Yüksekova Güncel

Gulfıroş (1)

Genel

Yazar Faik Öcal 'Gulfıroş (1)' adlı yazısını okuyucuları için yayınladı.

FAİK ÖCAL/YAZDI

Yazar Faik Öcal 'Gulfıroş (1)' adlı yazısını okuyucuları için yayınladı.

YAZARIN YAZISI ŞÖYLE:

“Dağılmış acıların elinden kaptı onu kuş,

Bir sevi uğraşı için ormanlara bıraktı.” (René Char)

Gecenin kol kanat kesildiği demlerde, şehre yürürken yüreğim usul usul, kapımdasın. Kapına yüz sürüyorum, Gulfiroş. Kabul buyurur musun? Yoksa yüz çevirip gider misin? Beni içimdeki zindanlara ilelebet mahkûm ederek…

Demir yüreği eritmektir aşk, kartalların hareli bakışlarında. Yüreğimi avuçlarında tuttuğunda her nefeste öldüğümü de bilir misin? Yoksa bilmezlikten gelip yalnızlığa demir atmış yüreğimi kaderine mi terk edersin.

Dilinin ucunda pimi çekilmiş bir bombayla yürümektir, yaşamın dikenli, sarp, cam kırığı yollarında. Senin gözlerindeki gizli derin uçurumlu tekin olmayan yollarda.

Elindeki son ölüm kapsülünü sunmaktır gece vardiyalı cellâtlara. Bunu benden iyi bilirsin Gulfiroş.

Aşk huzurun gidişiydi, ölümün kalbin en müstesna payitahtına kurulmasıyla.

Bir mayıs güneşinde, uzak bir rayihanın yelesinde, ayrılıkların terkisine kurulmaktır, özlemlere duyulmaktır, ağyara yaranmaktır. Aşk senin sözlerinle kendi idam fermanını imzalamaktır. Severek, isteyerek ve hiçbir karşılık beklemeksizin…

Cellâdın yitik cennetinde, ıslak gözbebeklerinde, hiçbir zaman olmayacak bir düşün görünmez kanatlarında ateşe yürümektir aşk. Ateş yürütmektir, içindeki onulmaz boşluğa. Aşk seni ateşgedelerde taşıtmaktır, haramilere. Benden sonra, benden öte…

Âleme yabancı beklerken, cihana nam salmaktır aşk. Susmak kahrında, hasret babında. Kan kusarken, kızılcık şerbetinde boğulmaktır. Hüzzam faslında, nihavent makamında ve cünun taksiminde... Her şeyi ve herkesi bir çırpıda bırakmaktır, unutmaktır, terk etmektir. Sonra zamanın gizli yazgısında büsbütün bırakılmaktır, unutulmaktır, terk edilmektir. Aşk rüyanda unutulmaktır, bir daha izine rastlanmayacak biçimde. Hafıza ormanında kaybolmaktır.

Şarkıların sesinde münzevi ozanlara davetiye çıkarmaktır. Sevgilinin en ıssız köşkünde yalnızlığı ağırlamaktır, ünsiyet peyda etmektir. Aşk sana yakmaktır, ömrünü mum yaparak. Geceye kül olmaktır, yalnızlığın son çırpınışında.

Cesetler sürülür od ocağına. Aşkın sözleri bilenmiştir mecnun ayaklarda, ‘serspî’ hüzünlerde, ‘rihspî’ akşamlarda ve gurup vaktine meftun kevirlerde. Mecnun olsam sana bütün Leylaların aldanışını getirsem, hüzün olsam zamana meydan okusam, akşam olsam yaşamı çocukluk gözleriyle avuçlasam. Her dem, her devir sana sensiz hicranlar getirsem. Bir ağlasam senin gibi, senden habersiz… Dökülsem baştan sona… Ömrümün her bir mateminde seni ansam... Ah, firak kurdelesini çözmek mayısa kaldı. Ellerim asumanın manşetinde, yangınlar yutuyorum, aşk kusuyorum. Vuslat içinden sen geçmeyen mevsimlere kaldı. Fakat her mevsimimde gül olduğunu bilinmez ki.

Yağmurlara bela denir mi hiç, aşk deryasında. Irmaklar susuz kalır mı hiç, derin yataklarda. Sonsuz yüzlü adaklara tebessüm ederse Leyla, belki umulur gecenin karanlığa kanatlanması. Belki konuşur benimle şehir, ölülerinin diliyle. İçimde taşırken eski ölülerini, ben nereye giderim böyle, gözümde aşkın kör yangınları. Nereye sığınırım.

Yorulurum ve yürürüm gecenin içine, şehrin kalbine. Peyderpey adımlarım, aşk ikliminde. Yalpalarım. Bir serviye çarparım, bir iğde deviririm. Ağlarken eksilirim Gulfiroşum. Neden?

Sunaklara adanan koca bir ömür. Gerisini kim getirir. Mirler mi hüküm sürdü bu çehrede, bu hançerde, bu şehirde. Nerede kaldı Nasturi Beyler, Asurîler gelinler, Süryani babalar…

Taşın atlasında eski zaman şifreleri. Her yüzde aşkın bir intikamı... Suskunluğun dilindeki çığlıkla yaşamak, birkaç meskûn hanede...

Aşkın imtihanından geçiyorum, avuçlarımda sevdavi gençlik ateşleri. Ah, Berivan! Sesimin yankısında yitik hüznün… Nazê, tenimin bozkırında göçüşün, öykün. Momê, kalbimin takında enin… Ve Gulfiroş. Ömrümün yegâne sebebi... Sen olmasaydın, ben şimdi yokluğun solgun beldesinde ömrümü yakıyor olacaktım. Sen olmasaydın, ben şimdi yine kurt kapanı yitimlerde, yaşamın akdini çıkarmaya çalışıyor olacaktım. Akrep çıyan ölümlerle, geçen günün sırtından inip yeni günün terkisine indirecektim yorgun argın bedenimi. Sen olmasaydın! Her yitim görünmez bir mezar olacaktı, şair gönlümde, bu şehrin kaldırımlarında. Sen olmasaydın, ben kahrımdan ölecektim, Gulfiroş…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.