Geçtiğimiz hafta DAİŞ tarafından Kobanê’ye yönelik çok kapsamlı bir saldırı geliştirildi. Öncelikle bu saldırı hakkında ne dersiniz?
Öncelikle hiçbir ideolojiye, hiçbir inanca ve hiçbir uygarlık anlayışına sığmayan; savunmasız-silahsız, çocuk-kadın herkesi hedefleyen bu vahşi, alçakça ve korkakça saldırıyı büyük bir şiddet ve nefretle kınıyorum. Bu insanlık dışı alçaklığın ve korkaklığın hesabı mutlaka sorulacaktır. Kobanê’de o gencecik insanlarımıza, çocuklarımıza ve annelerimize yapılmış olan bu namert saldırının hesabının sorulması ve intikamının alınması bir boyun borcudur.
Bu saldırının arka planı hakkında neler söylenebilir?
Bu saldırı, bir konsept temelinde geliştirilen bir saldırıdır. Uzun süreden bu yana ve en çok da geçen yıldan bu yana Suriye’de, Rojava’da YPG öncülüğünde DAİŞ’e karşı verilen mücadele, DAİŞ’i çöküş noktasına getirmiştir. Cizîrê Kantonu’ndaki YPG güçlerinin Til Hemîs-Til Berak hamlesini başarılı bir biçimde sonuçlandırması, DAİŞ’in Haseki-Til Temir hattında yaptığı tüm karşı saldırıların kırılarak püskürtülmesi ve ardından YPG’nin Kizwan Dağı’na karşı kapsamlı bir operasyon geliştirerek o civardaki 220 köyle birlikte gerçekleştirilen hamle temelinde büyük bir başarı elde etmesi, DAİŞ’in düşüşünü daha da perçinlemiştir. Bütün bunların ardından Komutan Rûbar Qamişlo Hamlesi ve Komutan Gelhat Cûdî hamleleri çerçevesinde YPG’nin Cizîre ve Kobanê’den eş zamanlı bir hamleyle Girê Spî’ye yönelmesi ve her ikisinin 15 Haziran tarihi itibarıyla Girê Spî’de buluşarak büyük bir zafere imza atmaları ve ardından da Reqqa’ya doğru ilerleyerek Eyn Îsa’yı almaları DAİŞ’e ölümünü göstermiştir.
Peki, çeteler Kobanê’ye kaç koldan ve nasıl girebildiler?
Kobanê’ye tek bir koldan sızma suretiyle girmiş değiller. Bir kol Sirîn’den hareket ederek YPG ile DAİŞ arasındaki sınırı tek tek araçlarla geçiyor. Sonra bir yerde buluşup önlerindeki Berxbotan Köyü kontrol noktasını imha ediyor. Burada 6 Asayiş üyesini şehit ediyorlar. Ardından ise bir grup katliam geliştirmek üzere köye dalarken, ana grup ise Kobanê’ye ilerliyor. Belirtildiği gibi ÖSO güçlerinin elbiselerini giyme, bayrağını açma ve benzeri bir görüntü altında oradaki Asayiş’e şüphe uyandırmayacak şekilde geçişi sağlıyorlar. Bu tabii ki güçlü bir istihbarata sahip olduklarını gösteriyor. Belli ki yandaşları oldukça istihbarat imkanı da sağlamışlar. İçlerinde 12 Kürdün ve şehri bilenlerin olduğu bilgisi vardır. Türkiye’den yürüyerek gelip katılanlarla birlikte bu kolun toplam sayısı 90’ı aşıyor. Belli ki aralarında çok büyük bir koordine var; Türkiye’den gelenler ile Sirîn’den gelenler rahatlıkla buluşup planlarını uyguluyorlar. Ayrıca beraberlerinde her türlü iletişim teknikleri olduğu da anlaşılmıştır.
İkinci kol ise Cerablus’tan kayıklarla nehri geçerek orada bulunan Şêxler Nahiyesi’ne saldırıyor. Bu basına fazla yansımadı ama esas büyük çatışma orada oldu. O nahiye boştur; halk yoktur, YPG güçleri vardır.
Yine diğer bir kol ise güneyden, Qarakozak, Mêjber ve Sepeta Ereban denilen köylerden ilerlemek istiyor. Buralarda da büyük çatışmalar yaşanıyor. YPG güçleri ilk gün çeteleri durduruyor ama ikinci gün daha kapsamlı bir saldırı gelişiyor ve YPG güçleri bir kademe geri çekilmek zorunda kalıyorlar. DAİŞ orada iki köyü ve bir tepeyi ele geçiriyor.
