ERSİN TEK/YAZDI
Yazar Ersin Tek 'Hayata Karşı İtaatsizlik (4)' adlı yazısını okuyucuları için yayınladı.
YAZARIN YAZISI ŞÖYLE:
Atalarımızın manevi koruyuculuğunu kaybettik. Atalarımız için bir evren olan küçük evi tamamen terk ettik. Ağaçları, çiçekleri, hayvanları, bize büyük bir hayranlıkla eşlik eden melekleri ve şafak sislerinin kapladığı o güzel vadiyi terk ettik. Boşlukta kaybolmuş toz zerresi üzerinde yaşayan görünmez mikroplara dönüştük. Sevinçlerimizin, isteklerimizin, kaygılarımızın hiçbir yankı uyandırmadığı çağlara ulaştık, takıldık, hiçbir ruhla karşılaşmadığımız sırlarla dolu âleme yabancılaştık, yalnızlaştık.
Özgür olmak, tarihin dışında olmak, dünya düzenin içinde olmamak, orkestranın bir çalgısı ya da evrensel senfoninin bir notası olmamak, sahnede olmamak değildir.
Özgürlük ve disiplin...
Disiplini özgürlük faktörüyle bütünleştirmek paradoksal görünebilir. Disiplin çoğunlukla kısıtlama ve zorunlulukla ilişkilendirilen bir kelimedir. Bir özgürleşme biçimi olmaktan ziyade sınırlama ve kısıtlamaya yol açan bir durum olarak algılanmaktadır. Aynı şekilde disiplin, bir hedefe ulaşmak için kendimize dayattığımız bir dizi kural ve gereksinim olarak tanımlanmaktadır.
İki insanı romantik ilişkilerinde mutlu eden, bir aileyi bir arada tutan ve bir toplumu güçlü kılan şey; öncelikle insanların birbirlerini sevmeleri, samimi bir şekilde iletişim kurmaları, ortak bir gaye etrafında ve ortak bir yaşam alanında bir araya gelmeleridir. Bu şekilde insanlar birlikte olmanın zevkini, yararlarını ve disiplinini geliştirirler. Ortak zevkler, düşünceler, projeler ve hedefler olmadığında, insanların her biri kendi çıkarlarını ilişkinin üstünde tutmaya ve hızla birbirlerine karşı daha az bağlılık hissetmeye başlar ve dağılırlar.
Birbirini seven insanların kendilerini birlikte özgür hissetmeleri için yalnızca bir arada olmaları ve hayal kurmaları yeterli değildir. Hayallerini gerçekleştirmeleri çok daha önemlidir. Bu hayallerin gerçekleşmesi, her bir bireyin hayata -özgürlüğe- dâhil olmak arzusunun olduğunu ve hedeflerin gerçekleştirilmesi aşamalarını tek tek geçebilecek yeterli disipline sahip olduklarını varsaymaktadır. Dolayısıyla irade ve disiplin olmadan gerçek özgürlüğün mümkün olamayacağı görünmektedir. Ancak insanlık için en güç olan şey disiplini yakalamaktır.
Carpe diem...
Doğrudan tatmin uğruna geçmişi ve geleceği bir kenara atmak, tarihsel ve evrensel gerçekliği unutmaktır. Hedeflerimizin ve hayallerimizin uzun vadeli gerçekleşmesini her zaman kısa ve anlık hazlar uğruna feda edersek kendi yolumuzu takip etmek yerine kendimizi dış dünyanın ve yabancı güçlerin yönlendirmesine bırakmış oluruz. Bu durumda hedeflerimize bağlı kalma cesaretini göstermemiz mümkün olmayabilir, hayal kırıklığına ve hüsrana uğrayabiliriz.
Bununla birlikte, şimdiki anın zevkini tamamen dışladığım düşünülmesin. İnsanların mutluluğu için belirli anlık zevkler de önemlidir. Şimdiki zamana ve yaşama tutkusuna zarar verecek şekilde, yalnızca geleceğe ve göreve odaklanmış, yabancılaştırıcı bir çerçeveye tabi olmak da zarar vericidir. Bu bir denge meselesidir. Yani belirli anlık zevkler uğruna hayallerimizin sürekli sabote edilmesinin uzun vadede mutluluk ve başarı olanaklarını azalttığı ne kadar doğruysa, aynı zamanda belirli anlık zevklerin de hedeflerimizi aşındırmadığı sürece birlikte yaşamı canlı ve dinamik kıldığı da o kadar doğrudur.
Örneğin piknik yapmak, dağlarda yürüyüş yapmak, evde arkadaşlarını yemeğe davet etmek, aile kurmak, aileyle beraber film izlemek, müzik dinlemek, dans etmek, şarkı söylemek, ev almak için para biriktirmek, vs. etkinlikler ortak gayemize zarar vermeyecektir. Aslında bu sağlıklı ve özgürleştirici zevkler insan hayatını aydınlatır ve insanları birbirine yakınlaştırır. Öte yandan suçluluk duygusu yaratan her türlü zevk, insanları birbirinden uzaklaştırır ve iletişimlerini bozar.
Hedeflerimize ulaşmak için kendimize dayattığımız ilke ve gereksinimleri kabullenmek, özgürlüğe ulaşmayı seçmektir. Kendini her zaman dürtülerinin hakimiyetine bırakan kişi, anlık zevklere yönelir. Ancak bu zevkler genellikle suçluluk, hayal kırıklığı, hüsran, utanç ve pişmanlık gibi tuzakları beraberinde taşır. Bu tür zevklerin hakimiyetinde olan kişi, sahte bir özgürlük adına, farkında olmadan bir iç hapishanenin temellerini inşa eder; umutları, motivasyonu, yaşama hevesi ve yaratıcı özellikleri zamanla yok olur gider.
Devam Edeceğiz...