Yüksekova Güncel

Bizim Şarkımız; Ölüm! (Deprem)

Genel

FAİK ÖCAL/YAZDI

Yazar Faik Öcal 'Bizim Şarkımız; Ölüm! (Deprem)' adlı yazısını okuyucuları için yayınladı.

YAZARIN YAZISI ŞÖYLE:

Sesler duyuyorum, tanıyamıyorum hiçbirini. Hiçbirinde yoksun. Hançeresi yırtılmış kahkahalar duyuyorum. Gidişin katmerleşiyor, acınla yırtılıyor başımın üzerindeki gök kubbe.

İlk çocukluğumuzun metruk mekanın gölgesinde yazıyorum bu satırları. Sen yoksun ve çocukluğumuz paramparça. Sen yoksun ve ben bir başka ölüyorum bir başkasının acısında. Mezarımızdan yazıyorum. Özlüyor muyum? Bir kelimeyle ifade edilmeyecek kadar çok, bin defa haykırsam bile az. Gözlerimin önünde yırtılıyor içimin bütün atlasları.

Meğer bir insanın ikizi hem ona anne-babaymış, hem kardeşmiş, hem de can yoldaş. Bunu ancak ikizini kaybedenler anlar. Meğer demek için çok geç. Nazım’ın 1940’li yıllarının Prag’ından çok uzak. Şimdi sonsuzluk kadar uzak bana herkes ve her şey. Yepyeni bir sonsuzluğun içinde gözlerimi açıyorum ve sadece seni arıyor gözlerim, seni soruyor, seni susuyor, sana susuz kalıyor.

Gözyaşlarım üşüyor kardeşim. Ben hiç olmadığım kadar yalnızım, hiç olmadığım kadar kimsesiz. Seninle aynı mezarda yatıyorum, bir farkla. Sen mezarın altındasın, bense üstündeyim. Aramızda sadece bir avuç toprak ve bir parça soğuk beton var. Bir avuç toprak ve soğuk beton birbirini tamamlıyor, aynen bizim birbirimizi tamamladığımız gibi. Toprak ve betonun sözüne bizim şarkımız** karışıyor: 

“Ne gecem var, ne gündüzüm

Ne sevincim, ne gülüşüm

Sen gidince ben ölmüşüm

Biçareyim yapayalnız kalmışım.”

İlk çocukluğumuzun metruk mekanındayım. Elimi uzatsam tutar mıyım gülüşünü, çocuk ellerini? Elimi uzatıyorum sana, yara berelerle geri dönüyorum. 2023’ün ocağında birlikte dinlediğimiz şarkıda susturuyorum kendimi: 

“Yara bere içindeyim

Bir uçurum dibindeyim

Elim uzar ölüm çeker

Yaram kanar, kanar, kanar hey.”

Gittin ve bana iki kişilik ölüm bıraktın. Sensiz nasıl sığdıracağım yarım yamalak bir hayata iki uçsuz bucaksız ölümü. Beni hiçbir şeye alıştırmadın. Her şey hakkında konuştuk ama ölüm hakkında hiç konuşmadık kardeşim. Bizi birbirimizden ayıracak bir ölümü hiç tasavvur etmedik. Aklımıza gelmeyen başımıza geldi. Allah’tan gelen başım gözüm üzerine. Başım gözüm yara bere içinde. Kalbim! Kalbime söz geçiremiyorum ama. Kalbim bir kuş olup göğüs kafesimden çıkmak istiyor. Kalbimi tutamıyorum kardeşim. Kalbim kalbine kavuşmak istiyor. Kalbin nerede, ben neredeyim kardeşim!

Gidiyorum ve gözyaşlarımı sürüyorum ilk çocukluğumuzun metruk mekanına. Elimi uzatıyorum sana, yara berelerle geri dönüyorum. Birlikte dinlediğimiz şarkıda susturuyorum kendimi: 

“Ne sesim var, ne çığlığım

Ne gücüm var, ne dermanım

Sen gidince ben yanarım

Yangınlarda bir başıma kalmışım.”