DAİŞ bu saldırıyla neyi amaçlamaktaydı? Bu amacına ulaşabildi mi?
Amaç, şehre giren grubun, Türkiye’den gelen ve kendisiyle cephane getirenlerle birleşerek önceden planlanmış bir tarzda önemli stratejik yerleri ele geçirmesidir. Bir grup hemen şehre hakim olan Miştenûr Dağı’na çıkıyor. Bir grup da sürekli almak istedikleri ama bir türlü alamadıkları sınır kapısına direk saldırıyor. Diğer gruplar da şehrin diğer önemli-stratejik yerlerini ele geçirmeye yöneliyorlar. Bu gruplar sokakta ilerlerken önüne çıkan kadın-erkek, yaşlı-genç kim varsa onları vurarak ilerliyorlar. Bununla amaçları toplumu korkutmak, ürkütmek ve halkın aynı gün şehri terk etmesini sağlamaktır. Çünkü şehri ele geçirmeyi arzuluyorlar. Bir kaç gün şehri ellerinde tutacaklar, Cerablus’tan çıkan kol ile Qarakozak’tan saldırıya geçen kol ise ilerleyerek Kobanê’ye ulaşacaklar. Plan budur. Böylece Kobanê ile Cerablus’u kendileri birleştirecekler; Reqqa’ya doğru ilerlemiş olan YPG güçlerinin arkasındaki Kobanê’yi ele geçirmiş olacaklar ve hem DAİŞ’in hem de Türkiye’nin ürktüğü bu tehlikeyi bertaraf etmiş olacaklar. Yani hem güçlerin muhtemel Cerablus’u alıp Efrîn’le birleşmesini önlemiş oluyorlar, hem de muhtemel Reqqa’ya ilerlemeyi de durdurmuş oluyorlar. Yani başarsalar, karşı gücün en stratejik cephesi olan Kobanê’yi hem de katliamla fethetmiş olacaklar. Onların bu kadar vahşi ve alçakça yönelmelerinin nedeni, bu amaca ulaşmak içindir. İnsanları korkutmak, ürkütmek ve korkuyu ortama salarak alana hakim olmaktır. Amaç budur.
Burada Kobanê halkının göstermiş olduğu metanet, cesaret ve direniş; yine YPG-YPJ güçlerinin sonradan da olsa müdahale ederek çok profesyonelce şehrin tümüne operasyon uygulayarak çeteleri dar noktalara sıkıştırmayı ve ardından da imha etmeyi başarması önemli bir sonuçtur. Şêxler’den gelenler Şêxler’in dışına ilerleyemedi. Onlar da YPG güçleri tarafından dün sabaha karşı saat 4 buçuk itibarıyla yok edildiler. Yine dün itibarıyla Qarakozak ve Mêjber’den ilerleyen güçler de tümüyle püskürtüldü. Aynı gün Kobanê’dekiler zaten etkisizleştirilmişti; bazı kaçan grupları da bir gün sonra etkisizleştirildiler. Bu kaçan gruplardan 7 kişi tekrar Türkiye’ye dönmüş. Bu da tespitli bir durum. Kısaca böylesine hem halkın kararlılığı ve cesareti; hem de YPG güçlerinin göstermiş olduğu performans sayesinde bu güçler amaçlarına ulaşamadılar, kendileri yok oldular. Ancak şu da bir gerçek ki güçlü bir istihbarata dayanıyorlar. Gerçekten de o zaman YPG güçleri şehirde yokmuş. Lojistikçi, cephaneci gibi hizmet işlerini yürüten bir kaç küçük birim varmış. Onlar hemen direnişe yönelmişler; bazıları şehit düşmüş. Tabi şehirdeki TEV-DEM kadroları ve halk da müdahale etmiş. Yani bir kez daha görüldü ki YPG gibi profesyonel bir güç olmazsa bile, halkın direngenliği karşısında bunlar fazla ilerleyemez. Yoksa bunların amacı sadece 230 kişiyi değil, binlerce kişiyi katletmedir. Bir kaç bin kişiyi katledip diğerlerini de aynı gün şehrin dışına atmayı hedeflemişlerdir. Fakat bunu başaramadılar. Bu saldırısıyla DAİŞ, bir kez daha YPG’den tarihin büyük şamarını yemiştir.
Peki Haseki ve Girê Spî’ye dönük saldırılar...
