama orada bile bir mücadele damarını yakalamıştı.
Bu antolojide yalnızca siyasi, toplumsal olaylara karşı mücadelenin şiirleri yok elbette. Can Yücel’in “Yalnızlığım benim çoğul türkülerim/ Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi” dizeleri de sahteliğe karşı verilen bir mücadelenin çağrısı değil mi?
Biliyorum daha isim çok, şiir çok, beste çok… Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Sabahattin Ali başta olmak üzere çok büyük şairler… Yazıda yer verdiklerimizin daha nice şiiri… Ama “Bir mücadele antolojisi olarak Ahmet Kaya albümleri”ni tek bir yazıda bitirebilmeye öykünmek kimin haddine? /Evrensel