Saman sarısı saçların uçuşmuyor eskisi gibi rüzgarda. Kanla yıkandı saman sarısı saçların, soğuk betonlar, taş duvarlar arasında. Ağardı saçlarım daha yolun yarısında. Rüzgar saçlarıma küstü. Ağarmış saçlarımı görmek istemiyorum. Sen olmadan yüzümü görmek istemiyorum. Sen yüzümün öteki yarısıydın, şimdi sen yoksun ve yüzüm ebediyen eksik kalacak. Sen varlığımın yegane aynasıydın. Depremle kırıldı ayna. Sen bir avuç kanla kaldın, bense sonu olmayan gözyaşlarıyla. Gözyaşlarım güç yetiremiyor bir avuç kanına. Ne yapsam da gitmiyor son halin gözlerimin önünden. Zaman durdu 04:17’de. Ben çatladım herkesin susmasında. Kalbim tutsak bir kuşa dönüştü göğüs kafesimde. Sen gittin, tek bir parça kaldı senden geride. Ona bakıyorum ve ağlıyorum. Onun suskunluğuna sarıyorum gözyaşlarımı, yetmiyor bana, teselli olamıyorum. Mekan aynı, zaman aynı, kıyamet aynı, kahkahalar aynı, vurdumduymazlıklar aynı. Değişen sadece hikayemiz. Sen erken giden oldun bense geç kalan.

Hepten çıktım onların hayatından. Zamanın büsbütün dışındayım ve son bir gayretle tutunuyorum ilk çocukluğumuzun metruk mekanına. Mekan ve ömrümün son demleri arasında bir bağ yakalamaya, bir köprü kurmaya çalışıyorum kırık dökük ellerle. Ellerimi tanıyamıyorum. Ellerinin izini ellerimde göremiyorum. Biliyorum parmaklarım hep titreyecek, ellerim boşu boşuna seni arayacak başkalarının boşluğunda. Heyhat, diyeceğim. Geldi geçti, bir rüyaydı hepsi, yitik bir cennet düşünün kırık dökük, yalan yanlış tabiri. Hiç olmamış gibi. 

Sen göğüs kafesimdeki tutsak kuşsun ve çok zorlanıyorum; tutsak kuşu yerinde tutmaya mecalim kalmadı. Tadı tuzu kalmadı dünyanın ve insanın. Dünya hep zindan, insansa sadece hüsran. Sadece iki kelimem var: Zindan ve hüsran. Her yer zindan ama her şeyin sonu hüsran. Her yer ve her şey yokluğunu hatırlatıyor. Daha evvel benim için renksiz olan ölüm artık yeşil yeşil kokuyor. Yeşil dediğime bakma kardeşim. Sen onu kızıl anla. Kan kızılı, uçurum kızılı, kimsesizlik kızılı. Şimdi sadece kan kızılı gözlerinle bakıyorum dünyaya, saman sarısı saçlarınla tutunuyorum hayata. Tutunmak dediğime bakma kardeşim. 04:17’de durmuş bir enkaz saati gibi, yere çakılı ve suskun.

Yavan ve tekin değil hiçbir ses ve tanıyamıyorum sesleri. Yokum hiçbir mecliste, yokum hiçbir yerde, yokum hiçbir seste. Seslerle işim kalmadı. Sadece göğüs kafesimdeki tutsak kuşla iyi geçinmeye çalışıyorum. Her an göğüs kafesimden çıkıp sana uçabilir tutsak kalbim. Görünmez yaralar bereler içindeki bedenim huzura kavuşabilir şarkımızın gölgesinde:

“Yara bere içindeyim

Bir uçurum dibindeyim

Elim uzar ölüm çeker

Yaram kanar, kanar, kanar hey”

İlk çocukluğumuzu, ilk yitik cennetimizi deli deli özlüyorum. Keşke hiç çıkmasaydık buralardan, hiç büyümeseydik, bir aynanın iki gizli yüzü olmasaydık. Hayat kırdı bizi kardeşim, ölüm ayırdı bizi birbirimizden. Kimseye bir şey anlatma isteğim kalmadı. Bu ne demektir, bilir misin kardeşim? Dilsiz lal bir suskunluğa mahkum etmek bütün göksüz umutlarını, dipsiz kuyularını. Gece ile gündüz arasında ya da gitmek ile kalmak arasında bir fark görmemek, demek.

Yokluğunu tek başına yaşamak, boynumun borcu. Tutsak kuşun sırtına bindirmişim bir kişilik yaşama iki sonsuz ölümü. Gittiği yere kadar. İlk çocukluğumuzun metruk mekanı ile senin kızıl mezarın arasında hiç mesafe kalmadı gözümde. Zaman ve mekan silindi gözlerimden. Yara berelerimle hiç olmadığım kadar küçüldüm, hiç olmadığı kadar yakınım sana. 

“Yara bere içindeyim

Bir uçurum dibindeyim

Elim uzar ölüm çeker

Yaram kanar, kanar, kanar hey.”

*6 Şubat 2023’teki depremin 2. yıldönümü münasebetiyle kaleme alınmıştır. 

**Sözü edilen şarkı HiraiZerdüş’ün Yara Bere’sidir.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.