Reqqa’dan Girê Spî’ye dönük olarak başlattığı harekat da bozguna uğramıştır. Fakat şimdi Haseki’deki çatışma devam ediyor. Belli ki uzun da sürecek. Çünkü hem Irak’taki DAİŞ güçleri Haseki’ye takviye gönderiyor, hem de Palmyra’dan takviye geliyor. Belli ki DAİŞ Haseki’de ısrar edecek ve buradaki savaş gelişecek. Burada rejim güçlerinin de Haseki’de tuttuğu mevzileri savunamaması DAİŞ’e büyük kolaylık sağlıyor. Fazla direnmeden alanlarını bırakıyorlar ve böylece oradaki halkı zora sokmuş oluyorlar. Yine YPG güçleri de onların bulunduğu yere giremediği için savunma görevini yeterince yapamıyor. Böyle bir sorun ve karmaşıklık da var. Zaten şimdi aldığımız bilgilere göre Haseki kenti şu an itibarıyla çok karmaşık bir vaziyette. Güçlerin hepsi iç içe geçmiş. Belli ki burada yoğun bir çatışma ve direniş süreci gelişecek ama açık ki eğer YPG Suriye Devrimi yolunda ilerleyecekse ve DAİŞ’i bertaraf edecekse, ne olursa olsun Haseki’yi onlara bırakmaması ve onları oradan söküp atması gerekiyor. Bu çerçevede belli ki Haseki’de hesaplaşma devam edecek.
Sivillerin de hedef alındığı bu saldırıyı yapan çetelerin bir kısmının Türkiye’den geldiğini siz de belirttiniz. Bu yönlü çok ciddi bulgular olmasına rağmen AKP yetkilileri ve Cumhurbaşkanı bırakalım reddetmeyi, saldırı pozisyonuna geçmiş durumda. Bu konuda ne dersiniz?
Evet. Şimdi Erdoğan ve Türk devleti DAİŞ’le olan ilişkilerini inkar ediyorlar. Fakat şimdiye kadar DAİŞ ile AKP hükümetinin ilişkisini belgeleyen ve doğrulayan onlarca belge ve görüntü ortaya çıktı. Nisan 2015’te de halen ilişkilerinin sürdüğü Girê Spî’de ele geçen bir belgede açıkça görülüyor. Girê Spî’nin düşüşünden bu yana AKP yetkililerinin ve yandaş medyanın kullandıkları dil ve Rojava’ya karşı geliştirdikleri düşmanlık bu resmi tamamlıyor. Erdoğan, ‘hiç kimse bizi DAİŞ’le aynı parantez içinde gösteremez’ diyor ve gösterenlere de küfrediyor. Tamam da sen kendi kendini DAİŞ’le aynı parantez içine koymuşsun. Kimse seni koymamış. Çünkü Türkiye’yi DAİŞ’le aynı kefeye koyan kendisidir; başkası değil. AKP’nin Kürt karşıtlığı, Rojava düşmanlığı, Türkiye’yi bu biçimde dünyanın en vahşi, çağ dışı, faşist örgütüyle aynı parantez içine koymuştur. Elbette ki Türkiye halklarının geleceği böylece karartılıyor; Türkiye lekeleniyor ama bunun sorumlusu Erdoğan ve AKP hükümetidir. Bu bir iftira değildir. Somut olarak bu son katliama Türkiye’den gelen grupların da dahil oldukları yönünde bulgular var. DAİŞ Kobanê’de Mürşitpınar Sınır Kapısı’nı almak için iki araçla intihar saldırısı yaptı. Eğer sınır kapısını alsaydı kim bilir kaç grup daha geçerdi. Ama 4 kişilik bir timin kuzey tarafından gelip çatışmaya katıldığını ve Kobanê tarafına geçtiğini orada çatışanlar görmüşler. Belki geçip de görünmeyenler de olmuştur. Kaldı ki ölenler üzerinde yakalanan kimlik bu kişilerden bazılarının AFAD kamplarında kaldıklarını belgelemektedir. Bu bir.
İkincisi, resmi olarak Türkiye sınırı olan kısma yakın olan Kaniya Kurda Mahallesi’ne güneyden gelen çeteler geçmemişler. Oraya gelip katliam yapanlar Türkiye’den yürüyerek gelenlerdir. Şunu da söyleyelim: Türkiye işini istihbarati bir şekilde yapıyor ve sonuçta da üstlenmiyor. Türkiye’den araçla gelme yok; yürüyerek gelme var; cephaneyi getirme var. Kaniya Kurda Mahallesi’nde 50 kişi katledilmiş. Çoğu çocuktur. Bu katliamı yapanların Türkiye’den gelme ihtimali çok yüksektir. Çünkü başka bir yerden kimse oraya gelip de katliam yapamaz.